G-2

33 8 2
                                    

Göz kapaklarımdaki karanlığın ardından süzülen güneş ışığıyla hafifçe gözlerimi araladım. Ellerimi yumruk yaparak gözlerimi ovuşturdum ve görüş alanımın netleşmesini sağladım. Gözlerimi boş tavana diktim. Biraz öylece baktıktan sonra ayıldığımı anlayıp yataktan kalktım. Alev hala uyuyordu. Sessizce odadan çıktım ve mutfağa girdim. İlk önce bir bardak su içtikten sonra kahvaltıyı hazırlamaya başladım. Dolabı açıp peynir, zeytin, reçel vs şeyleri çıkarttıktan sonra masaya dizdim. Çayı da demleyip bardaklara koyduğum sırada Alev mutfağa esneyerek girdi.


''Günaydın.'' dediğinde gülümseyerek cevap verdim.


''Günaydın.'' Bu sırada elimdekileri masaya bırakmıştım. Ekmekleri de doğrayıp masaya Alev'in karşısına oturdum. Sessiz geçen bir kahvaltının ardından birlikte masayı toparladık. Saat 7:30'du. Okulum bugün 9 da başlıyordu. Mimarlık fakültesinde burslu okuyordum. Aynı zamanda yarı zamanlı konservatuar bitirmiştim. Bunları tek başıma yapmamıştım. Yanımda sadece veli diye gösterebildiğim Alev'in teyzesi vardı. Ve tabiî ki de kardeşim dediğim Alev.


Evde yalnız kaldığım her an dizlerimi kendime çekip bildiğim 3-5 çocuk şarkısını söylerdim. Konservatuara gidince iş değişmişti tabii ki. Öğrendiğim her şarkıyı daha iyi söyleyebilmek için telefonuma yüzlerce kez ses kaydı yapardım. Hiçbirinde sesimi beğenmezdim fakat Alev ve teyzesi bana hep destek olurdu. Sesimin çok güzel olduğunu sürekli dile getirirlerdi. Ben her ne kadar diretsem de.


Üzerimi değiştirmek için odama geçtim. Bir kot ve t-shirt geçirdikten sonra çantamı alıp çıktım. Alev de beni görünce ayağa kalktı ve onun arabasına atlayıp okulun yoluna koyulduk.


...


Arabayı bahçeye park ettikten sonra inip okul binasına yürümeye başladık. Sanki arkamda biri varmış izlenimine kapıldığımda kafamı çevirdim ve bakındım. Kimseyi göremeyince omuzlarımı kaldırıp indirdim ve yürümeye devam ettim. Zekamın son raddelerine kadar zorlayarak kazandığım okula giriş yaptım. Ne kadar istediğim meslek olmasına rağmen her öğrenci gibi ben de derslere girmekten hoşlanmıyordum. Üniversitelilere öğrenci deniyorsa tabii.


Alev'le sınıf kapısında yollarımızı ayırdık o kendi sınıfına doğru ilerlediğinde ben de sınıf kapısından içeriye girdim.


...

Sıkıcı okul saatlerinden sonra Alev'in arabasının yanına gidip beklemeye başladım. Dün arayan kişi aklıma geldi bir anda. Kim olduğunu bilmiyordum ama görüşeceğimizi söylemişti. Bir de başıma telefon sapığı çıkmıştı. Ya da takip ediliyordum. Bu olasılık aklıma takıldığında sağıma soluma bakınmaya başladım. Bir yaprak hışırtısı duyduğumda o tarafa döndüm. Fakat bu sefer de arkamdan esen bir rüzgar hissetmiştim. Arkama baktığımda yine bir şey yoktu. Endişelenmeye başlamıştım. Bu sırada Alev'i kapıdan çıkarken gördüğümde az da olsa rahatladım. Birlikte arabaya binip her zamanki gibi sessiz bir yolculuk geçirdik.




Beni eve bırakıp kendisi teyzesiyle birlikte kaldığı evine doğru yol aldı. Kapıyı açıp içeri girdim ve ardımdan kapatıp kilitledim. Her zaman yaptığım şeylerden sıkılmayan ben, bugün bunalmaya başlamıştım. Sadece yatıp uyumak istiyordum. Odamın kapısını açacağım sırada kapı çalmıştı. Kapıya ilerlerken kim olabilir diye düşündüm.


Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Yerde bir zarf gözüme iliştiğinde hafifçe eğilerek yerden aldım. Açtığımda içinde sadece küçük bir kağıt parçası vardı. Üzerinde ise ileriyi gösteren bir ok... Kafamı kaldırdım ve ileriye baktım. Bahçe kapısını çeken kapşonlu bir çocuk... Yüzünü seçemiyordum. Fakat yüzüne düşen birkaç tel saçı vardı ve kahverengiydi. Arkasını dönüp evin karşısındaki yolda ilerlemeye başladı.


