"Shenhe."
Arkamı döndüğümde gördüğüm manzarayla, sanırım aklımı kaçırdım, dedim kendi kendime. Üzerindeki straplez saks mavisi elbisenin açıkta bıraktığı göğüslerinden, iki taraftan da basenlerine kadar olan yırtmaçlarına kaydı gözlerim. Oradan ayak bileklerini sarmış ipli, yine saks mavisi düşük topuklularına. En son yüzüne çıkardım bakışlarımı. Turkuaz gözlerini ortaya çıkaran gece makyajı, dudaklarına sanki şarap dökülmüş gibi gösteren bordo ruju ve tapılası yüz hatlarına bir kez daha hayran kaldım. Asimetrik kahküleri kirpiklerini örtmeye yetmemişti. O inanılmaz bir parçaydı. Arkamı döndüm ve bu kez boy aynasındaki kendi görüntümle yüzleştim.
Üzerimdeki mini buz mavisi elbisenin etekleri kabarıktı, kalçamı zor kapatıyordu. Elbise, kollarımdaki ve boğazımdaki yara izlerini gizlemek için uzun kollu ve boğazlıydı fakat yakasında ufak bir pencere vardı, göğüslerimin çatalı seçilebiliyordu. Hayatımın zorluklarıyla yüzleşme biçimimin kendime zarar vermekten geçmesiydi o izlerin sebebi. Yelan ne kadar saklamama gerek olmadığını söylese de çok çekinirdim onlardan. İnsanların bana yargılayan bakışlar atmasını istemezdim.
Her zamanki örgümün aksine salık bıraktığım saçlarım hafif dalgalıydı. Yelan'ın nefes kesici görüntüsü sağolsun, şimdi yanaklarım da dudaklarım gibi tatlı bir gül pembesiydi. Ayağımdaki babetlerle bile, topuklu giymiş sevgilimden iki santim kadar uzundum. Yelan elbisemin kuşağını arkamdan ağır hareketlerle bağlarken derin bir nefes çektim ciğerlerime.
Onun kadar güzel değildim, zeki değildim, alımlı değildim fakat o beni seçmişti yine de. Beni sevmişti. Ona dokunmama, onun olmama izin vermişti. Üç yıl olmasına rağmen hâlâ bir rüyadan farksızdı Yelan benim için. Hâlâ onu Yujing terasında gördüğüm ilk günü anımsarım. Kim olduğunu bilmediğim biriyle gülüşüyorlardı. Zarif kahkahası kulaklarıma çaldığında dedim. Bu o! Kalbimin sahibi orada! Sonrasının nasıl geliştiği bir muamma. Ama gelişmişti işte ve buradaydık. İnce parmaklarının kuşağımla olan işi bitmiş, nazikçe belimi kavramıştı. Burnunu boynuma sürtüp parfümümü içine çektiğinde bacaklarımın zayıfladığını hissettim. Yelan'ın üstümde böyle bir etkisi vardı. Onun yanında zayıftım, çünkü aurasının dominantlığı karşısında benim pasifliğim içler acısıydı.
"Çok güzelsin, Shenhe." Fısıldadı, kulağıma minik bir öpücük kondururken. Gülümsedim ben de, yanaklarım pembeden kızıla dönerken. Tanrım, nasıl da âşık olmuştum ona! "Gitmeliyiz Yelan, geç kalacağız." Yelan derin bir nefes verip ellerini ince belimden çektiğinde hissettiğim şey soğuktu. Sanki Shneznaya'da çıplak kalmış gibiydim. Kapıdan çıkan sevgilimi takip ettim ve kapıyı arkamdan kapattım.
*****
Yelan'ın yüksek ve güçlü kahkahası bütün Liyue sokaklarını dolduruyordu adeta. Kör kütük sarhoş olmuştu ve şimdi çocuk gibi kollarını boynuma, bacaklarını da belime sarmış kıkırdıyor ve konuşuyordu. Ağzının içinde kaybolan kelimeleri anlamakta güçlük çekiyordum. Nasıl olur da onun yanında neredeyse kaybolan ben, alkole ondan daha dayanıklı olabilirdim? Sanırım bünyeyle alakalıydı. Eve vardığımızda tokmağı çevirip kapıyı açtım. Kapıyı arkamdan kapatmamla Yelan'ın üstümden inip beni kapıyla arasına kıstırması bir oldu.
Gözlerimi kırpıştırırken yoğun alkol ve hafif parfüm kokan Yelan yayık yayık gülüyordu bana. Hareketleri sarhoştu, fakat gözleri ayık. Yelan'ın sarhoş hâli düşmanları için muhteşem bir fırsattı. Çünkü kusursuz bir yalancı olan Yelan, sarhoşken patavatsız birine dönüşürdü. Bu yüzden yalnız başına içmezdi ve o sarhoşken söylediği her şeye inanabilirdiniz.
Tek eli iki bileğimi nazikçe kavrayıp başımın üstüne sabitlerken diğer eli hafif hafif yanağımı okşuyordu.
"Ah benim Shenhe'm...Benim güzel sevgilim...Ben seni hak edecek...Ne yaptım ki?" Ben daha cevap veremeden dolgun kırmızı dudaklar benim solgun iki et parçamı buldu. Sanki yarın yokmuşçasına öpüşüyorduk. İkimizin elleri de her yerdeydi. Onun elleri belimde yukarı aşağı gidiyor, benim ellerim saçlarının arasında dolanıyordu. Ne zaman yatak odasına gelip aynanın önünde durduk bilmiyorum.
Arkamda Yelan, kendimi izliyordum yine. Kuşağımı çözdü, hiç acele etmeden fermuarımı indirmeye başladı. Fermuar indikçe çıplak kalmaya başlayan sırtımın her bir santimiyle birleştiriyordu şarap dudaklarını. Ardından bordo izler bırakarak. Elbisem yeri boylarken ve kar beyazı cildimi tamamen açıkta bırakırken yatağa doğru yürüdü. Oturdu, bacaklarını ve kollarını iki yana açtı. Davet edildiğimde asla geri çevirmezdim, bu kez de yapmadım. Kucağına oturduğumda elini enseme koyup beni tekrar kendine çekti. Bu kez daha ağır öpüyordu. Sanki yaşam buluyormuş gibi, yavaş yavaş. Yatağa uzanmamı sağladı. Vücudu üstümde bir sütun misali yükselirken kendi elbisesinden kurtuldu. Yine aynı noktadaydık işte.
Sabaha kadar birbirimizin olduk, bedenlerimizin ezbere bildiğimiz köşelerini öptük, kesilmiş nefeslerimizle birbirimizin adını sayıkladık ve bütün odayı tek bir cümleyle dolup taşırdık:
Seni seviyorum.
♤ ♤ ♤ ♤ ♤
İlk kez birinci kişi ağzından yazıyorum umarım olmuştur...
ll-Capitano bana shenlan yazma perileri veren hikayen için teşekkürler!