2

1.3K 12 10
                                    

                            V
ATEŞPARE II

Salonun ışıklarını yaktım. Önce kısaca esneme hareketlerimi yaptım, arından koşu bandı, mekik, şınav ve ağırlık kaldırmak derken saatler geçmişti.

Öğlen olmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Yine kendimi spora kaptırmıştım. Tekrar yukarı çıkıp duş aldım.

Tam bir buçuk saat sonra ablamı görecektim.

Ablamın yanına giderken giyindiğim kıyafetlerden birini giyindim yine. Hafif bir makyaj yapıp, cildimin daha sağlıklı görünmesini sağladım, dudaklarıma parlatıcı sürdüm. En sonunda üstüme pelüş ceket giyindim.

Ablamın şirin, masum kardeşi Aşkın'dım işte. Hep olmamı istediği kişiydim.

Sigara içmedim, kokusunu aldığında üzülüyordu. Söylemiyordu ancak gözlerinden anlıyordum. Hatta protein ağılıklı bir kahvaltı da yaptım evden çıkmadan hemen önce.

Motorumla gittim yine, ezbere bildiğim yolları. Yollar bir tek ablamı göreceğim zaman bitmek bilmezdi.

Yine buradaydım. Bu lanet ceza evinde. Ablamı gördüğümde bacağımın titremesi durdu. Yüzüme bir gülümseme yayıldı, gerçek bir gülümseme. O da mutlulukla gülümsedi, yanıma yaklaştığında sıkıca sarıldı bana. Kokladı uzunca ve yanaklarımı öptü.

Karşıma oturdu. Önümdeki poşetleri ve kapları ona uzattım. Yemekleri ben yapmamıştım.

"Yine lezzetli şeyler mi getirdin ablana?" Ablam benim gibi değildi. Bu yüzden o burada, ben dışarıdaydım.

"Sarmaları tadınca parmaklarını yiyeceksin." Gülerek yanağımı sıktı.

Ablam gençliğini bu duvarların arasında çürütmüştü. En güzel yaşlarını ve yaşamını. Bir hiçlik için, benim için feda ettiği bir hayat.

Benziyorduk ablamla. Açık kahve saçları benimkiler kadar açık değildi ve alacalı bir kızıla sahip değildi. Eskiden beline gelirdi gür saçları, şimdiyse göğsünün altını geçmezdi en uzun hali, o kakül de sevmezdi kendi saçlarında ama benim saçlarımda çok severdi.

Yeşil gözlerini kırpıştırarak, yüzümü inceledi mutlulukla.

"Mezuniyetine ne kadar kaldı?" Gözleri gururla bakıyordu, hiç hak etmediğim bir bakış. Boğaziçi'nde bölümümü dereceyle geçtiğim için belki çokta az olsa hak ediyordum.

"Az kaldı." Sırf ablama fotoğraflarını göstermek için gideceğim bir mezuniyette vardı.

"Elbise seçtin mi?"

"Bakıyorum hala, kızlarla alışverişe çıkacağız." Gülümsedi yine içtenlikle.

"Belirli bir renk ya da model var mı kafanda?"

"Hayır, spontane gelişecek." Durdu beni seyretmeye devam etti, bunu yapmayı seviyordu. "Abla çıkmana az kaldı."

"Evet, az kaldı." Gülüşü soldu, yutkundu. Bana hevesli gibi görünmek istiyordu ancak anlıyordum. Buradan çıkmak istemiyordu.

Belki istiyordu ancak bunun için cesareti yoktu. Yılları bu duvarlar arasında geçmişti ve dış dünyadan korkuyordu.

Elini tuttum. "Seninle yapmak istediğim o kadar çok şey var ki." Dedim ona biraz da olsa umut vermek için. Bilmeliydi, dışarıda ben vardım.

"Benimde var canımın içi." Dedi devam ettirmedi cümlesini, biliyordum ki cümlesinin devamında 'ama' vardı.

"Güzel bir hayatımız olacak. İşten eve geleceğim ve sen hep o evde olacaksın. Bana güzel güzel yemekler yaparsın hem, birlikte gezeriz sürekli. Belki başka şehre taşınırız, sen ne istersen onu yaparız." Ablamın çıktığı gün, V ölecekti. Ablam asla o canavarla tanışmayacaktı.

Ateşpare Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin