Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bozkırın acımasız topraklarında bir kağan yaşar imiş. Bu kağan dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Az milletini çok, yoksul milletini zengin kılmak için aşmadığı dağ, gitmediği yol kalmamış. Ömrünü halkı için savaş meydanlarında geçirmiş. Bu kağan halkını o kadar çok severmiş ki kendisi ketenden kaftanlar giyerken, halkı altın işlemeli ipek kaftanlar giyermiş. Kendisi kıl çadırda kalırken, halkı altın iplikli, gümüş süslemeli çadırlarda yaşar imiş. Hükmü altındaki obaların yolları altından taşlar ile döşeliymiş.
Bu kağanın birbirinden güzel dokuz kızı var imiş. Dokuzu da birbirinden güzel, birbirinden cesur kızlar imiş. Kağanın hiç erkek çocuğu yok imiş. Kağan bu duruma üzülse de Tengri'ye hiçbir zaman sitem etmemiş. Kızlarını canından çok sever, halkını da kızlarında çok sever imiş.
Bu kağana rakip dokuz hanlık var imiş. Türkün töresi çokluğu hoş görmez her daim birliği öğütler imiş. Tüm Türkler sadece bir olurlarsa dünyadaki düşmanları onlara zarar vermez, acımasız dünyaya barış, huzur ve adalet götürürler imiş.
Kağan bu dokuz hanlığı tek bir bayrak altında toplamak için bir savaş toyu kurdurmuş. Kağanlığındaki tüm askerleri dokuz tuğunun altındaki bir kısmı altından, bir kısmı elmastan, bir kısmı da zümrütten yapılmış tahtının önüne toplamış. Kağan ordusunu saf, saf dizip tam sefere çıkacağı sırada birinci veziri öne atlayarak "Kağanım! Sizin birbirinden güzel dokuz kızınız var ama hiç oğlunuz yok. Gelin Türk'ü bir kılmak için sefere çıkmayın. Tüm hanlıkların başındaki hanlara kızlarınızı verin. Halkınıza bir savaş acısı daha yaşatmayın" demiş.
Kağan bir elleri silahlarındaki askerlerine bakmış bir de onların ailelerine. Kağan bir üstleri zırhlı askerlerine bakmış bir de onları gözü yaşlı uğurlayan oğullarına, kızlarına, evdeşlerine bakmış. Kağan düşünmüş. Ömrünün son demlerinde halkına bir savaş acısı yaşatmak istememiş. Hem Türk'ün töresi Türk'e kılıç kaldırmayı sevmez imiş.
Kağan derhal dokuz hanlığa elçiler yollayıp yanlarına gelmesini ve kızlarını onlara vereceğini söylemiş ama hepsine bir şartı varmış. Kendisi öldükten sonra hepsi en büyük hana biat edecek ve savaşmayacaklarmış. Kağanın halkı da kızları da bu habere çok sevinmiş. Kağanın elçiler yolladığı dokuz han da bu habere çok sevinmiş. Derhal kağanın kızlarıyla evlenmek için askerleriyle yollara düşmüşler.
Kağan en büyük kızını en büyük hanlığın hanıyla, en küçük kızını da en küçük hanlığın hanıyla evlendirmeyi uygun görmüş. Her bir kızının ardına ordu düzerek eşlerini karşılamaları için sınırlara yollamış.
Ama Türk ilinin bir olmasını istemeyen Çin İmparatorunun çaşıdı olan ikinci vezir bu işe hiç sevinmemiş. Onun amacı kağanın dokuz kızıyla da evlenip kağanlığı kendisi yönetmekmiş. Türkleri parçalayarak Çin İmparatorunun emrine girmesini istemekteymiş.
Dokuz kızı ve onlarla evlenecek dokuz hanı ortadan kaldırmak için bir plan hazırlamış. Çin imparatoruna mektup yazarak askerler istemiş. Kendisi de kara kamın yanına giderek kuvvetli bir büyü yapmasını istemiş. Kara kam elindeki otları kara kazana atarak kötü sihirler yapmış. En sonunda bir şişeye doldurduğu iksiri ikinci vezire vererek "Bunu yemeklerine dökesin" demiş.
Aradan günler, haftalar geçmiş. Tam kırkıncı günün sonunda ardında askerleriyle en büyük kızı ve onun evdeş adayı olan han düğün toyuna gelmiş. Kağanın tüm kızları birbiri ardına toya gelmişler. Her biri yerlerine oturmuş. Kağan bu geçen kırk günde göl gibi ayran dağ gibi pilav yaptırmış. Kızlarının ve damatlarının düğünü için dağ gibi et yığmış lakin bir sorun varmış. En küçük kızı ve evdeşi olacak en küçük hanlığın hanı daha gelmemiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bozkır da bir masal
Ficción históricaBu hikaye tamamen bir masal niteliği taşımakta olup İslam öncesi Türk kültürünün normlarını yansıtmaktadır. Bu hikayeyi yazarken Türk kültürüne ait normların olduğu bir masal nasıl olur düşüncesinden yola çıkarak yazdım.