1800'li yıllarda, Kraliçe Anne tarafından bir balo düzenlenmişti. Balo salonu 1800'lü yılların özel isimleri ile doluydu. Kemanlar piyano ile birleşiyor, kusursuz ritmiyle herkes dans ediyordu. Kadınların üzerinde şaşalı, kabarık elbiseler, erkeklerin üzerinde klasik takımlar vardı. Dans ile kadınların elbiselerinin etekleri yerdeki kusursuzca işlenmiş mermerin üzerinden hafifçe uçuyordu.
Ve Dior, Nelson ailesinin oğlu. Beyaz hakim yakasında altın rengi işlemeler, yeleğinin üzerine giydiği siyah ceketi, ve siyah pantolonu ile katılmıştı baloya. Altın ve krem rengi dolu baloda onu öne çıkartan bir kıyafetti. Dior beyaz eldivenlerinin eteklerinden tutup biraz daha bileğine çekti. Gözünü şarap kadehinden ayırmıyordu. Fakat bir süre sonra dalgın düşüncelerinden çıkıp kafasını kaldırdı ve etrafına baktı.
Bir kız gördü. Kız oldukça sakindi, masasında tekti. Büyük kahve gözleri vardı, pembe rujlu dudaklarını sıkıldığını belli edercesine öne doğru hafifçe büzmüştü, kahve bukleli saçlarında pembe-beyaz dantelli bir şapka vardı. Üzerinde toz pembe bir elbise, kollarında beyaz danteller, göğüs hizasında büyük pembe bir kurdele ve kabarık elbisesinin önünde daha çok beyaz dantel.. Sırtı hafif kamburdu, kafası eğik, elindeki beyaz dantel eldivenleriyle oynuyordu, böyle bir ortama ait olmadığı oldukça belliydi.
Dior onun ne hissettiğini anlıyor gibiydi. Kendisi de böyle özel davetlere gelmeyi pek sevmezdi. Fakat babası öldüğünden beri ailesini simgeleyen kişi kendisiydi. Dior kızın önündeki boş tabağa baktı. Birkaç dakika önce dağıtılan kurabiye tabağıydı, ama boştu. Dior kendi önündeki tabağa baktı. İştahı olmadığı için kurabiyelerini yememişti.
Tabağı alıp yalnız kızın yanına gitti. Tabağını kızın önüne, masaya bıraktı. Kız gözlerini ilk tabağa, sonra karşısındaki adama çevirdi. Fakat bakışı uzun sürmedi, hızla gözlerini yere çevirdi. Elleri çoktan titremeye başlamıştı. Kafasını biraz daha omuzlarına doğru çekip içine sinmişti.
"Siz..?"
"Dior. Nelson ailesinin ilk oğlu."
Dior elini uzattığında karşısındaki kız elini tutup hafifçe salladı.
"Syrune.. Capet ailesinin ikinci kızı.."
Syrune elini geri çekip gözünü kurabiyelere çevirdi. Yemek istediği oldukça belliydi. Ama sormaya utanıyordu. Dior bir süre sonra derin bir nefes alıp konuştu.
"İştahım yok, siz yiyebilirsiniz madam."
"Ah.. Teşekkür ederim.."
Syrune titreyen eliyle tabaktan bir kurabiye alıp ısırdı. Diğer eliyle dudaklarını kapatıp bir süre çiğnedikten sonra yutkundu ve başı eğik bir şekilde yemeye devam etti. İçten içe bir tavşan gibi zıplamak istiyordu. Kurabiyesi bitti diye üzülmesine gerek kalmamıştı. Ama karşısındaki adama karşı fazlasıyla mahcup hissediyordu.