⋆。‧˚ʚ♡ɞ˚‧。⋆
İşim olduğunu söylediğim halde Jimin hala benimle çalışmak istediğini söylüyor.
Onu kırmak istemiyor ama bunu yapmak zorunda kalıyorum, Jimin ise beni duymayor ve aynı şansını 1000. kez kullanıyor.
Eğer gerçekten onu tanımasaydım bu dediği şeye ilk günden kanardım ama onu tanıyor olmam bunu ele veriyor
“Bak kardeşim, sana iyi değilsin diyorum. Bir kahve içmenin neresi kötü ayrıca?” diyerek beni sarsıyorSiyah gözlerimi ona dikleştiriyor, bir daha konuşmaması için sert bir ses çıkarıyorum.. Aklıma geliyor yine aynı açlıkla çalışacak olmam. Çokta takmıyorum Bay Jungkook'u ve beni ciddiye bile almıyor zaten.
“Tamam tamam, anladım kardeşim” diyerek yüzünü buruşturup. Jimin sarı saçlarını çekiştirip bana endişeyle bakıyor. Derin bir nefes alıyor ve nefesi tekrar veriyorum.
“Bay Jungkook aç kalmamı istiyor ve lütfen bu konuyu uzatma dostum”Yüzü eski haline geliyor ama bana aynı endişeyle bakıyor. İş odaları kötü rutubet kokusuyla dolu, ışıklar ise loş floresanla etrafı aydınlatıyor. Jimin'in sesi eskisine göre daha rahat ve sakin çıkıyor.
“Ne yani? Sırf bu yüzden aç mı kalacaksın? Hadi ama. Zaten doğru dürüst bir şey yemiyorsun bile!” yavaşça iç çektim ve nefes verdim
“Ben çok mu mutluyum sanıyorsun Jimin? Bana kalırsa birlikte içelim ama durumu biliyorsun” diyerek onun yanından geçip Bay jungkook'un odasına yöneldimAh, harika! Kapının önünde yine aynı kadın var. İki saat sorguya çekecek beni ama buna bu sefer hazırlıklıyım
Yaka kartından adının “Jisoo” olduğunu anladığım kadın göz ucuyla bana bakıyor, bense ona değil kapıya doğru bakıyorum.“Randevunuz var mıydı?” diye soruyor sevimli bir sesle. Neyse hiç değilse diğerleri gibi somurtmuyor diyorum içimden “Hayır, ben Bay Jungkook'un Baş Asistanıyım” diyorum sakince, Kadın hemen durumu fark ediyor ve başıyla onay veriyor.
Kapıyı hızla çalıyor ve “Gel” konutunu bekliyorum ama az çıkan ses dolayısıyla tekrar kapıyı çalmak zorunda kalıyorum. Bu sefer ses daha net bir şekilde geliyor ve hemen içeri girip kapıyı arkamdan kapatıyorum.
“Evet, ben seni sonra ararım. Şimdi işim var görüşürüz.” telefonu kapatıp masaya bırakıyor, başıyla bana koltuğa oturmamı işaret ediyor. Elimdeki dosyaları masaya bırakıp koltuğa oturuyor ve konuşmasını bekliyorum.
“Evet, sorun nedir?” ilk defa sakin çıkan sesi beni biraz şaşırtıyor, anlaşılan eşi Lalisa'nın geri döndüğü için bu kadar sakin olmalı. Lalisa ondan daha sakin biri ama yine de iyi bir çift olmayı başardılar.
“Dosyadaki kişilerin bize çok yararı yok gibi görünüyor” diyorum sert çıkmasını engellemeye çalıştığım sesimle. Dosyayı eline alıp bakıyor ve ardından ilk defa gözlerimin içine bakıyor, bu hissi yeni fark ediyorum.“Haklı olabilirsin, bunun hakkında düşüneceğim. Artık aç kalmak zorunda değilsin. İş saatin bitti.” diyor bana hafifçe gülümserken. Usulca oturduğum yerden kalkıyor ve dosyayı alıp kapıya yöneliyorum.
“Yoongi” arkamdan ismimi duyunca ona doğru dönüyorum. Bana aynı şekilde bakıyor ve ekliyor“Yarın işe gelmesen de olur. Jimin tüm işleri yapacak, sana gerek yok” diyor sakın ama net sesiyle. Ona “Evet” anlamında bir mırıltı çıkarıyor ve arkamı dönüp kapıyı açıyorum.
Odadan çıktıktan sonra hala orada duran Jisoo bana içten bir gülümseme yolluyor.Hiç umurumda olmayan bu iş ve bu hayat aslında benim seçtiğim şeyler değillerdi. Asla değildi hem de asla
“Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna hep “Baba olmak istiyorum” derdim.
Nedenini de yoktu, bana o zamanlar babalık çok havalı gelirdi. Hala da öyle geliyor, bunu isterdim ama bu işi bulunca ve paramı alınca buna da ihtiyaç duymadım. Sonuçta param vardıPara çok kıymetli ama peki...
Ya baba olsaydım o da kıymetli olur muydu benim için? Benim küçük bir versiyonum benim her şeyim olur muydu ya da küçük bir kız çocuğum olsa her şeyim olur muydu?
Sanırım evet çünkü hala baba olmak için can atıyorum ama şu an buna hazır da değilim. Belki bu işten ayrıldığım zaman, bu şirket dışında bir yeri görürsem o zaman olabilir diye umuyorum.