~3

136 18 3
                                    

"duydunuz mu prens hastalanmış."

Aradan sadece birkaç gün geçti ve bana veren söz gerçekten tutuldu.

Şu an çiçek konağı adı verilen bir yerdeyim, ileride ise arka saray var.

Arka saray ne diyecek olursanız kızların kaldığı ve istisnalar hariç erkeklerin giremediği bir yer.

Ben ise birkaç pirinç topu yerken diğer askerlerin yaptığı sohbeti dinliyorum. Prens hakkında hiçbir fikrim yok ama sanırım gerçekten ağır bir hastalığa yakalanmış.

Buranın doktorları ve hemşireleri gerçekten yetenekli insanlar eminim ki prensin hayatını kurtarırlar!
Şimdi ise işime bakmalıyım.

"Chuuya-san nasılsınız?"

Akutagawa'nın sesiyle gülümsedim ve sesin geldiği tarafa döndüm.

Beni buraya getiren kişi o.

Gerçekten rahatım yemeğim veya suyum eksik edilmiyor ancak hala babamı özlüyorum. Onu görmenin mümkün olmadığını söylüyor.

"İyiyim akutagawa teşekkür ederim peki sen nasılsın?"

Yüzünden bir şeylerin yanlış olduğu anlaşılıyordu. Nefes nefese kalmıştı ve solgun yüzünde ter damlaları vardı.

"Saraydan dönüyorum. Birkaç mektup geldi onları benim yerime görevliye verseniz olur mu? Önemli bir durum var."

Kafamı hızlıca onaylar bir şekilde salladıktam sonra elime sıkıştırılan beş mektupla beraber oradan ayrıldım. Neydi bu kadar önemli olan merak ediyordum ama böyle işlere burnumu sokmamam lazım.

Sadece denileni yap.

Arka sarayın etrafından dolaştım ve çiçek konağının girişine ulaştım burası benim kaldığım konaktan kat ve kat büyüktü.

Benim kaldığım konak sadece askerler içindi ama burası soylular içindi.

Bahçesinde türlü türlü çiçek ve bitki vardı. Onların arasından hızlıca geçtim ve içeriye girdim.

"Sanırım kapıdaki görevlilerden birine verebilirim."

Ancak bunu yapamadım.
Kapıda kimse yoktu.

"Merhaba?"

Etraf ıssız gibiydi kimsecikler yoktu bu kadar asker nerde?

İçeriye yavaş adımlarla girdiğimde birkaç ağlama sesiyle gözlerimi sonuna kadar açtım. Hırsız? Haydut? Askerler gerçekten neden yok?

Adımlarımı biraz daha hızlandırdıktan sonra ışık gelen bir oda görmüştüm.

Herkes orada

"Osamu gözünü aç"

Ağlayan ve yalvaran bir beden yere oturmuş öylece duruyordu.

Yerdeki kişi iyi giyinimli, kahverengi saçları ve güzel yüzlü bir adamdı.
Bayılmış görünüyordu belkide... Yanlış bir şeyler var.

"Doktor nerde?" Etrafındaki askerlere titreyen sesiyle bağırdı yerdeki kadın.

Sahi doktor nerde? Neden o adama kimse yardım etmeye gelmemiş?

"Size doktor nerde diyorum?" Yeniden bağırdı.

"Bilmiyoruz efendim.."

Ardından kadın tüm hiddetiyle ayağa kalktı ve konuşan askere bir tokat attı.

"Bilmiyorsun demek?"

Benim yapabileceğim bir şey yok sadece... Mektupları bırakmaya gelmiş bir askerim. Rütbem bile hepsinden düşük öyle değil mi? Ben sadece bana denileni yaparım.

Hiçbir şey demeden merdivenlerden yukarı çıktım ve ana salonlardan birini bulmaya çalıştım.

Tanrım bir köşkte neden bu kadar fazla oda var?

Aşağıdan sesler gelmeye devam ederken ben ise sonunda odayı bulmuş, mektupları masanın üzerine nazikçe bırakmıştım.
Artık burdan ayrılma vaktim geldi. Fazla kalmak istemiyorum ne kadar zaman geçerse o kadar kafamın kesilme ihtimali artar değil mi?

İç çekip merdivenlerden inerken odanın önünden yeniden geçeceğim aklıma geldi.
Hızlıca geçersem beni fark etmezler

"Birisi yardım etsin, lütfen..."

Kadın en sonunda askerlere dolu gözlerle bakmış, yerdeki adamın elini sıkıca tutuyordu.

"..."

Yeniden odanın kapısına yaklaştım. Gerçekten hiçbir doktor yok belkide onlara kurulmuş bir komplo.

Odaya girdiğimde kadının yanına yavaşça oturdum ve adamın nabzını kontrol ettim.

Bu odadaki kimse beni tanımıyor.

İşimi yapıp bir daha kimseye görünmeyeceğim.

Nefes alış verişini ve nabzını kontrol ettikten sonra ağzına bir şeyin takılıp takılmadığını kontrol ettim, Zar zor nefes alıyordu.

Çenesini açıp suni teneffüs yapmak için eğildim ve kimsenin bakıp bakmadığını umursamadan devam ettim.

Neden bunu yapıyorum bilmiyorum.

Ama işe yarıyor.

Anlaşılan bir nöbet geçirmişti ve buda bilincinin gitmesine sebep olmuştu ve
Neredeyse nefesi kesilecek duruma sokmuştu.

Birkaç dakikanın ardından çekildim ve yeniden kontrol ettim.

Ne zaman uyanacağını bilmiyorum.

Göz kapakları titrek bir şekilde hareket etmeye başladı.
Ben ise sanki yakınımmış gibi içimi bir rahatlama duygusu sarmıştı.

Oysaki bu adamı hayatımda hiç görmemiştim.

Sarayın İncisi/Soukoku Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin