-1-

16 4 6
                                    

"Hey, Uyan. Uyanık mısın?"

Gözlerimi araladım. Görüşüme giren çekik gözlü bir adam görmemle beraber duraksadım.

"oh uyandın!"

Oturur pozisyona geldim hızlıca. Etrafıma bakındım.

"neredeyim, neredeyim! Hyun? Diğerleri? Neredeyim!"

"sanırım bir tık endişeliyiz."

Güldü, gülmesine bile bir anlam veremiyordum. Elinde bir kolye vardı. Ben üzerine durduğum kumların sahibi berrak denize bakarken gözümün önüne doğru sarkıttı kolyeyi yavaşça. Bakışlarımı oraya çevirmem ile bulanıklaşan kumsaldan geri çektim bakışlarımı.

"Kolye! Kolyem!"

Büyük bir sevinçle aldım kolyeyi. Ben kolyeye uzandığımda kolyeyi geri çeken adama baktım.

"ha..?"

"aç gözlerini, etrafına bak. Kolyeni sahtesiyle ayırt edebilir misin?"

Gülümsedi. Ayağa kalkıp elini uzattı. Ona bakıyordum aval aval. Bana uzattığı eline baktım ilk önce. Sonrasında gülümseyen yüzüne, ardından kolyeme. Mecburdum. Kendime baktım. Kafamı yeniden kaldırdığımda gözümün önüne gelen tanıdık yüzle, uğuruna çıkmazı olup olmadığını bilmediğim yola girdiğim adamla karşılaşınca, kendime gelemeden kalktım elini tutarak.

"güzel, doğru kararı veriyorsun genç!"

Gülümsedi. Pek yabancı gelmiyordu bu yüz. Hani olur ya, bir kelime dilinizi ucuna gelir de akamaz. Hah, işte tam oydu! O amansız kelimeydi bu surat.

Elimi tutuyordu, denize ilerledi koşar adım.
Sürükleniyordum ben de işte deniz kabukları gibi.. Bir denize, bir kıyıya çarpa çarpa.

Birden beni dalgaların vurduğu, sığ yere ittirdi.

"iyi bak. Orada aradığın kolye. Fakat ya sahtesini bulacaksın, ya gerçeğini.             
"Ya bir hiçlik için çabalayacaksın, ya senliğin için. Razı mısın, kabul ediyor musun? bir hiç uğruna çabalayacak mısın? Ölüme razı mısın?"

Ona baktım sırılsıklam olmuş kıyafetlerimle. İki dizim iki elimle sudaydı. Ne bilmiyorum, ama bir şey beni sürüklüyordu. Ve emin olduğum tek şey bunun deniz olmadığıydı.
Tek elimi kaldırdım, kuma bulanmış olan elime baktım. Kumların kolumdan süzülmesini izledim yavaşça. Kaşlarımı çattım. Yavaşça kalkıp ilerledim denize doğru. Bir süre sonra gözüme ilişen yıldızlı kolyeye çarptı gözüm.
İlk defa şans benim yanımdaydı, ben değil, o geldi bana. Gülümsedim dişlerimi gösterecek şekilde. Kolyeyi iki avucumun arasına alıp tek elimin dört parmağıyla tuttum.
      Seungmin'e döndüm.

"Buldum!!"

Duraksadım.

Seungmin.. Seungmin Seungmin...

Yere dalıp gitmişti bakışlarım. Onun gülümsemesinin bedenime yaydığı gerginlik ile birlikte ona baktım. Denizin suları dizlerime yükselmeye başlıyordu. Yürümek yeteri kadar zorken koşmayı deniyordum.

"Seung.. Buldum, Ama.."

Elimdeki kolyeye bakıyordum. Birden gelen yüksek sesle kulağımı kapatıp arkamı döndüm.
 
  Karşımda, dayanıksız bedenimin karşısında koca bir gemi duruyordu. Gözümü ovuşturduğumda küçülen gemi küçüldükçe ağırlaşıyordu sanki. Yük gemisi değildi. Belki gemi bile değildi lakin ağırlığı bedenimi sarsıyordu. Geminin raflı tozlarına kaldırılmış kutuları gördüm.
  İçinde... İçinde anılar vardı. Ve,
ve geminin kaptanı,
Hyunjin..

The Road Is Over - Hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin