Sabahın ilk ışıkları genç çocuğun beyaz tenini yalayarak geçiyordu âdeta. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp zorla doğruldu yerinden. Aklına dolan düşünceler yüzünde minik bir gülümsemenin oluşmasını sağlamıştı bile. Bugün Jeongguk'un doğum günüydü. Sadece bir yıl olmuştu fakat genç çocuk asırlardır 17 yaşındaymış gibi hissediyordu. Heyecanla oturduğu yataktan kalkmış, rutin işlerini hallettikten sonra odasından çıkmıştı. Henüz merdivenleri aşmadan içeride ki telaşı duyabiliyordu. Jeongguk bugün 18'ine basmakla kalmayacak, ünlü iş adamı Bay Jeon'un resmi varisi olacaktı. Bu yüzden olsa gerek büyük bir karmaşa vardı salonda. Genç çocuk erken yaşta annesini kaybettiği için el bebek gül bebek büyütülmüştü. Babası ona hem anne, hem baba sevgisini sunabilmişti. Aralarında ki bağ bir baba-oğul ilişkisinden çok daha fazlaydı. Yeri geliyor dertleşiyorlar, yeri geliyor beraber eğleniyorlardı. Bay Jeon ne kadar yoğun olsa da biricik oğluna zaman ayırıyor, onunla ilgilenmeyi ihmal etmiyordu. Jeongguk heyecanlı bir kaç adımın ardından salona inmiş, babasının yanağına koca bir öpücük bırakarak sandalyesine yerleşmişti. Her sabah yaptığı gibi önce tabağında duran vitaminleri almış, ardından kahvaltısına başlamıştı. Babası ile şakalaşarak keyifli bir sabaha başlamıştı fakat bilmediği bir şey vardı. Bu Jeongguk'un yaptığı son keyifli kahvaltısıydı..
Gguk akşama kadar olan vaktini kendisine ayırmıştı. Önce uzun bir duş almış, ardından en pahalı malzemeleriyle bakımını yapmıştı. Başka insanların sahip olmak için aylarca çalıştığı o ürünleri beğenmeyip çöpe atabilecek kadar şımarık bir çocuktu Jeongguk. En sevdiği kıyafetlerini giymiş, en ünlü kuaförler tarafından hazırlanmıştı. Nihayet partinin yapılacağı salonda ki odasında yalnız kaldığında, gözleri boy aynasında gezindi. Beyaz takımı ve ince belini ortaya çıkaran kalın gold kemeri.. "Tanrım, gerçekten çok baştan çıkarıcı görünüyorum" diye geçirdi içinden. Fakat çok geçmeden gözleri, açılan kapı ile arkasında gezindi. Hâlâ aynaya dönük olmasına rağmen içeriye giren yapılı adamı görebiliyordu. Daha doğrusu yansımasını. Genç oğlan arkasını döndüğünde hemen dibinde ki beden ile yalpaladı. "Siktir, ne ara dibime girdin.." Dengesini korumak için adamın koluna tutunduğunda, siyahlara bürünmüş adam sırıtmıştı. İri elleri Jeongguk'un ince belini kavradığında, fırsattan istifade edip bedenini kendine yaklaştırmıştı. Gguk burnuna dolan erkeksi koku ile bastırdığı yönelimini açığa çıkartmış, istemsizce kapatmıştı gözlerini. Henüz tanışmadığı, hatta konuşmadığı birisinin kokusundan etkileniyordu. Bu yanlıştı. Gözleri hızla açılırken tanımadığı adamın gözlerini üzerinde hissediyordu. Geriliyordu çünkü küçüklüğünden beri odak noktası olmaktan pek hoşlanmıyordu. Boğazını temizleyip karşısında ki iri bedenden uzaklaştığında, merakla incelemişti onu. Tamamen siyah bir takım giymiş, uzun boylu ve esmer bir adamdı. Jeongguk bu zamana kadar sarışın erkeklerden hoşlandığını düşünüyordu fakat gördüğü bu muazzam kişi bütün fikrini değiştirmişti. Keskin bakışları, iri bedeniyle uyumlu damarlı elleri.. "Siktir" dedi kendi kendine. "Siktir, neler düşünüyorum ben?" Kafasını hafifçe iki yana sallarken kimsin dercesine bir bakış atmıştı karşısında ki esmer adama. Adam yüzünü bir şeyi unutmuşçasına ekşitmiş, ardından alnına vurarak konuşmuştu. "Ah, tabii ya." İri eli uzun parmaklarını ortaya çıkarırcasına uzanmıştı çocuğa. "Taehyung ben. Kim Taehyung." Jeongguk unutmamak için defalarca tekrar etmişti bu ismi içinden. Kim Taehyung.. Tanrı onu en mükemmel bir şekilde yaratmıştı. Bedeni, bakışları, ses tonu, dokunuşu.. Kişiliği de öyle miydi?
...
Gözleri salonda ki sıkıcı toplulukta geziniyor, bir kaç saat önce odasında tanıştığı adamı düşünmeden edemiyordu. O burada mıydı acaba? "Kim Taehyung.. Yalnızca ismini bahşedip nasıl çekip gidersin?" Mırıltısı yanında ki kızın kıkırtısıyla son bulmuştu. Ne ara gelmişti de onunla konuşmaya başlamıştı anlayamamıştı bile. Jeongguk kimseyi umursamadan salonun her bir köşesinde ki siyah takım giyenlere bakıyordu umutsuzca. O şuan yalnızca soyunma odasında karşılaştığı adamı görmeyi istiyordu. Kim Taehyung'u. Nihayet gözleri bahçeye açılan camın arkasında ki belli belirsiz silüete takıldı. Bu o olabilir miydi? Peki ya bu soğukta dışarıda ne işi vardı? Acaba babasının arkadaşlarından birisi miydi? Genç çocuk düşüncelerini zihninden uzaklaştırıp hızla cam kapının dışına çıktı. Gözleri karşısında telefonda olan bedende gezerken zaferle gülümsemişti. Bu oydu, Kim Taehyung. Adam görüş açısına giren çocuk ile konuşmayı kesmiş, adeta soyutlanmıştı. Acaba konuştuklarını duymuş muydu? Çocuğun yüzünde ki aptal sırıtış ile zihninde ki bu ihtimale reset çekmiş, flörtöz kişiliğini takınarak telefonu kapatmıştı. Genç çocuk bir kaç adımla aralarında ki mesafeyi kapatırken büyük bir heyecanla sormuştu. "Ne yapıyorsun burada?" Büyük olan yavaş adımlar atarak yürümeye başlamış, geniş havuzun etrafını inceliyordu. Jeongguk minik adımlarıyla Taehyung'u takip ediyor, aynı zamanda cevabını dinliyordu. "Seni izliyordum." Beklemediği cevap karşısında âdeta şoka girmişti Jeongguk.. Kimdi bu adam? Düşünceleri Esmer adamın boğuk sesiyle bölünürken dinlemeye devam etmişti. "Beni tanımıyorsun öyle değil mi?" Evet, tanımıyordu. Tanıması gereken birisi olduğunu da sanmıyordu. Kafasını onaylarcasına sallarken birden ona dönen beden ile irkilmiş, dengesini tekraren kaybetmişti. Jeongguk vitamin eksiklikleri ve hastalıkları yüzünden fazla kırılgandı, odaklanmak bile onun için çok zor bir şeyken korktuğunda dengesini koruması imkansızdı. Taehyung bu anı bekliyormuşcasına hızla kolunu Jeongguk'un beline dolamış, minik bedenini kendi bedeniyle buluşturmuştu. Jeongguk yaşadığı olayları idrak edemezken kulağına boğuk bir ses dolmuştu. "Yakaladım."...
"Siktir, siktir, siktir... Öylece kaçtığıma inanamıyorum.." Genç oğlan en yakın arkadaşını gördüğü ilk fırsatta yaşadıklarını anlatmak için odasına çekmişti. Jimin, Jeongguk'un ilkokul'dan bu yana en yakın arkadaşı ve sırdaşı olmuştu. Beraber düşüyor, beraber kalkıyorlardı. Jimin'in babası ile Bay Jeon da oldukça yakınlardı ve bu ilişkilerinde büyük bir rol oynuyordu. Onlar yakın arkadaştan öte, kardeşlerdi artık. Jimin arkadaşının bu telaşlı haline ufak kahkahalarla eşlik ediyor, aşıksın deyip duruyordu. Jeongguk bunu inkar ediyor, ilk görüşte aşkın gerçek olmadığını söylüyordu. Fakat kalbi söylediklerine pek katılıyor gibi durmuyordu.