İlk Kan

53 4 12
                                    

Luna Venedra

Bugün o büyük gündü. Bugün, krallığımın varisi ilan edilecektim.

Normalde sakin bir insandım ancak bugün sabah uyandığımdan beri içim içime sığmıyor, çığlık atmak istiyordum. E tabi bunu yapamayınca daha çok stres oluyordum ve daha çok çığlık atmak istiyordum. Böyle garip bir döngüye girmiştim.

"Luna, iyi misin tatlım?" annemin sesini duyunca sanki bir rüyadan uyanmış gibi sandalyemde sıçradım. Boğazımı temizledim ve bakışlarımı tabağımdan ayırıp anneme çevirdim.

"O kadar belli ediyor muyum?" diye kısık bir sesle sordum anneme. Eğer bu kadar belli ediyorsam durum vahimdi.

Annem hafifçe (bir kraliçe nasıl kıkırdaması gerekiyorsa) kıkırdadı. Elindeki orta boy çatalı tabağının yanına koydu ve gözlerimin içine mutlulukla baktı. "Biraz daha sakinleşmelisin kesinlikle" dedi.

Tekrardan boğazımı temizledim, omuzlarımı geriye attım ve sırtımı dikleştirdim. Annem ve en küçük kız kardeşim Vera bu halime gülerken, on dokuz yaşındaki kardeşim bana duygusuz bir biçimde bakıyordu. Bugün bir aksilik çıkarmamasını diledim. Eğer yine bir dolaplar çevirmeye kalkışırsa duruma el atmam gerekecekti.

Ona baktığımı gördüğünde pis bir sırıtış gönderdi bana. Yoldan geçen biri onu iyi kalpli bir melek sanabilirdi ama onun şeytanlığına çocukluğumdan beri tanıklık ettiğim için öyle bir melek olmadığını en iyi ben biliyordum. Uzun kahverengi saçlarında bir melek izlenimi bırakırken babasından aldığı açık mavi gözlerinde yaptıklarının izini taşıyordu. Defalarca tahtıma giden yolda önüme taş koymuş, ben o taşları kaldırırken her seferinde benden daha çok nefret etmişti.

Daha fazla onunla göz teması kurmak istemediğim için bakışlarımı anneme çevirdim. O da beni izliyordu. "İzninizle kraliçe, odama gitmek istiyorum" dedim ve annemin cevabını beklemeden masadan kalktım. Lanet elbisenin eteklerinin üzerine basmamaya çalışarak yemek salonundan çıktım.

Sabahki heyecanlı, cıvıltılı halimi kardeşim Elis sömürmüş, arkasında bir sinir küpü bırakıp gitmişti. Evet, sinirlenmiştim çünkü bir planı vardı ve bunu fark etmem için bana öyle garip bakıyordu. Bugünki ilk şeytanlığına imza atmıştı çoktan. Ama en kötüsü planından haberim yoktu ve en kısa zamanda öğrenip, önüme taş koymasına müsaade etmemem gerekiyordu.

Ama bugün yapmam gereken daha farklı işler vardı. Mesela hazırlık. Sonuçta insan ömründe defalarca varis ilan edilmiyordu. Bu bir kereye mahsus bir işlemdi ve ben buna hazırlanmam, hiç olmadığım kadar dikkatleri üzerime çekmem, parmakla gösterilmem gerekirken kardeşimle uğraşmalıydım. Şimdi nasıl bir şeytan olduğunu daha iyi anlamışsınızdır.

Hastayım diye bir yalan uydurup töreni yarına erteleyebilirdim ama sekiz krallık bu tören için gelecekti, ertelenmiş bir tören için değil. Tek ihtiyacım olan şey zamandı ama tek sahip olmadığım şey de zamandı.

Ben düşünce denizimde bir o yana bir bu yana savrulurken iki kat yukarıdaki odama gelmiştim. Kapının önündeki muhafız bir baş selamı yaparak odamın kapısını açtı. Açılan kapıdan içeri girmemle kaos beni karşıladı.

Hizmetliler odamın içinde koşuşturuyor, bir yandan ortalığı toparlıyor bir yandan da benim için kıyafet seçiyorlardı. Koca odada on üç hizmetliyle savaşa hazırlanır gibi akşama hazırlanacaktım.

"Ah, prenses bizde sizi bekliyorduk. Küvet hazır isterseniz geçebilirsiniz." bir hizmetli nefes nefese yanıma geldi ve kolumdan tuttuğu gibi banyoya doğru sürüklemeye başladı beni. İtiraz etmek onlara vakit kaybettirecekti (özellikle de bana) bu yüzden kolumdaki hizmetliye zorluk çıkarmadan banyoya doğru yürüdüm.

Lanetli TahtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin