1.3

2.6K 243 53
                                    

Bu sefer şov için değil gerçekten de çalışmak için açtığım kitaptaki yazılanları okurken bir yandan da önemli olduğunu düşündüğüm yerleri bilgisayarıma yazıyordum. Vizeleri atlatmıştık ama bölüm hocasının herkese özel olarak verdiği bir konu vardı. Bu konuda araştırma yapıp ona sunmamız gerekiyordu. Benimki edebiyat-psikoloji ilişkisiydi.

Birkaç gündür beleşten sahip olduğum günlüğüme de yazamadığım için bir deftere 300 TL vermenin acısını kafamdan atmak için en azından kütüphanede ders çalışmak iyi gelir diye düşünmüştüm. Kafamı oyalayan şey tabii ki de defter fiyatlarının uçukluğuydu. Kaybettiğim günlüğün artık benim için bir önemi yoktu. Zaten kim insan bir günlük isterdi ki? Her konuda fikri var, fikrinin bir önemi varmış gibi.

Kullandığım kaynak kitabın konu için yeterince bilgiye sahip olmadığını fark ettiğimde ayağa kalktım ve  kütüphanenin  psikoloji bölümüne ilerlemeye başladım. Sabahtan beri  edebiyat bölümünü alt üst etmiştim zaten. Belki burda işime yarayan daha çok şey bulabilirdim. Kütüphanenin en sevdiğim yanı da burasıydı. Evde belki internetten daha kolay bir şekilde ulaşabilirdim bu bilgilere. Ama benim için çok sığ bilgilerdi ve ben çalışırken biraz derine inmeyi seviyordum. Bulduğun şeyi değerli yapan, onu bulmak için harcadığın zamandı. Bir tek çalışırken değil, bu düşüncem hayatımın çoğu alanında  geçerli olan bir düşünceydi.

Psikoloji raflarının arasında edebiyatla alakalı bir kitap ararken gözüm yukardaki raflarda gezindi. Birkaç adım atarken ilerlemeye devam ettim. Gözüm sonunda istediğim kitaba takıldı. Zaferle gülümseyerek "Benden kaçabileceğini mi sandın?" dedim. Etrafta kimsenin olmaması, hakkımda düşünülecek olan 'deli' sıfatını ortadan kaldırmıştı. Ayrıca henüz kimse bana 'deli' diyecek cesareti bulamamıştı. İnsan günlüğüm hariç.

Yine aklıma gelmesiyle kendime olan sinirimi uzaklaştırmak adına düşüncelerimden sıyrıldım ve üst raftaki kitabı almaya çalıştım. Saçmalamayın, ben kısa değildim. Bu raf fazla uzundu. Parmak uçlarımda yükselmiş uzanabildiğim en yükseğe uzanmıştım ama yine de yetişmek biraz zordu. Nasıl olsa buralarda merdiven vardır, diye düşünerek debelenmeyi bırakmıştım ki arkamdan birinin oldukça rahat bir şekilde istediğim kitaba uzandığını gördüm. Hemen arkamı dönerek kitabı alan kişiye baktım. Bu çocuk... geçen insan günlüğümle konuşurken bana 'yeni hoşlantım' için önerdiği çocuktu. Ve o zaman da dediğim gibi... oldukça yakışıklıydı. Ayrıca tarzı da dikkatimi çekiyordu. Bulunduğumuz yıla  değil de daha dönemlik tarzı yansıtıyor gibiydi. Ve bunu dikkat çekecek kadar değil, tam yerinde yaparak farklı bir hava katıyordu.

Aramızdaki boy farkı nedeniyle kafamı hafif kaldırıp ona baktığımda onun elindeki kitabı incelediğini gördüm. Mesafenin azlığı bir tek beni rahatsız ediyor olacak ki kitabı aldıktan sonra bile yakınlığı korudu. Ben ise hafif şaşkın bir şekilde ona bakıyordum. Kendimi toparlayıp yana çekildim ve ondan uzaklaştım.  Sanırım kitabı benim için almıştı. Öyleyse neden hala bana vermiyordu?

"Teşekkür ederim," dediğimde nihayet gözleri beni buldum.

"Niye?"

"Kitabı aldın ya..."

Dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. "Senin için aldığımı kim söyledi?"

Dediğine karşı kaşlarım çatılırken bulunduğum durumu sorgulamaya başlamıştım. Biraz önce hayatımın belki de en romantik sahnesini yaşamıştım ve bu benim için değil miydi?

Konu kitap, Peri!

Ha evet. Kitap. Romantiklik ne alakaydı ki?

"Anlamadım kar tanesi?" diye yine kendi çapımda ultra komik bir espri yaparken o ise esprime tepkisiz kalmıştı. Acaba ben gerçekten de komik değil miydim? Tövbe tövbe  neler düşünüyorum böyle. Tabii ki komiğim. Sadece karşımdaki bir dağ ayısı.

gecenin gündüze direnişi | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin