1.Bölüm: Gecenin Vasiyeti
"Alışmak kabul etmektir,
alışmak kanıksamamdır, alışmak onsuzluğun varlığını kavramaktır
ve ben alışmak istemiyordum.
Ama her seferinde alışmaya mahkûm ediliyordum."Özene bezene yaptığım kılıcımı elimden bırakıp antreman yapmaktan darma duman olmuş saçlarımı düzelttim. Ellerim kahverengi saçlarımın içindeki beyazımsı saç tutamında deydi. Acaba onlar olmasa bende normal biri olabilir miydim? Ayna tam karşımda duruyordu,biri gri biri kahverengi olan gözlerimi buldu gözlerim. Artık çokta umursamıyordum. Belkide gerçekten lanetliydik. Daha ailemi bile tanımıyordum. Soy ismim bile yoktu. Bana ismimi lord Earl koymuştu. Buraya gelen Şafak Iblislerinin hepsinin adını o koyuyordu. Banada Wesy ismini layık görmüştü. Şu anda dokuz tane şafak iblisi vardı. Clapto kraliyetinde eskiden daha fazla şafak iblisi geziyormuş ama bir kahin şafak iblislerinin halka uğursuzluk getireceğini söylemesi üzerine muhafızlar tüm şafak iblislerini toplayıp idam ettirmişler. Bu kadar canice bir şeyi nasıl yaparlar asla anlamıyordum. Bunu yaparak kaç tane kişinin canını aldılar acaba. Kaç kişiyi üzdüler bilerek haberleri yoktu. Ben veya şimdikiler o zamanda olsaydı bizde idam edilecektik.Neyseki o zamanlar ben yoktum. Neden bizden bu kadar nefret ediliyor asla anlamıyordum. Onlar gibi bizde insandık, bizde görüyorduk, bizde konuşuyorduk. Sadece Şafak vaktinde doğmak bile bizi şafak iblisi yapabiliyordu. Ben bunları düşünürken kapının aralandığını duydum. Içeri giren kızıl saçları bembeyaz teni ve mavi gözleriyle aşırı güzel ve tatlı olan Exia'ydı. Üzerindeki geceliği üstüne büyük geliyordu. Laciverti andıran bir takım giymiş ve belinede altın rengi bir ip bağlamıştı. Altın rengi ipin üzerinde yine altın rengi olan bir hançer duruyordu. Uyumaya gidicek olsak bile hançere her an ihtiyacımız olabilirdi. Kırallıltaki herkes bizi lanetli olarak görüyordu. Yanımızda hançer taşımamızın sebebi ise her an tetikte olmaktı. Kırallık oldukça uzaktı. Quriez Alplerinde bir tepede yaşıyorduk. Evi dışarıdan görmeleri oldukça zordu. Ama ona rağmen Lord Earl tedbirli olmamız gerektiği konusunda bizi uyarıyordu. Koskaca Clapto kraliyeti bize düşmandı. Tabi tüm kırallık bizi lanetli olarak görürken nasıl güvende olucaktık ki? Bu alplerde sevgiye ve aile sevgisine hasret bir şekilde büyümüştük. Bu duruma çoğumuz alışsakta aslında kimse alışmak istemiyordu. Alışmak istemediğin bir duruma alışmak belki en büyük çaresizlikti. Alışmak kabul etmektir, alışmak kanıksamamdır, alışmak onsuzluğun varlığını kavramaktır ve ben alışmak istemiyordum. Ama her seferinde alışmaya mahkûm ediliyordum. "Yorgun görünüyorsun iyi misin?" Diye sordu kapıda dikilen Exia. Exia'nın orda olduğunu unutmuştum. Söylediği cümlelerden sonra kendime gelmiştim. Irkilerek dalgınlıkla kafamı salladım. Exia sevimli bir gülümsemeyle bana baktı. " Hadi ama Wesy seni güçsüz görmek alışkın olduğumuz şeyler değil."dedi yüzünde hafif bir tebessüm ile. "Hadi kızıl bela odamıza gidelim bu gün fazla antreman yaptım sanırım." Dedim alaycı gözlerle bana masum masum bakan kızıl bela Exia 'ya. Kapıdan yanıma tatlı bir koşuşla gelip koluma girdi ve ellimi tutu. Onunla beraber odamıza doğru ilerledik. Kapıyı çalıp içeri girdik. Içeride oturan üç oda arkadaşıma daha baktım. Odada beş kişi kalıyorduk. Toplam beş kız şafak iblisi ve dört erkek şafak iblisi olduğu için odalarımız ortaktı. Gözüme ilk bembeyaz teni ve bembeyaz saçlarının harika uyumuna karışan kahverengi ve mavi iki farklı göz rengine aynanda sahip olan Mixy ilişti. Gözleri