40

24 4 0
                                    

07.37

'Bizi bu soğuk havalar mahvetti..'
Gökyüzünde süzülen martılara özenmem ne derece normal? Ya da şu yaşadığım hayatta normal bir şey aramam ne kadar mantıklı? Herneyse. Bu paradoksun içinde kaybolacağıma doğan güneşe bakıp umutlanmak daha etik olur galiba. Zirâ içerde dünya umrunda olmayan; benden aldığı hayatı çatır çatır yaşayan bir adam var. Aklımı kaybetmemem için bulduğum en küçük umut kırıntılarına bile tutunmam gerekir çünkü. Öyle, değil mi?

Sigaramı küllüğün dibine basarak üzerime aldığım hırkaya daha sıkı sarıldım. Balkonda tekrar derin bir nefes aldıktan sonra içeri girdim. Poyraz mışıl mışıl uyuyordu. Eskiden ben çok uyurdum, artık o hep uyuyor. Uykularını kaybeden taraf ben oldum yani. Hanemize bir yenilgi daha eklendi. Yatağa doğru ilerlediğimde tam karşısında durdum. Sırtüstü pozisyonda o kadar rahat görünüyordu ki bir an imrendim. Kollarım bağlı şekilde onu izlemeye devam etmemin bilmem kaçıncı dakikasında yavaşça gözlerini açtı. Görüş açısına girmiş olmalıyım ki kısık gözleriyle bana baktı. Daha sonra kaşlarını çattı. Tekrar kapattı. Rüya falan mı zannediyordu ?

"Boğazıma mı yapışacaksın, yoksa yeni yöntemler mi düşünüyorsun?"

Gözleri kapalı bir şekilde mırıldandıklarıyla ifademi hiç bozmadan suratına bakmaya devam ettim.

"Niye bu kadar erken uyandın?"

Bir soru daha ekledi. Ve ardından gözlerini gözlerimle buluştu.

"Seni severek geçirdiğim dakikaları uyuyarak ziyan etmemek için."

Söylediklerimle bir an kaşları havaya kalktı.

"Seni edebiyat bölümüne mi göndermeliydik.?"

Tereddütle sorduğu soruyla ifademi hiç değiştirmeden öylece yüzüne baktım. Ardından devam etti.

"Gerçi hayır, yalan konusunda üstün bi performans sergiliyorsun. Tam da olman gereken yerdesin; avukat hanım."

Alaycı bi şekilde sırıttım sadece. Sonrasında arkamı dönüp lavaboya gittim. Elimi yüzümü buz gibi su ile yıkadıktan sonra onu odada bırakarak mutfağa gittim. Kendime sert bir kahve yaptıktan sonra tezgaha oturup içtim. Biliyor musunuz? Hâlâ şöyle bir etrafa dönüp baktığımda bu evin kadını ve bu adamın karısı olduğuma inanmıyordum. Düşüncelerimden sıyrılıp salona geçtiğimde koltuğa yayılıp Poyraz'ı bekledim. Ona söylemek istediklerim vardı ve oturup benimle uzlaşmazsa kafamda onunla müthiş kavga etme planları kurmaya başlamıştım bile. Ama hayır... Uzun zamandır kavga etmiyorduk. Ben onu anlamaya çalışıyordum o ise beni. Garip değil mi ?

"Bana yok mu?"

Merdivenlerden ağır ağır inerken elimdeki kahveyi gösterdi. Daha sonra gelip kendini yanıma attığında birkaç yudum aldığım kahvemi uzattım.

"Al, bunu iç."

"Burdan içsem?"

Dudağıma dokunarak yaptığı imaya karşı yaptığım tek şey göz devirmek oldu.

"Sabah sabah ne mesela bu libido, yaşam enerjisi?"

Serseri bi şekilde gülümseyip bana bi tık daha yaklaştı.

"Yaklaşık bi yirmi beş yıl daha böyle gider diye düşünüyorum karıcığım."

İçimden onunla çok güzel zıtlaşmak gelse bile uğraşmak istemedim ve kelimenin tam anlamıyla 'deliye he der gibi' kafamı salladım.

"Neyse, benim bugün biraz işlerim var. Onları halledip okula sonra geçeceğim. O yüzden erken çıkacağım. Kahvaltını hazırlarım yersin, toplarsın, çıkarsın sende."

Psikopatın EsiriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin