Güneş istemese de yakar etrafındakileri. Farkında olmadan küle çevirir. Ama canlıların o yanığa ihityaci vardır bazen.
İçimizdeki Alevi kimseye gösteremediğimizde kendi ateşimizde yanarız. Birine ihtiyac duyarız. Bizi söndürebilecek birine. Fakat kimin söndürmüp kimin harlayacağına insanin cüzi iradesi yeter mi?
Okul tamamen boşalmıştı yada ben öyle sanıyordum. Kimya labarovatuvarindan ses geldi. Oraya doğru gittim. Kapısını kilitlediğime eminim fakat açıktı. içeri girdim O adam buradaydı. Hala okuldan çıkmamıştı. Bir şeyler yapıyordu beni görünce elindekileri düşürdü ve deney tüpleri param parça oldu. "Dikkat etsene" derken elindeki bir şeyi ceketinin cebıne koydu. Umursamadan sınıfının girişindeki faraşı aldım ve süpürmeye başladım. Bı an ona baktım göz göze geldik gözleri yemyeşildi. Tekrar cam kırıklarında odaklandım.
"Şu ilerdeki dolapta yenileri var. " dedim dolabı göstererek ona baktım dolaba bakıyordu sırıttım
"Dikkat et de onları da kırma." bana döndü ve hafif sırıttı. süpürdükten sorna kapıyı açmaya çalıştım ama olmadı. Tekrar denedim ama olmadı.
"Noldu açılmıyormu?" Diye sordu omzumla ıttırdım olmadı.
"Of evet açılmıyor sürekli tutukluk yapıyor bu kapı şimdi de yapacağı tuttu." tanımadığım biriyle bu küçük odada mahsur kaldım harıka.
"Çekilsene." Geri çekildim. Kapıyı omzuyla ittirdi. Fakt açılmadı. Doğal olarak ışıklarda söndü çünkü çıkış saati idi. Sabır dilenerek ciğerlerimi oksijenle doldurdum. Kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Titreyen ellerimle cebimden telefonumu çıkardım. ve ışığını açtım şarjım yirmi beş'tı ve fazla dayanacagını sanmıyordum. Korkudan deli gibi titriyordum. Gözlerinin üzerimde olduğunu hissettim. Hızlı nefes alış verişim dikkatini çekmişti galiba. O da telefonunun ışığını actı. İçimdeki korkuyu biraz olsun azaltmak adına,
"Adın ne senin?" Diye sordum.
"Merak mı ettın? Küçük kız." Cevap vermedim. Dırek rehbere girdim telefonumdan ve dedemi aradım çalıyor ama açamıyor galiba toplantıda. Oturmak için sıra ararken bır kırılma sesli duydum. "Demekkı sadece ben kırmıyormuşum." Söylediği söz beni dahada sinirlendirmişti.
"Boş konuşacağına birilerini ara." diye atarlandım.
"Acaba şuan ne yapıyorum." Galıba bırı açmıştı. "Yağmur neredeysen işini bırak buraya gel... Okuldayım. okuldamısın? Labaratuarımıdır nedır kilitlı kaldım." Kaldım mı? Bende varım burda benı farkı etmesi için boğazımı temizledim. Benı fark ettı. Bana döndü ama bir şey demedi. Kollarımı göğüsümde birleştirdim. Gözlerımı üzerine devirdim. "Neden? neyse ne çabuk gel buraya!" diyip kapattı. Telefonumu ona doğru tuttum. Yüzünü görmek için "İndir şu sikik şeyi!" Biri bana böyle diyecek ve ben onu indireceğim hıh kesın indiririm. "İndirsene!" oturduğum yerden kalktım. Fakat ayakkabılarım bez olduğu için cam kırıkları battı yüreğime batan daha çok acıtmıştı. Bu hiç birşey. Sol ayağımla kırıkları öteye ittim ve olduğum yere oturdum. Ayakkabımı çıkardım ışığı ayağıma dogru tutunca beyaz okul çorabım kırmızı olmuştu "birşeyin varmı?" Dıye sordu yesil gozlu Adam. başımı kaldırmadan
"Bir şeyim yok." Dedim sonrasında kısık sesle "hiçbir şeyim yok." Diye mırıldandım. Kalkıp yanıma geldi
"Kanıyor"
"Ya bende çorabın deseni sandım" diyerek çıkıştım. "Şurda ilk yardım seti var onu getirebilirmisin?" Oflayarak çantayı bana getirdi kapağını açarken
"Bırak ben yapayım." Dedi Garip bir ifadeyle ve Çorabı nazikçe çıkardı. Yaraya bakamadım. Canımı yakan yaralarıma bir yenisi daha eklenmiş oldu. Batan cam parçasını çıkardığı sırada sert bir nefes aldım. "Geçti, geçti." Yüzüne baktım. Nefes verdıkçe bana geliyordu nefesi. Nefesi sigara kokuyordu. Biraz geri çektim kafamı Sargı bezini ayağıma sardığında "Bitti. Şimdi daha iyi olursun." Çorabımı da tekrar giydirdi. Düşündüğümün tersini yansıtmıştı,
"Teşekkür ederim." o sırada kapının zorlandığını duydum birkaç saniye sornada açıldı koridor karanlıktı telefonumdan saate bakmak istedim ama şarjı çoktan bitmişti İçeri dogru tanımadığım bir genç, okul görevlisi ve dedem ışık tutuyordu genç adam esmerdi siyah saçları ve kahverengi gözleri vardı. Gözlerini bana dikmişti bundan rahatsız olduğumu fark ettiğinde farklı yöne çevirdi bakışlarını.
"kızım sen iyimisin?" Dıyerek yanıma geldi dedem
"İyiyim İyiyim" dedim dedeme tutunarak ayağa kalktım ve ayakkabımın tekini de eğilip elime aldım. Dedem ayağımdaki kanı fark etmişti. Koluma girdi ve ayağıma bakarak
"Bayım ambulans çağırın."
"Hayır hayır gerek yok."
"Eminmisin kızım " başımı salladım
"Ben gideyim artık bır ıstegınız varmı?" Adını bilmediğim yeşil gözlü sigara içen adam. Sadece bunlardan oluşmadığı belliydi ama kimdi? O bana bir iyilik yapmıştı ben bunu karşılıksız bırakamazdım.
"Neden labaratuardaydınız?"
"Hiç... Yatırım yaptığımız okulu geziyordum sadece."
"Benden izin alırsanız sevinirim." Dedi dedem "umarım önemli bir olay olmadıkça okulumuza gelmazsınız bayım." Dedem neden böyle konuşuyordu? Gerçi neden şaşırıyorsam, dedem ciddi bir adamdı. Bizimle de böyle konuşurdu ama bu biraz sert olmuştu. Ikiside koridorda kaybolurken onların gidişini izledim. Dedem o sırada okul görevlisini gönderiyordu. İkimiz yanılız kaldığımızda
"Bir yere gidecektik?" Elini omzuma koydu.
"Sen bu haldeyken olmaz. Başka sefere." Dedi ve gülümsedi. "Babaannen sana mantı yaprtırmış." Mantıyı duydugum an neşem yerine geldi.
Sabah olduğunda alarmın gıcık sesıyle uyandım hiç uyanmamak istiyordum. Uyanmak kadar iğrenç bişey yok kendimi zorlayarak kalktım ve aynadaki görüntüme baktım siyah gözler sarı saçlar ve mor göz altları saçlarım. Dün gece duş aldığım için ayrıca dağınıktı. Elimi yüzümü yıkadım. çantamın içindeki kapatıcıyı aldıp suratıma aktardım genelde makyaj yapamam sadece sivilce çıktığında ve böyle göz altlarında. Zaman kaybetmeden saçlarımı taradım formamı giydim ve çekmeceden beyaz bir çorap alıp giydim. Bir kaç fıs parfümden sonra hazırdım. Ders kitaplarım okulda ki dolabımdaydı zaten ödevde verilmemişti bu yüzden çantam küçük ve hafifti.
çantamı alıp aşağı indim ev üç katılaydı ben 2. Kattaydım ben indiğimde dedem ve babaannem kahvaltı masasına oturmuştu.