benimki gibi iki farklı renkten oluşuyordu. Üzerine beyaz bir gecelik giymişti. Hançerini yatağının baş ucuna koymuş saçlarını tarıyordu. Yüzündeki hafif tebessüm onu oldukça güzel gösteriyordu. Onun hemen yan tarafındaki yatakta oturan ve kılıcını temizlemekle uğraşan kişi ise Irina'ydı. Dalgalı kahverengi saçları, beyaz pürüssüz teni ve dolgun dudakları harika bir uyum içinde yüzünde birleşmişti. Sol gözü mavi ve sağ gözü kahverengiydi. Yüzü biraz asıktı. Yorgun bir hali vardı. Düşünceli bir şekilde kılıcıyla uğraşıyordu. O kadar dalgındıki odaya geldiğimizi bile fark etmemişti. Exia arkamdan kapıyı kapatınca bizi fark etmişti. Hızlıca bize döndü ve gülümsedi. Bir şeyler saklıyor gibiydi. Ama bunu kimseye söylemiyordu. Yüzündeki gülümseme ile sağ yanağında bir çukur oluşmuştu. Yüzündeki yaralı gülümsemeye büyülenmemek elde değildi. Gözlerime bakan gözleri oldukça derin ve içten bakıyordu. Bende ona karşı gülümsedim. Irina'nın tam karşısındaki yatakta Flori oturuyordu. Beyaz saçlarının içindeki mavi saçları hafif koyu ten rengiyle uyumlu değildi. Ama bu farklılık onu tamamlıyordu. Farklılıkları ona en çok yakışan kişi kesinlikle Flori'ydi. Yüzündeki hafif çilleri ten renginde fazla belli olmuyordu. Çatık kaşları onu bir hayli kararlı gösteriyordu. Zaten öyleydi. Flori hepimizin ablası gibiydi. Bizi her tehliken korurdu. Kızlardan en büyüydü. Korumacı ve bir o kadar da güçlüydü. Karalı ve azimli yapısı onu bizim ablamız yapmıştı. Flori bizim için çok değerliydi. Ne kadar sert görünse de aslında hiç öyle değildi. Gözleri saçlarındaki mavi tutamlar gibi maviydi. Tebessümle bana bakıyordu. Gri bir pijama giymişti. Saçlarını örmüş ve bir tutamını kulaklarımın arkasına sıkıştırmıştı. "Hoşgeldiniz bizde hiç gelmiyceksiniz sandık" dedi Mixy,Exia ve bana bakarak. "Wesy kılıç çalışıyordu onu arıyordum." Dedi Exia ve kendi yatağına doğru koştu. Yatağı benim ve Flori'nin yatağının arasındaydı. En güvendiği iki insanin arasında uyuyordu. "Neden kapıda dikiliyorsun Wesy?"diye sordu bana bakan Mixy.
"Dalmışım" diyerek kestirip attım. Yorulmuştum ve hemen uyumak istiyordum. "Bu gün oldukça yorucuydu. Fazla konuşacak halim yok. Siz anlatın ben dinlerim. Neymiş günün haberleri."Dedim Flori'ye bakarak. Onları dinlerken dolabıma yöneldim. Bir yandan pijama seçiyor bir yandan da Flori' yi dinliyordum. "Evet sevgili şafak iblisleri bu günün konuları biraz karışık. Tüccarlardan biri kırallığa sızmış ve yasaklı odaya girmeye çalışmış." Dediğinde hepimiz aynanda donup kaldık. Yasaklı oda kıralın asla kimseye göstermediği bir odaydı. Kral Karlos bu konuda oldukça cittiydi. Odaya girmeye çalışanları veya girenleri idam ettiriyordu. Kralın o odada ne sakladığı hala merak konusuydu. O odayı herkesten çok ben merak ediyordum. Kral Karlos'u hiç bir zaman sevmemiştim. Insanları kendi alehine kullanan bir caniydi. Şafak iblislerine karşı hep bir kin besliyordu. Idam edilen şafak iblislerinin gömülmesine bile izin vermemişti. "Ne yasaklı odaya mı?" Dedi Exia. "Oraya asla girmesine izin vermezler ki?" Dedim elimdeki pijamayı yatağıma bırakarak. "Zaten izin vermemişler adam hemen idam etmişler."dedi Flori yutkunarak. "Nasıl bu kadar vicdansız olabilir." Diyerek ekledi. "Yasaklı odayı hep merak etmişimdir." Dedim üstündekileri çıkartarak. "Saçmalama kızım deli misin? O odaya giren çıkamıyor sende biliyorsun." Yüzündeki allak bullak ifade ile beni süzen Mixy'nin dudağından çıkan sözleri umursamayarak ona baktım. "Sence umrumda mı? Her şekilde ölmüyor muyum bari bu şekilde halkıma bir yararım olur."Dedim kararlı bir şekilde. "Aslında bende merak ediyorum." Diyerek beni destekledi Irina. "Bunu yapmamız pek mümkün değil ama bende merak ediyorum." Diyerek bizi doğruladı Flori. Bir yandan üzerine pijamalı geçiriyor bir yandan onlarla konuşuyordum. Evet belki hayatım kötüydü. Belki asla normal bir insan olamayacaktım. Ama artık kabullenmiştim. Hayatımı kendi ellerinle kaderin mutlak kalemiyle yazsam bile bu hayattan vazgeçmezdim. Belki bir şeyler eklerdim ama vazgeçmezdim. Ekliyeceklerim çoktu ama çıkarılanlarım çok azdı. Çünkü sahip olduklarım bu kadardı. Kırallığa oldukça bağlı bir insandım. Ne kadar beni ve yanındaki diğer arkadaşlarımı dışlasalarda halkım benim için çok önemliydi. Nerdeyse herkes bizim lanetli olduğumuzu düşünse bile aralarından bazı kişiler böyle düşünmüyordu. Halkın bu hale gelmesinin sebebinin kral Karlos olduğunu biliyordun. En çokta halkımı kurtarmak istiyordum."Bugün çok yoruldunuz hadi artık uyuyun." Dedi Flori. Hepimizin gözlerinden uyku akıyordu. Bu fikir hepimize cazip gelmişti. Elimizdeki her şeyi bıraktık ve yaltaklarımıza uzandık. Meşalelerin turuncu ışıklarıyla aydınlan odada loş bir ışık hakimdi. "Iyi geceler şafak iblisleri." Dedim yatağımda en rahat pozisyonu ararken. Hepsi aynanda "iyi geceler" demekle yetindi. Yaklaşık bir saat yatakta kıvransam da uyuyamadım. Herkes çoktan uyumuştu ama ben hala yatakta kıvranıyordum. Ne kadar uyumaya çalışsamda içimi kemiren bir şeyler vardı. Balkona çıkıp hava almamın bana iyi geleceğini düşündüm. Sesiz olamaya çalışarak odadaki balkona çıktım. Balkona çıktığımda hafif bir şekilde titredim. Dışarısı bir yaz akşamına göre fazla soğuktu. Ağaçların arasında küçük ateş böcekleri vardı. Önümü göremiyordum ve yolumu bulmak icin ateş böceklerini takip ediyordum. Bazen aydınlanmak için o küçücük ateş böceklerine bile ihtiyaç duyarız. Nasıl ısınmak için küçük bir kibrite ihtiyaç duyabileceğimiz gibi.Balkondaki sandalyelerden birine oturdum ve dışarıyı izlemeye başladım. Dışarıdan gelen cırcır böceği sesleri sanki bir şeyler fısıldıyor gibiydi. Sanki bana bir şeyler söylüyorlardı. Belki ateş böcekleri bana Gecenin Vasiyetini fısıldıyolardı. Dolunay hemen karşımda duruyordu. Sarayın manzarası ise oldukça kasvetliydi. Onca ev olmasına rağmen etraf çok sesiz görünüyordu uzaktan bakmama rağmen. Balkonda otururken alıp verdiğin her nefes beni daha iyi hissettiriyordu. Gecenin sessizliğinde kaybolmuş balkonda yaklaşık yarim saat oturduktan sonra artık uyuyabileceğimi fark ettim. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor,gözlerim görme yetisini kaybediyordu. Beynim uyanık kalmayı reddediyor, ayaklarım yürümemek için büyük bir savaş veriyordu. Kafamı çevirip balkondan görünen kırallığın ışıklarına baktım. Gecenin bana vasiyeti o kırallıkta gibiydi. Ve gecenin bana vasiyeti neyse onu bulacaktım...*
SELAMMMN!!!!
Nasılsınızzz? Umarım hepiniz iyisinizdir. Bu bölümlük benden bukadar. Kitap hakkında ne düşünüyorsunuz bunu belirtirseniz sevinirim. Sizce gece Wesy'e neyi fısıldıyor? Bunuda belirtirseniz çok mutlu olurum. Kitap hakkında düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın. Sizleri seviyorummm bir sonraki bölüme kadar hoşçakalınnnn^^- Fatma Belinay Kılıç
♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şafak İblisleri
FantasyQuriez diyarı Clapto kıraliyetinde sıradışı bebekler doğmaya başladı bu bebeklerin ya göz renkleri bir birinden farklı oluyordu ya da saç tutamlarından biri farklı bir renge sahip oluyordu. Earl bu bebekleri birer suikastçı olarak yetiştirip prens K...