O gün de uyanmaya mecbur kılındı yorgun bedeni.
Üşüyordu ve bu annesini kaybedişinden beri böyleydi, ısınamazdı, elleri buzdan farksız, yüzü ruhtan yoksundu.
Artık kalkarken oflamıyordu veya söylenmiyordu. Kabullenmişti her şeyi. Zaten kabullenmekten başka çaresi de yoktu.
Halasının açtığı şiir kanalından yükseliyordu radyo sesi, bir Atilla İlhan şiiri.
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olur, ağlardım.Soğuk ve rutubetli evlerinde sadece halasıyla Seren yaşardı, babası bi' kaç yılda bir halasını ziyaret ederdi, genelde hiç tanımamıştı babasını, ağır hastalığı ve babasının şiddetiyle kaybettiği biricik annesi Türkan'ın intikamını alamamıştı küçük kız.
Yüzünü yıkadı ve paslı musluğu zorlanarak kapadı. Mutfaktan tereyağı kokusu geldiğine göre bugün de kızarmış ekmek yiyecekti ve gelişim çağındaki bu kız yine doymayacaktı.
Odasına geri dönüp zayıf ve uzun bedenine giymek için bir gömlek seçti, üstüne siyah bir uzun kollu v yaka süveter giydi, diz hizasında eteğinin altına diz altı çoraplarını giyip kabanını giydi ve çantasına defterlerini koydu.
Halasının kaybolduğunu sandığı parfümünü bir kaç kere boynuna sıkıp saçlarının üst kısmını kurdaleyle bağladı.
Koşar adımlarla indiği mutfakta kızarmış ekmeğini yerken halasının dertli görünümü onu üzdü, ya faturaları ödeme sıkıntısı vardı ya da dış yalıtıma bu sene de para yetmeyecekti. Kim bilir belki Seren yine yazın çiftlikte çalışırdı.
Kasabanın taş döşemeli yollarını her genç gibi liseye gitmek için kullanırdı, bu kasaba Gagavuz Türklerinden oluşuyordu, kilise dolu olurdu ama Seren müslüman olduğu için işi olmazdı.
3. sokakta karşılaştığı manzara onu şaşırtmadı.
"TİFFANİ! TİFFANİ!" diyerek sevinç nidaları atan sinir bozucu Arin'i gördü tepede, ve koşar adımlarla yanına geliyordu çocuk.
Arin, 15 yaşındaydı ve annesi bir zamanlar kasabanın rahibesiydi, Arin'i kucağına alan annesi bakireliğini kaybetmenin günahına dayanamayıp kilisede asmıştı kendini, babası istemezdi onu, ama kimsesi yoktu başka. Gaddar babasıyla yaşarken şiddet görüyordu çocuk. Nedense tüm bunlara rağmen Seren'i çok sever mutluluk saçardı onu görünce, işte bu an o anlardandı.
"Ne var çocuk?!" Dedi Seren adımlarını durdurup ona koşan çocuğa çatık kaşlarla bakarken.
"Tiffani," dedi soluklanarak, ona Tiffani demesinin tek sebebi anlamının "tanrının tezahürü" olmasıydı.
"Bana bu isimle seslenme." Dedi Seren onun parlayan gözlerini gözlerinde hissederken.
"Sana eşlik etsem yolda, olur mu?" Dedi çekinerek koyu sarı saçlı, ela gözlü çocuk, Seren çabucak "Hayır," dedi. "edemezsin."
Dedi ve adımlarını hızlandırdı, Arin bir an için vazgeçmiş gibi göründü ama sessizce o da arkasından yürümeye başladı.
"Arin! Beni rahat bırak!" Hırsla arkasını döndü Seren. Çocuk kırılmış gözüküyordu ve taş zemine bakıp kafasını salladı yavaşça, geri geri adımlar atıp diğer sokağa girince Seren rahat bir nefes aldı.
Yaklaşık 4 saat sonra yemekhanedeydi Seren ve yanında kafasına bir masa geçirmek istediği Arin oturuyordu, sürekli ona kitaplardan bahsederdi, susmuyordu, konu kitaplar olunca susmuyordu Arin.
Pirinç lapasını ağzına götürürken sarışın pislik kız kulağına eğildi, "Eminim annen de güzel yemekler yapıyordur, Bangu." Geri çekilip kıkırdarken bir kaç kız daha kıkırdadı. Evet, Bangu soyadıydı.
Seren kanın beynine hücum ettiğini hissetti, elindeki damarlar çatlayana kadar sıkı sıktığı kaşığını anca bir kaç dakika sonra elinden kaşığı kurtaran Arin sayesinde farkedebildi.
"Seren! Sakin ol!"
"Ne?" Diyebildi Seren kanayan elini görünce, zihninde kızı vahşice katletmişti.
Çocuk çok endişeli gözüküyordu, Seren'e çok değer veriyordu, ve onu böyle görmek içinde fırtınalar kopmasına neden oluyordu.
"Hadi gidelim, elini merhemleyelim." Dedi Arin. Seren hızla elini çekip yüzünü buruşturdu ve öfkesini yuttu. "Bana bir daha dokunma çocuk!"
Dedi ve tabağını boşaltıp hızla sınıfa çıktı, eşyalarını toplayıp bildiği tek güzel ve yalnız kalabildiği yer olan yaylasına çıkacaktı. Öyle de yaptı, bir kaç saat sonra elindeki izi incelerken fısıldadı batan güneşe "Yattığın yerde de acı çekmene izin vermeyeceğim, anne."
Ayaklanıp eve doğru yürümeye başladı, hava soğuktu ve çıplak bacakları üşüyordu.
Eve vardığında üstüne rahat kıyafetler giydi ve erkenden uyudu. Gözlerini kapayıp düşünmeyi kesmenin ona daha iyi geleceğini umarak. Fakat öyle olmadığını biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU TOZU
General Fiction16 yaşındaki Seren'in tıpkı bir kuytu tozu gibi unutulmuş, göz ardı edilen, gizlenen, karanlık hayatını okuyoruz.