"Ayağın nasıl daha iyimisin? " diye sordu babaannem. Beyaz saçları ve mavi gözleri onu çok tatlı gösteriyordu "Daha iyi babaanneciğim siz nasılsınız ?"
"İyiyim"
"pekala hazırsın değil mi seni beklemem biliyorsun " dedı dedem. Bir keresinde dedemle yanlızdık evde. Babaannem yurt dışına çıkmıştı bende sabah uyanamamıştım ve dedem beni almadan gıtmıştı mecburen taksiyle gitmiştim okula.
"Hazırım Dedeciğim" dedım.
Kavaltımızı yaptıktan sorna kapının önünde bekleyen rolls Royce' ye yürüdük dedemle arka koltuğa oturduk ve şöför Ramiz abi bizi okula bıraktı. Saat yediydı. Ders dokuzda ve iki saat içerisinde oy pusulalarını hazırlamamız gerekıyordu. Direk dolabıma çantamı bıraktım ve dedemın odasına geçtim. Ben bilgisayardan pusulaları hallederken dedemde bunları fotokobı makınasından çıkardı. İşimiz bittiğinde öğrencilerde gelmeye başlamıştı. Kayra gelince pusulaları birlikte 12.sınıfların kattına indirdik ve ses odasına yöneldik. Mikrofonu açtım ve saat başında tekrarlaması için aayarladım. "12. Sınıfların dikkatine koridorumuzun başında oy pusulaları bulunuyor. Bu pusulalar 12. Sınıfların etkinliği içindir oylar gün içinde okunacaktır tüm öğrencılerın katılıımı zorunludur." Mikrofonu kapattım. "Nasıldım?" Dıye sordum. Kayraya ellerıyle onay işareti verdi. "Mükemmel hadi bizde gidip oylarımızı kullanalım. " Başımı salladım kesin benım fıkrım seçilmeyecekti. Eminim çünkü bu fikrin benden çıktığını bazıları anlayabilir. Şehir dışı gezilerini çok sevdiğimi ve huzur bulduğumu bilirler. Masadan bir pusula alıp geziyi işaretledim ve sandığa attım Kayrada attı "Ben bahcedeyım dedem çağırırsa mesaj atarsın " dedim ve asansörlere yöneldim bindim 0'a bastım 3.kattaydım 2. Katta geldiğimizde durdu ve yeşil gözlerin sahıbı içeri girdi. Yine mi? Bu sefer neden burda? Gerçekten merak ediyorum. Bu iş canımı sıkmaya başladı. o 4. Kata bastı galıba dedemın odasına gıdıcektı cünkü yukarda dedemın odası ogretmenınler odası ve mescıdler vardı ben önce bastığım için aşağı ınıyorduk ki asansör durdu asansörün içinde sendelendırken kolunu tuttum refleks olarak bi an yeşil gözlerıyle goz gözde geldik ama hemen gözümü ve elimi çektim
"Galiba sizin bu okula tadılat yapılması lazım baksana bı gün kapı bozulur bır gün asansör dünden beri felaketler peşımı bırakmadı" acil çağrı düğmesine bastım ve kollarımı göğüsümde birleştirdim
"Pardon ama siz neden burayı mesken hakîne getirdiniz? Okulun öğrencisi olmayacak kadar büyüksünüz. Ayrıca dün dedem siz-" Üstüme gelerek benı asansörün duvarına yaslandı göğüsünden ittırdım tek eliyle aynanın tutacağını tuttu
" Dede'nin ne dediği umrumda değil."
" Üzerimden çekil yoksa tekme atarım. Düzgünce uyarıyorum. Anladın mı?"
"Yerinde olsam yapmazdım." bu lafı duyduktan sorna bedenım adrenalalin salgıladı vucuduma.
"Kimsin bilmiyorum ama şimdi üzerimden çekilmezsen sonucu kötü olur." kollarını göğüsünde bırlestırdı. Kaşlarını havaya kaldırdı.
"Polen Parız... Bana kafamı tutuyorsun?"
"Adımı biliyor olman bir şeyi değiştirmez çekil şimdi." Ondan korkmaya başladım. Fakat belli etmemek için kendimizorluyordum.
"Seninle bir derdim yok küçük kız." Dedi kendinden emin bir şekilde. Ama ben bundan pek emin olamıyorum.
"Pekala... O zaman benden uzaklaşırmısınız lütfen. Rahatsız oluyorum." Yutkundum. Gözlerini gözlerimde bir süre bekletti ve ardından kendi bölgesine çekildi. O bana bakmıyordu ama ben kendimi ona bakmaktan alamıyordum çünkü yüzünde ki o ifade beni farklı bir duyguya buluşturdu. Pişmanlık... Neden pişman oldugumu bilmiyordum ama şuan ondan neden korktuğumu anlamaya çalışıyorum. Sahi ben neden ondan korkmuştum ki? Davranış? Sanmıyorum fakat bu yaklaşımı uzun süredir yabancılardan görmemiştim acaba o yüzden yabancılık çektiğim için mi? Saçmalama polen korkman çok doğal. O zaman neden pişmanım? Of... İçimde ki şu duyguyu çekip atsam olmaz mı? Konuşsam belki rahatlayabilirim fakat o benimle neden konuşsun ki. Konuşmak istese konuşur. Kafam karıştı. Düşünme polen. Düşünme. "Sus artık!" birden kendimi iki elim başımda yere çökmüş halde buldum. Bacaklarım titriyordu.
"Hey! Iyimisin?" Bacaklarımı kendime çektim ve ellerimle oynamaya başladım.
"Iyiyim arada oluyor sorun yok." Yedi yaşımdan beri neredeyse her hafta en az iki üç kez oluyor. Kendimi bilmediğim bir şekilde titrerken buluyorum. Bu zor bir durum. Bence bıcaklanmadan kaynaklı ama annem ve babam Demir eksikliğinden diyor.
"Eminmisin? Konuşmadığım halde bana sus dedin." O da şaşkınlıkla yanıma çökmüş anın şokuyla yüzüme bakıyordu. Yüzündeki kaslar gevşemişti.
"Ben iyiyim gerçekten... Sus mu demiştim? Hatırlamıyorum üzgünüm." Ayaküstü anca böyle yalan uydurabilirim. Strese girdim. Bacaklarım hala titriyordu. Bunu fark etmiş olmalı ki nazik bir şekilde sol bacağıma dokundu. Bu yaptığı hareket daha çok titremesine sebeb olunca okşamaya başladı.
"Bu normal değil." dedi gözlerini bacaklarımdan yüzüme çıkarırken. Evet normal değil çünkü bir yabancı dokunuyor. Geri çekildim ve olabilecek tüm gücümle ayağa kalkarken
"Benim için normal fakat bir yabancının bana böyle yaklaşması beni ve vücüdümü kalkan alması için uyarıyor malum siz erkeksiniz ve benden büyüksün ayrıca yabancısınız bu yüzden az önce dediğim şeyi tekrarlamak istemiyorum anladığınızı varsayacağım."
"Affedersin. Seni rahatsız etmek istememiştim. Böyle güvende hissedeceksin eğer. Seninle bir daha konuşmayacağım merak etme." Utancımdan başımı eğdim. Ben böyle olmasını istemedim ki.
"Özür dilerim." Dedim fakat bekledi ve benım çenemden tutup suratıyla hızlanmak istedi doğal olarak eğildi.
"Sebebsiz yere özür dileyenlerden nefret ederim."
"Benden nefret etmen bir şeyi değiştirmeyecek." Tam her şey yolunda diye nefes alacakken artçı bir sarsıntı oldu. Panikle trabzanlardan tutundum ve tekrar yere çömeldim. Nefes alışım hızlandı. Kalbim hızla kan konpalıyordu. İçimden kopan çığlıklarım susmuyordu. Dışarı bir şey yansıtmıyor olmam içimde ki çığlıkları yok mu sayacak. Sarsıntı durduğunda dışarıdan bir ses geldi dedemin sesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZDAN GÖZLER
ChickLitFarkındamıyız etrafimizda dönen dolablardan küçük bir ışık gördüğümüzde o ışığa sığınan biz degilmiyiz saf gözlerle etrafa bakıp yalanlara inanmak zorunda olan biz değil miyiz? iste polen geçmişin acılı kanlı sayfalarına tekrar dönüyor O polen için...