1. Bölüm | Hardin Gray

25 2 0
                                    

Scarlet

Müziğin ritmine kendimi öyle kaptırmıştım ki; kalçamı kıvırıyor, gözlerime inen göz kapaklarımın altından hafifçe bedenimi seyrediyordum. Cesaretimi aldığım içki bardağından arada bir yudumlarken, bu gece kendime verdiğim sözü tekrarladım.

Kafamın ayılmasına izin vermeyecektim.

Sapsarı saçlarımın arasından geçirdim parmaklarımı. Çakırkeyif olsam da, beyaz saten elbisemin tüm vücut hatlarımı ortaya serdiğinden emindim.

Yoksa neden ortamdaki tüm gözleri üzerimde hissedecektim ki?

Kafamda cevaplanmayı bekleyen çokça soru vardı. Öncelik neden burada olduğum sorusuydu. Sahi, bu sergilediğim hareketler benim kişiliğimi yansıtmıyordu bile. Günlerdir moralimin bozuk olduğunu düşünen ve bunu kendilerine dert edinen arkadaşlarım zorlamasıyla getirilmiştim buraya!

Asıl kafamı kurcalayan soru ise diğeriydi. Zorla getirildiğim bir ortamda neden bu kadar özgür ve eğlendiğimi hissetmiştim?

Dans etmekten kendilerini kaybeden insanların arasından ön sıralara ilerledim. Herkes hayranlıkla sahnedeki sanatçıyı seyrediyor olsa bile, aralarından sıyrılıp geçmeme izin verdiler.

İçkinin etkisinden bayık bakan gözlerimi aralamaya zorladım. Sahnede mikrofonu sıkıca kavrayan ve gözlerini kapayarak şarkı söyleyen sanatçıya odaklandım. Kendimi dışarıdan görebilseydim, neden bu kadar dikkatli seyrettiğimi sorgulardım.

Şakaklarındaki ter izlerini görebiliyordum. Gecenin yorgunluğu dağılan saçlarından ve üzerine yapışmış beyaz tişörtünden belliydi. Yaşıtlarım bu çocuk için deli oluyordu be!

Ben ise yaptığı müzik türünü bile şimdi öğrenmiştim.

Şarkının yavaşlamasıyla bitmek üzere olduğunu anladım. Sahnedeki çocuk mikrofonu sıkıca kavramayı bırakıp, yavaşça gözlerini araladı. Gözleri tam olarak açıldığında ortamdaki tek bir şeyle buluştu sadece.

Benim gözlerimle.

Nasıl olmuştu bu? İçkinin etkisi miydi? Bu denli kalabalık bir ortamda neden benim gözlerime bakıyordu ki? Yoksa ben mi üstüme alınıyordum?

Işıkların aniden açılmasıyla gecenin sonuna geldiğimi anladım. Gözlerimi bir türlü ayıramıyordum ondan. İşin garibi o da benden farklı değildi.

Alex'in kolumu çekiştirmesiyle ayırdım bakışlarımı ondan. Bu çocuk da gelecek zamanı bulmuştu. Ya da belki, geleceği en doğru zamandı bu.

- Scarlet napıyorsun burada? Sabahtan beri Rebecca'yla kalabalığın arasında seni arıyoruz.

Rebecca ise bizi bulduğunda derin bir nefes aldı. Elimden içki bardağını çekerek;

- Bu gece bu kadar alkol yeter Scarlet. Seni sağ salim evine bırakmak istiyorum sadece.

Üzerini yoklayarak göğüsünden araba anahtarını çıkardı. Koluma girerek başıyla çıkış kapısını gösterdi.

- Hadi şu kalabalıktan çıkalım artık. Yalnızca arabama gitmek istiyorum.

Gülümsedim. Başımı omuzuna yasladığımda rahatladığımı hissettim. Anaç tavırları güvende hissettiriyordu bana. Ne olursa olsun beni yargılamayacağını bildiğim, belki de benimle ölüme bile gidecek o kızdı Rebecca.

Alexin ceketini üzerime koymasıyla irkildim;

"Siz arabaya gidin. Benim lavaboyu kullanmam gerek."

Rebecca'nın kolunda mekandan çıkarken, tekrar sahneye göz gezdirdim. Fakat ondan hiçbir eser yoktu.

Yani Hardin Gray'den...