''Hey, sen de kimsin!'' diye bağırdım arkasına bile bakmaya tenezzül etmemişti. Bana görüşeceğimizi söyleyen olması ihtimaliyle peşinden koşmaya başladım. Aramızda en fazla 500 metre vardı. Bu mesafe benim için pek fazla değildi. Ne de olsa koşucuydum.


Aramızda 100 metre kala o da koşmaya başladı ve ilk sağdan döndü. Oha ama! Bu nasıl bir hızdı böyle? Ben hızlıydım ona yetişme ihtimalim fazlaydı. Onun döndüğü sapaktan ben de döndüm. Çok uzakta değildi ama net olarak göremiyordum. Lanet olasıca yağmur da başlamıştı ve görüş alanım iyice kısıtlanıyordu. Kendimi zorlayarak son hızıma ulaşmaya çalıştım. Tekrar bir sapaktan döndüğünü gördüğümde içimden lanetlerimi savurdum. Uzun mesafeci olmadığıma lanet okuyordum bu sefer.


Ben de arkasından aynı sapaktan döndüm. Arayı kapatmıştım. Birkaç adım mesafe kaldığında ayağına çelme taktım. O yere düştüğünde önünde dikildim. Başı öne eğik bir şekilde ayağa kalktı.


''Gözlerini kapat.'' Bir de emir veriyordu!


''Bunu neden yapayım?'' 


''Kapat!'' diye bağırdığında ürksem de direndim.


''Hayır!'' dediğimde elleriyle gözlerimi kapattı. 


''Bu kadar görmek senin için yeterli sanırım.''


''Kimsin sen? Benden ne istiyorsun? Hem beni nereden buldun?''


''Şşşhhh... Çok fazla soru soruyorsun. Bir gün tanıyacaksın ama unutamayacaksın.'' Dedi ve cebime bir şey sıkıştırdı. Dudaklarımda hissettiğim hafif yumuşaklıkla ellerimi boynuna attım ve kafasını hafifçe geriye ittim. Gözlerimi açmadan sorduğum soruya cevap vermesini umut ettim.


''Kimsin sen?'' diretecektim. Fakat cevap vermeyip arkasını dönüp ilerledi. Ne suratını görebilmiştim ne de kim olduğunu öğrenebilmiştim. Bu sefer koşmayacaktım. Elimi cebime attım ve ne bıraktığına baktım. Bir cep telefonu numarası ve yanında yazan tek bir cümle.


''İlk öpücüğün olduğunu biliyorum.''


...


Islak kıyafetlerimi çıkarttım ve telefon numarasını cep telefonuma 'Gizli Numara' olarak kaydettim. Değiştirmeyi de düşünmüyordum. Kendimi yatağa fırlattığım ve parmak uçlarımı dudaklarıma dokundurarak aptalca gülümsedim. Yağmurla karışan toprak kokusu muydu burnuma dolan yoksa onun teninin kokusu muydu bilemiyordum. Gözlerimi kapatmış o anı düşünürken kapı çaldı. Hadi ama!.. Bu oda mı uğursuz ne?

Kapıyı açtığımda genç bir çocuk üniformasıyla dikiliyordu.

''Arya Solmaz?''

''Evet, benim.''

''Bir paketiniz var şurayı imzalar mısınız?'' elindeki paketi aldım. Kağıdı paketin üzerine koyup imzaladım ve çocuğa uzattım.

''Kimdenmiş?''

''Üzerinde 'Gizli Numara' olduğu yazıyor. Bu konuda başka bir bilgim yok.''

''Peki teşekkür ederim.''deyip kapıyı kapattım. Odama geçip yatağa oturdum ve paketi açmaya başladım. İçinden küçük bir kutu ve üzerinde bir not çıkmıştı. Notta 'Belki yüzümü değil de kokumu hatırlarsın' yazıyordu. Yüzünde bir sorun olduğunu düşünmedim değil. Ama ona ufacık bile olsa dokunmak içimi titretmişti. Kutudan parfümü çıkarttım ve koluma birkaç kez sıktım. Kokladığımda yağmurun toprağa karışmış kokusu değil de parfümünün olduğunu anladım. Doğal kokuyordu. Gerçekten onun teniymiş gibiydi. Yapay vanilya veya baharat kokularına benzemiyordu. Yastığıma da birkaç kere sıktıktan sonra derin soluklar alarak uyuya kaldım.


GÖRÜŞECEĞİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin