güneş

23 4 2
                                    


Yıldızlar, ay, gökkuşağı, okyanuslar, ormanlar, kum taneleri, ateşler ve topraklar. O gün tüm bunları görmezden gelerek tek bir kişiyi gördüğü gibi bugün de onu görmüştü. O yoğun kalabalıkta gözleri sadece onu buldu.

Güneşi gördü.
Gözlerini kaçırmak istese bile yapamadı. Güneşe, güneşine bakmaya devam etti. O da gözlerini çekmiyordu onun üzerinden. Yüzünde hiç gülümseme yoktu güneşin, onu görene kadar ışıl ışıl parlayan o büyük gülümsemesi kaybolmuştu. Kendi gülümsemesi de güneşi gördüğünde soldu. Ne olduğunu ve nasıl olduğunu anlayamamıştı.

Eski anılar geldi aklına, o güzel günler... Gidişi geldi aklına, o kötü günler...

Gözlerini ilk kaçıran kişi güneş olmuştu, bakışlarını başka yöne çevirdi. Aceleyle kalabalığın içine sıvıştı. O gitti ve geriye diğeri kaldı; kalbinde ufak bir sızı ile, eski günler ile... Oradan uzaklaşamayacak kadar yorgun hissetti bir anda kendisini. Onun arkasından koşamayacak kadar bitmiş hissetti. Biraz önce gülümseyerek konuşuyordu oysaki.

"Bir sorun mu var, Chan?" Bakışlarını yanındakine çevirdi, başını iki yana salladı ve tekrar onun gittiği yöne baktı. Bir süre daha öylece dikilip onun arkasından baktı. Neden gelmişti şimdi? Neden aniden buraya gelmişti? Yıllar önce gitmişti zaten, Chan'ın tüm hayatını mahvederek gitmişti. Hiçbir şeyi düşünmeden bencil bir şekilde çekip gitmişti. Öyleyse şimdi neden gelmişti?

"Sen iyi misin?" Başını iki yana sallayıp gördüğü şeyi hafızasından silmeye çalıştı. En azından birkaç dakika için... Ama başarılı olamadı. Yanındakine döndü usulca. "Sanırım biraz fazla içtim, eve gideyim ben, yoruldum." Kaşlarını çattı karşısındaki beden. "Sadece bir bardakla mı sarhoş oldun?" Hayır, sadece bir bakışta sarhoş olmuştu. Tek bir bakış, içtiği bir bardaktan daha etkili olmuştu.

Eve geldi. Gelene kadar nasıl ayakta durduğunu, nasıl tek bir gözyaşı dahi dökmediğini bilmiyordu. Eve gelir gelmez odasına bile gidemedi. Kapıyı kapatıp arkasına oturdu. Ayaklarını kendisine doğru çekti, başını bacaklarına yaslayarak gözlerini yere dikti. Berbat bir gündü bugün. Her şey normal giderken birden onun karşısına çıkması oldukça tuhaftı ve biraz da kötü. Her şeyin altüst olduğunu hissetti Chan, beş yıldır güzel giden hayatı şimdi bir bataklığa tekrar sürüklenecekmiş gibi hissediyordu. O bataklıktan zaten zor çıkmıştı, şimdi yeniden oraya girmek istemiyordu. Ne yapmalıydı?

Birkaç gözyaşı süzüldü yanaklarından aşağıya. O an, onu gördüğü an geldi aklına - gerçi aklından hiç çıkmıyordu, onu gördüğü andan itibaren -. Üzerine giydiği siyah takım elbise tam ona göreydi, sarı saçları omuzlarına dökülüyordu, siyah çantayı iki eliyle; önünde tutuyordu. Podyumda yürüyen mankenlere bakarken oldukça sakin ve sessizdi. Masasında yalnızdı. Yanında kimse yoktu ve oldukça yorgun görünüyordu. O moda haftası defilesine girebildiğine göre oldukça önemli bir kişiliği olmalıydı. Fakat eğer öyle biri olduysa nasıl duyulmamıştı ünü? Normalde duyulurdu. Moda haftasına giden tüm ünlüler tanınan kişilerdi, peki onun orada ne işi vardı?

Başını ellerinin arasına aldı Chan. Onun güzelliği aklına geldikçe daha fazla ağlıyordu. Onun gülüşü geliyordu aklına, öpüşü geliyordu. Şimdi, ne gülüşü ne de öpüşü vardı. Peki hayatı, hayatı ne durumdaydı? Chan'ın hayatı gayet iyiydi onu görene kadar. Peki ya onunki? Onun hayatı nasıldı? Yıllarca hiç haber alamamıştı Chan ondan, bu süreçte ne yapmıştı o?

"Neden geri geldin, güneşim?" diye mırıldandı kendi kendine. İçindeki acı geçmek bilmiyordu. Pırıl pırıl parlayan ve kendisini ısıtan güneşi, şimdi bir cehennem gibi yakıyordu içini. Ona sebebini sormak istedi ama ne adresini biliyordu ne de telefon numarasını. Neden geldiğini sormak istedi ama bunu yapacak cesareti de yoktu ki.

Tek bir şey yapabiliyordu şimdi, ağlıyordu. O gittiğinde yaptığı tek şey olduğu gibi bugün de yapabildiği tek şeydi bu. Başka yapabileceği bir şey var mıydı ki?

Okyanus, ChanLixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin