Jeongin, masum bir çocuktu. Saf ve temiz kalpli. Daha 13 yaşından terk edilmişti. Tek başına yaşıyordu. Para için bir iş bulup çalışmağa başlamışdı. En sevdiği mevsim kış'tı. Karı çok severdi. Tek aşk'ı kar'dı.
Belki de, gelecekteki aşkı bir insan olurdu huh?
Jeongin, aniden çalan alarmla uyandı. Tabii ki, güne küfür ederek başlamıştı. Saat 6'da kalkmak kulağa saçmalık geliyordu. Ama havanın karlı olması onu birazda olsa sakinleştirmişti.
Jeongin tuvalette elini-yüzünü yıkayıdı. Havluyla kurladıktan sonra kendisine küçük bi sofra hazırladı. Her şeyi yedikten sonra, gardrobundan üniformaları çıkarıp giydi. Çantasınada kitaplar sokuşturul evden çıktı.
Salı en nefret ettiği gündü. Çünkü kimya, edebiyat ve tarih dersleri üst-üste düşüyordu. Jeongin haliyle kızıyordu. Otobüse binip okuluna gitti.
İlk dersleri Türkçe'ydi. Bu derste başarılıydı. Sonra matematik dersine girdiler. Test olduğundan biraz sorularda sendelesede kendini toplayarak soruları cevaplamıştı, Jeongin. Diğer ders sizce neydi? Edebiyat tabii ki. Sözlü olduğı için Jeongin artık yapacak bir şey bulamadı. Tahtaya çıkarken çalıştığı yerlerden geldiğinden şanslıydı. Kimya ve Tarih dersleri boş geçmişti. Jeongin hâliyle sevinmişti. Bu gün hakikatten şanslı günlerinden biriydi.
Yalnız bu, eve giderken değişti.
Jeongin, artık okuldan çıkmış, eve gidiyordu. Otobüsü bekleyinceye kadar ayakları kopmuştu. Otobüsün gelişine şükr eden Jeongin, artık otobüse bindi.
Ancak kim bilirdi, bu çocuğun taciz/tecavüze uğrayacağını?
Jeongin otobüsten çıkmış eve giderken, kediler görmüştü. Yoldaki banka oturdu. Çantasındaki yemeği çıkarıp, kedilere attı. Etrafa bakındı, kimse yoktu. Bu zeman yanında bi haraket hiss etti. Soluna bakınca bir erkek gördü.
'Hey, selam güzellik!' Diye lafa daldı yanındaki sapık çocuk.
'Sen kimsin?' diyebildi Jeongin.
'Changbin ben, sen kimsin bebek?' diye söyledi.
'Sanane lan!' Jeongin yavaştan korkmaya başladığından sesi titreyerek söyledi bu cümleyi.
Changbingbin kolunu Jeonginin boynuna atınca Jeongin anında yerinden fırladı.
'Yardım edin!' diye bağırmağa başladı Jeongin.
'Sus! Benimle geleceksin küçük şey!' diye bağırdı
Jeongin tedirgin oldu. Anında koşmaya başladı. Arkasından Changbin onu takip ediyordu. Jeongin koşarken bir tarafdan 'Yardım edin! Kimse yokmu buralarda!' diye bağırıyordu.
Bir süre koştuktan sonra karşısında bir erkek vardı. Jeongin 'Yardım edin! Bu sapık beni taciz edecek!' diye bağırdı. Sarışın kafasını çevirdiğinde bu görüntüyü gördü. Jeonginin elini tutup sağa çekti. Changbinle kendi yüzleşti. Bu kavgadan morluklarla kurtulsa bile, bu çocuğu yenmişti. Daha sonra Changbin kaçıp gitti.
'İyi misin?' diye sordu sarışın çocuk.
'Asıl siz iyi misiniz? Gözünüzde morluklar var. Ben iyi olsamda sizi merak ederim. Siz nasılsınız asıl?' diye Jeongin karşılık verdi.
'İyiyim iyiyim.' soluk-soluğa cevapladı sarışın.
'Şey, emm.. Tanışabilirmiyiz?' Jeongin artık karşısındaki kahramanla tanışmak istiyordu.
'Olur ama benim işim çok güzel şey. Sadece şunu söyleyeyin ki, adım Hwang Hyunjin. 18 yaşındayım. Artık gitmem gerek. Yarın burada olacağım. Seni beklerim. Gelirsen bir-birimizi daha iyi tanıyabiliriz. Görüşürüz.' Hyunjin bunları söyler söylemez ordan kayboldu. Jeongin öylece baka kalmıştı. Sadece 'Bekle hyung' diyebilmişti. Yarın okula gitmemeyi planlamıştı ama bu çocukla tanışmak için gidecekti.