Üzerime hızlıca bir şeyler geçirerek telefonumu aramaya başladım. Bugün uzun bir süre sonra toplu olarak arkadaş grubumla buluşacaktım ama aklımdan çıktığı için son 20 dakika kala hızla hazırlanmaya başladım.
Chan hyung ve Seungmin balayında oldukları ve Hyunjin ile Jeongin Jeongin'in annesi hastalandığından yanına gittikleri için uzun süredir buluşamıyorduk. Changbin hyung ve Felix ne yapıyorlardı onu da bilmiyordum. Tek bildiğim Felix'in üniversite masraflarını ödemek için Changbin hyungun dövmecisinde çalışmaya başlamasıydı. Ben ise normal bir üniversite hayatı yaşıyordum... Minho'nun aksine.
Kendime son kez bakarak hızla evden çıktım. Uzun süren bir yolun ardından en sonunda kafeye vardım. Tahmin ettiğim gibi hepsi oradaydı. Yavaş adımlar ile yanlarına giderek boş olan Minho'nun yanına oturdum. Chan hyung beni görünce kıkırdayarak konuşmaya başladı.
"Hiç değişmemişsin. Hala lisedeki gibi geç kalan Jisung."
"Hyung sanki yıllardır görüşmüyoruz ya. Altı üstü 9 ay oldu."
Chan hyung dediğime gülmeye başladı. Daha sonra saçımı okşadı. O saçımı okşadıktan sonra uyluğumda bir el hissettim. Yana baktığımda bunun Minho olduğunu gördüğümde ona gülümsedim ama o bana aynı şekilde bakmaya devam etti.
"Oğlum hadi bir şeyler sipariş edelim acıktım ben."
Changbin'in konuşması ile herkes onaylayan mırıltılar çıkarttı ama ben Minho'ya bakmaya devam ediyordum. Oda bana bakıyordu. Felix'in elini gözüme sokması ile dikkatimi ona verdim.
"Sonra yersiniz birbirinizi ne sipariş edeceğinize karar verin."
"Tamam."
Minho hyung bana eğilerek menüye bakmaya başladı. Daha sonra yine o rahatlatıcı sesi ile mırıldanarak konuşmaya başladı.
"Sen ne alacaksın ?"
"Hmm~... Sanırım sadece latte."
Minho'ya emin olmayan bakışlar ile baktım, aslında canım waffle da istiyordu ama nedensizce söylemeye utanıyordum. Minho yüzümden uzaklaşınca masaya gelen garsona baktım. Herkes siparişini verdikten sonra sadece Minho ve ben kalmıştık. Sessizce ilk Minho'nun konuşmasını bekledim.
"Benim için bir tane americano... Ve onun içinde latte ile waffle. Waffle büyük boy olsun, ah- birde cheesecake."
Garson yanımızdan ayrılırken ben Minho'ya parlak gözlerle bakıyordum. Waffle istediğimi nerden bildi ki? Ona baktığımı fark etmiş olacak ki bana döndü ve gülümsedi, gülümsemesine bende tatlı bir gülümseme ile karşılık verdim ve bende sohbete geri döndüm.
🎶
En sonunda hepimizin tatlısı ve kahvesi geldiğinde Minho önündeki cheesecake'i de benim önüme koydu, ben ona anlamamış bakışlarla bakarken sadece beni duyabileceğim bir şekilde mırıldanmaya başladı.
"Onu da ye, bu ara çok kilo verdin."
"Gerek y-"
Ben daha cümlemi bitiremeden hala kısık ama daha sert bir tonda konuşmaya başladı.
"Gerek var, Jisung."
Başımı hafifçe sallayarak önüme döndüm, kabul ettiğimi görünce yeniden daha deminki tatlı gülümsemesine döndü.
"Ee, sizin ilişkiler nasıl? Minho, Jisung?"
Changbin hyungun konuşması ile ona döndüm ve konuşmasını bitirmesini bekledim.
"Gerçi Minho, sana kimse katlanamıyordu, unutmuşum."
Bunun üzerine kaşlarım biraz çatılmıştı ve dudaklarım büzülmüştü. Bunun üzerine Minho tepkisiz kalmıştı ve Chan hyunglar gülmeye başlamışlardı.
"Niye katlanamasın ki? Bence Minho hyung çok iyi bir insan, demek ki katlanamayan kişide sıkıntı var."
Dediklerim ile onlar daha çok gülerken Minho hyung hafifçe sırıtmıştı.
"Tabi sen Minho'nun kediciğisin, sana katlanılabilir bir kişi gibi gelmesi normal ama bize göre değil."
"Ben kedicik falan değilim bir kere!"
Felix'e sinir olmuş bir tonda cevap verdim ve kaşlarımı daha çok çattım, ama bunlar onların sadece daha çok gülmelerini sağlıyordu.
"Ah, öylesin. Hatta Lee Minho'nun kediciğisin."
"Ya! Hyung bir şey de şunlara!"
"Ama haklılar bebeğim, ne diyeyim ki? Yoksa benim tatlı, küçük kediciğim değil misin?"
Minho hyungun dedikleri ile kollarımı birleştirdim ve sessiz kaldım.
"Pekala, denemeye ne dersiniz? Bir süreliğini öyle davranın, hem belki sevgili olursunuz?"
Jeongin'in konuşması ile hemen ona baktım, deli miydi bu çocuk? Ben ve Minho'nun kediciği olmak? İstemez ki hem-
"Kabul."
Minho'nun aniden söylediği şey ile tamamen dondum Minho, her zamanki o kendinden emin bakışları ile beni izliyordu, ben ise tam tersi şekilde utançtan yerin dibine girecektim.
"N-Ne? O n-nasıl olacak?"
Minho Jeonginlere bir süre baktıktan sonra bana döndü ve fısıldadı.
"Bunu evde yalnızken konuşmamız daha iyi olur, kedicik."