İnsanlarla fotoğraf çekinmek için bile beklememişti belli ki. Telefonlarının flaşını hazırda tutan birsürü insan çıkış kapısına doğru ilerliyordu. Başka ne yapabilirlerdi ki zaten?

Otoparka vardığımızda Rebecca arabanın kilidini açtı. "Sen geç" dedi bıkkın bir ses tonuyla.

"Benim ufak bir telefon görüşmesi yapmam gerekecek."

Rebecca en iyi yaptığı şeyi yaparak devirdi bakışlarını. Bir yandan numarayı çeviriyor diğer yandan ise anlamsız adımlar atıyordu otoparkta. Bu kız her telefon konuşmasında nerede olduğunu önemsemeden ortamı baştan aşağı turluyordu!

Gülümsedim, kendimi ön koltuğa bırakarak kapıyı çektim. Arabasına binen ve evinin yolunu tutan tonla insan vardı. Ben ise evime varmak için Rebecca'nın toksik eski sevgilisiyle konuşma yapmasını beklemek zorundaydım. Alkolün etkisiyle başlayan baş ağrımla kafamı koltuğa iyice yasladım. Gözlerimi kapattığımda ise aklımda sadece bir kişi belirdi. Hardin Gray.

Neden bana sahnede öyle güzel bakmıştı? Hayatım boyunca ünlülerden etkilenen ya da kendimi olmadık hayallere kaptıran bir kız olmamıştım. Şimdi ne olmuştu bana?

*

Neredeyse yarım saat geçmişti. Otoparkta bizden başka kimsenin kalmadığına emindim. Rebecca'nın nerede olduğunu bilmiyor, ve artan baş ağrımı durduramıyordum. Elimden ona kızmaktan ve gelmesini beklemekten başka da bir şey gelmiyordu. Peki ya Alex neredeydi? Bir lavobo ihtiyacı bu kadar uzun mu sürüyordu gerçekten!?

Alexi aramak için telefonu el çantamdan çıkardım. Numarasını çevirdikten sonra hattın çekmediğini fark ettim. Ah çok güzel, demek ki Rebecca bu yüzden yarım saattir yoktu ortada. Bu gece tüm aksilikler beni buluyordu!

Ön koltuktan inip otoparkın dışına ilerlemeye başladım. Her adım atışımda telefonu kontrol ediyor, şebekenin geldiğini görmeye çabalıyordum fakat nafile.

Saat sabaha karşıyı gösterdiği için ise hava buz gibiydi. Alex'in omzuma koyduğu ceketi ise arabanın ön koltuğunda bıraktığımdan, elimle kollarımı sıvazladım. Bir nebze ısınmayı umuyordum sadece. Topuklu ayakkabının üzerinde zor duruyor, dengemi sağlayamıyordum. Çokta içmemiştim oysa ki, ya da ne kadar içtiğimi kendim de hatırlamıyordum. Bir yandan şebekeyi kontrol etsem bile karıncalanan bakışlarım ekranı seçememeye başlamıştı bile.

Uğraştığım tonla problemle birlikte ardımdan gelen ayak sesini işittim. Rebecca mıydı bu? Yoksa Alex mi? Kendimi onlara kızmamak için zor tutarken döndüm arkamı. Tam hesap sormaya hazırlanıyordum ki, karşımdakinin onlardan biri olmadığını fark ettim.

Beyaz tişörtünün üzerine giydiği deri ceketi yapılı vücudunu sarmıştı. Bir elinde hem telefonunu hem de araba anahtarını taşırken şaşkın ama gözlerinin içi gülermişçesine bir ifadeyle bakıyordu bana.

"Burada ne arıyorsun tek başına? Neden evine dönmedin?"

Sorduğu soruyla birlikte bana doğru yavaşça birkaç adım daha attı.

"Sen konsere yalnız gelmedin. Arkadaşların neredeler?"

Ne diyeceğimi bilemiyordum ya da neden bana bu soruları sorduğunu. Konserde yalnız olmadığımı bile fark etmişti! Dudaklarım aralandı fakat dilimden kelimeler dökülmüyordu. Tüm konuşma işlevimi kaybetmiştim sanki. Saniyeler içinde, karşımda duran adamı her şeyiyle inceliyordum.

Bana bakışını, vücudunu, hatta yarım ağız gülümsemesini bile.

Gördüklerimin üzerine dilimden sadece iki kelime döküldü. Öylesine zor ve kekeleyerek döküldü ki bu iki kelime...

"H- Hardin Gray?"

Kilitle Her Şeyden ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin