prologue

3.3K 93 7
                                    

Kalp kırılırdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kalp kırılırdı. Aynı bir vazo gibi, aynı bir bardak gibi, aynı bir ayna gibi... Ve buna engel olmak imkansızdı. İstersen kat kat pamuklara sar kalbe işlemezdi. Engel olamazdın. Kırılırdı. 

Bir bardak kırılırdı. Cam kırıkları olurdu. O kırıklar kurtulurdun. Temizlersin. Çöpe atardın ve yenisini alırdın. Bardağın. Bardağın yenisini alırdın, eskisini çöpe atardın. Peki ya kalbin? 

Kalp kırılırdı ve onun can kırıkları olurdu. O can kırıkları bir kene gibi yapışır, her zaman kendini hatırlatırdı. Adeta kanını emerdi. Hayır. Canını emerdi. Ruhunu emerdi. 

Geriye kalan tek şey ise; koskoca bir hayal kırıklığı. 

Sanki bir boşluktan aşağı düşüyormuşum gibi hissederken olabildiğince güçlü olmaya çalışıyordum. Omuzlarımı ve çenemi dik tutmaya, ona meydan okumaya çalışıyordum. Yanlış. Sen ona meydan okumaya çalışmıyorsun. Sen içindeki hıçkırarak ağlayan kız çocuğunu saklamaya çalışıyorsun. 

O koltukta başını elleri arasına almış bir şekilde öylece koltukta otururken aynıydı. Onu ilk tanıdığım günkü gibi. Üstünde her zamanki gibi özel tasarım takımlarından biri vardı. Yeni tıraş olmuş saçları şekilliydi. Hiçbir zaman unutamadığı kol düğmeleri ve saati de yerindeydi. 

O otoriter ve disiplinli duruşunu bozmadan öylece beni izliyordu. Boş bakışlarla. Bu boş bakışları tanımıyordum. Tanıyamıyordum.

Ne zaman bu hale gelmiştik? 

Neden bana bunu yapmıştı?

"Bu muydu yani?" dedim dün geceden beri ağladığım için kısılmış sesimle. "Her şey bundan mı ibaretti?" 

Gözleri üstümde dolaştı. Daha sonrasında ağlamaktan kızarmış gözlerimde durdu. Bir an o boş bakışlardan farklı birkaç duygu geçti fakat bu duyguların ne olduğunu kestiremedim. 

"Milena," dedi sakin bir sesle. "Sa-" 

Sözünü kestim. "Ne var biliyor musun?" dedim her şeyi boşvererek. Sesim hiç olmadığı kadar soğuktu. "Sana inanmıştım."

İşte bu an karşımdaki adamın bütün duvarlarının yıkıldığı, savunmasız kaldığı andı. 

Gözlerimdeki boşluğu gördüğünde üstündeki bütün o rahatlık gitmişti. Hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Bana adım atacakken elimi dur dermiş gibi kaldırdım. 

"Bana neden bunu yaptın?" derken sesim titriyordu. Gözlerim gözlerindeki. Kahverengi gözleri bana yapma dermiş gibi bakıyordu. "İnanmıştım sana." 

Gözümden bir damla yaş akıp giderken beni umursamadı. Bana doğru ilerleyip beni kolları arasına aldığında tek dayanağım oymuş gibi kollarına tutundum. Çünkü tek dayanağın o. 

Parmaklarını saçlarımda hissettiğimde başımı omzuna yasladım. 

"Dusan," dedim kısık sesimle. "Senin için küçük bir sırdan mı ibarettim?" 

Saçlarımda ki parmakları durdu. 

O, Dusan Tadić'ti. Otoriter, disiplinli, güçlü, güçlü, yıkılmaz. Mükemmel bir adamdı.

Ve ben onun gözünde aciz, yetersiz bir kız çocuğundan başka bir şey değildim. 

OlderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin