1 hafta..
Bu halıcıya getireli 1 hafta...
Henüz 1 hafta, ama bir asır gibi hissetmişti Leon. Geldiğinden beri her işe koşulmuş, sert bakışlar altında çalışmıştı. Çok yorgundu. Çalışmak bir yanda dursun, evini özlüyordu. Bahçede koşuşturan kardeşlerinin kahkahalarını, annesinin sesini ve kokusunu, yurdunun sıcaklığını özlüyordu. Evinden, isminden bile mahrum edilmişti. 'Cefi' deniyordu ona. Zar zor anladığı dilde bu kelime adını temsil ediyordu, Leon demiyorlardı ona.
Göz kapaklarının üstüne yeni yeni doğan güneşin gıdıklayan ışınları geldiğinde yorgun bedeninin itirazlarına karşılık gözlerini açtı 'Cefi'. Zaten uykusuz geçen geceden sonra erkenden yataktan çıkması kolaydı. Kalktı, gerinip rahatsız bedenini esnettikten sonra yattığı şilteyi toparladı ve odadan çıktı. Çalıştığı, ayrıca kaldığı, halıcının sahibi esnaf ve oğlu çoktan kalkmış, yer sofrasına peynir ekmek götürüyorlardı. Alışmaya başladığı rutine ayak uydurdu 'Cefi' ve baba oğula yardım etmeye başladı. Üç erkek birbirlerine yarım ağızla 'günaydın' dedikten sonra sofraya oturuldu ve sessizlik içerisinde kahvaltı edildi.
Yer sofrası kaldırıldıktan sonra 'Cefi' ve halıcının oğlu, Aziz, sandıkta bulunan el dokuması halı ve kilimleri tezgahlara dizmeye başladılar. Cefi'nin artık alıştığı sessizlik korunuyordu, Aziz zaten çok konuşkan biri değildi ve babası gibi dükkanlarındaki devşirmeden çok haz etmediği belliydi. Arada yan gözle Cefi'yi izlerdi ama yüksek ihtimalle işi doğru yapıp yapmadığından emin olmak içindi. Cefi son halıyı tezgaha koyup düzelttiğinde Aziz sessizliği bozmaya yeltendi ancak ağzını kapattı. İki oğlanın gözleri, deniz mavisiyle toprak rengi, kısa süreliğine buluştu ve ilk kaçan toprak rengi gözler oldu. Aziz arkasını döndü ve odadan çıktı.
Boş oda içerisinde kafası karışık bir şekilde kaldı Cefi. Bir süre Aziz'in arkasından baktı ancak hareketlerini anlamlandıramayıp işine, halıları düzeltmeye ve çırpmaya koyuldu. Kafasında düşünceler dört dönüyordu.
Neden?
Neden Aziz bir şey diyecek gibiydi? Ne diyecekti? Yine neyi "yanlış" yapmıştı?
Sanki düşünceleri atarmışçasına kafasını salladı Cefi. Aziz onu ilgilendirmemeliydi, işine odaklanmalıydı ki en azından bir işi doğru yapamadığı tekrar söylenmesindi. Yine de deniz mavisi gözleri bulutluydu kovduğunu sandığı düşünceleriyle. Derinlerde saklanan düşünceler gece oğlanı tekrar ziyaret edip bu sefer aklında oyunlar oynayacak, dört dönecek ve kolay kolay gitmeyeceklerdi.
Saatler geçmiş, gelip giden müşteri sayısı seyrekleşmişti, kapanma saati yakındı. Esnafın söylemesi üzerine iki oğlan tekrardan halıları toplamaya başlamışlardı. Her şey neredeyse aynıydı, yine sessizlik hakimdi ortama. Tek fark, Aziz artık daha sık Cefi'ye bakıyordu. Cefi toprak rengi bakışlar altında geriliyor, işine odaklanamıyordu.
Her bakışla daha çok gerilen devşirme, en sonunda yere serili halılardan birine takıldı ve kollarında taşıdığı ağır halı yüzünden dengesini geri kazanamayıp düştü. Ağzından ufak bir nefes vermesiyle Aziz'in konuşması bir oldu:
"Dikkat et, taşıdığın halı senden değerli."
İfadesi de sesi gibi sertti Aziz'in, toprak rengi gözlerini deniz mavilerine dikmişti, yüzündeki ifade azarlayıcıydı. Tıpkı esnafınki gibi.
"Af dilerim."
Diye mırıldanıp apar topar ayağa kalktı Cefi, yerdeki halıyı düzeltip düşürdüğünü geri kollarına aldı ve dudağını kemirerek halıların konduğu sandığa doğru yürümeye devam etti.
Aziz arkada kaldı bir süre, gözlerini Cefi'nin sırtına dikmişti ancak bakışları dalgındı. Bir şey düşünüyordu. İç çeken Aziz, başka bir halıyı kavradı ve omzunun üstüne atıp sandığa doğru yürüdü.
Kısa bir süreliğine bakışları tekrar Cefi'yi buldu, ardından halıyı omzundan indirip sandığa dayadı. Kendisi de halının yanında sandığa dayandı ve sessizce Cefi'yi izlemeye başladı. Bakışları önce devşirmenin kumral saçlarında gezindi, ardından çilli yüzünü her bir çili sayabilecekmişçesine inceledi. Derin bir nefes aldı Aziz konuşmaya başlamadan önce ama Cefi daha önce davrandı:
"Niçin bakıyorsun, ne oldu?"
Devşirmenin sesi yumuşak ve kısıktı ancak bir melodi gibiydi, yaz sıcağındaki serin esintiydi. Duraksadı Aziz, yutkundu.
"Evimde yaşayan bir yabancısın, in misin cin misin anlamaya çalışıyorum." Diye cevapladı Aziz. Sesi mesafeliydi ama sert değildi. Olduğu yerde kıpırdandı Aziz, toprak rengi gözleri Cefi'nin üstünden ayrılmadı.
Akşam yemeği için çağırılmadan önce Aziz'in alabildiği tek karşılık deniz mavisi gözlerin kendi gözleriyle buluşmasıydı.
Akşam yemeğinden sonra kimse oyalanmamıştı, sofra kaldırıldığı gibi üç erkek de odalarına çekildi. Cefi şilteyi tekrar sererken düşünüyordu. Geldiğinden beri Aziz yüzüne bakmamış, beraber iş yapıyor olsalar bile devşirmeyi yok saymıştı. Bu gelen ani iletişim Cefi'yi germişti.
Tüm gece boyu, özlem ateşinin yanında merak ateşi de yandı.
YOU ARE READING
Salvation
RomanceOsmanlı Dönemi ve iki oğlan... Biri devșirme, ailesinden koparılmıș ve kültüründen edinilmiș; diğeri Türk, babasının fikirleri altında yașamıș. Bu iki kalp bir araya gelirse neler olur?