•4

16 5 0
                                    

Felix telefonuna bakıp duruyordu. Belki bir mesaj atıp geleceğini söyler diye. Saat 02.02 olmasına rağmen hâlâ umudunu yitirmemiş, mesaj kutusunda duruyordu.

Arkasından yaprak sesleri geldiğinde, belki Hyunjin gelmiştir diye hızla arkasına döndü. Çok uzaktaki bir sülietin ona baktığını gördü. Gitgide yaklaşan sülietin bu karanlık ve ışık olmayan ormanda kim olduğunun anlaşılması zordu. Felix gözlerini kısarak görmeye çalıştı. Az önce telefona baktığı için bu pek mümkün olmadı tabii.

Yaklaşan kişi tam yanında durduğunda fark etti bunun Minho olduğunu. Felix'e hiç zorbalık yapmamış, desteklememişti ama Hyunjin'in en yakın arkadaşıydı. Felix kaşlarını çatarak bir açıklama yapmasını bekledi. Minho hiçbir şey söylemeden tam yanına oturdu ve Felix'in telefonuna göz ucuyla baktı. Mesajları gördüğünde burnundan güldü. "Ne gülüyorsun?" diye çıkışan Felix ise Minho'yu daha çok güldürdü. Kıkırtı bırakan Minho ona dönmeden tam önüne, ağaçların olduğu boşluğa bakarak konuştu.

"Bu kadar umutlanma, seven ama sonunu getirecek kişiyi beklemen yanlış." Bunları söylerken ayağa kalkan Minho'yu kolundan tutarak durmasını sağladı Felix. Tabii, Minho ondan daha güçlüydü ve minik elden kurtulması zor olmadı. "Başka bir şey söylemeyeceğim, yakında olacakları bekle ve gör," diyerek geldiği yerden geri gitti. Bu da neydi böyle?

Felix saatlerce düşündüğünün farkına, saate baktığında vardı. Saat 04.40 olmuştu ve zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğini sorgulayarak ayağa kalktı. Minho'nun dedikleri aklını fazlasıyla karıştırmıştı ve saatlerce dediklerini düşünmüştü.

Seven ama sonunu getirecek kişi.

Bu da ne demekti? Minho'nun gittiği tarafa doğru yürümeye başladı, nereye gittiğini merak ediyordu. Oturduğu yerden fazlasıyla uzaklaştığında, hava aydınlanmaya çoktan başlamıştı. Gökyüzünde dolaşırmışçasına süzülen bulutlara baktı. Karşımda bir uçurum gördüğümde etrafıma bakındım. Nereden yanına gelmiş olabilirdi ki, uçurum ve ağaçlardan oluşan yerde ne işi vardı?

Arkasından gelen seslerle hışımla arkaya döndü Felix. Hyunjin'le karşı karşıya geldiğinde bir süre bakıştılar. Felix'in gözleri dolarken saklamak amaçlı kafasını eğmişti. Adım seslerinden sonra görüş açısına giren bedenle gözlerini kapattı. "Bu saatte burada ne işin var, çoktan eve gitmiş olman gerekiyordu." Hyunjin konuştuktan sonra duymayı özlediği sesin özlemiyle gözünden bir damla yaş düştü. Ağlamayı umursamadan kafasını kaldırıp Hyunjin'e baktı.

"Senin ne işin var burada, ne zaman gidip gitmeyeceğimi sana mı soracağım? Ayrıca eve gideceğim saati nereden biliyorsun" dedikten sonra Hyunjin'in donuk bakışlarına göz gezdirdi. Çok sevdiği gözlerin direkt kendi gözlerine baktığını görmek utanç verici gelmişti. Hızlıca bakışlarını etrafta dolaştırırken Hyunjin'in ona doğru bir adım atmasıyla gerileyerek yeniden ona baktı. "Ne istiyorsun Hyunjin?"

Hyunjin telefonunu eline alıp hızlıca Felix'le olan mesajları açarak Felix'e çevirdi telefonu. "Bunları açıklamanı istiyorum. Her gün sapık gibi bana yazıyorsun ve yazdığın şeylerin anlamını duymak istiyorum," dediğinde Felix çoktan nasıl kaçabileceğini düşünmeye başlamıştı. Hyunjin tekrar ona bir adım attığında aynı oranla geri adımladı. Minho'nun söyledikleri kafasının içinde yankılanırken hızlıca arkasına döndü ve uçurumun ucunda olduğunu fark etti.

Tabii, uçurumdan ziyâde saçlarında hissettiği sıcak nefesler onu korkutmuştu.

Neler oluyor?😳

Neyse, fark edildiği gibi sonlara geldik. Hatta bundan sonraki bölüm final olabilir.

Minho olmasa bir adım daha geri gidip aşağı düşecekti, aptal.💀

İyi akşamlar!

Uçurumun Sonu, Okyanusun DeriniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin