İnsanlar hayatlarının her evresinde kişiliklerini örten bir maske ile yaşarlar . Bazen o maskeler o kadar içimize işler ki kendimizle kaldığımızda bile o maskeleri kaldırıp rafa koyamayız. Ben yaşadığım yaşamda maskelere çok nadir ihtiyaç duyan bir insan olsam da gerektiği yerde kullanmayı öğrenmiştim. Şimdi ise ne kadar hoşuma gitmese de içimden aptallık maskesini çıkarıp takmak zorundaydım. Sırtımı yasladığım duvarda sıktığım ellerimi düzeltip başımı sağa sola yatırarak kaslarımı gevşeterek sanki hiç bir şey duymamış ifademi yüzüme yerleştirip gizlendiğim köşeden yeni geliyormuşcasına çıkıp şaşkın bir şekilde kaşlarımı kaldırarak Selim'in yanına ulaştım.
" Zamansız mı geldim Selim? Yoksa bir sıkıntı mı var?"
Selim arkama geçip elini omzuma koyarak:
" Gidelim hadi kardeşim Belma'yı bekletmeyelim." dediğinde bakışlarım ile karşımızda bize dişlerini sıkarak bakan ikiliyi süzdüm. Ardından derin bir iç çekip başımı olumlu anlamda sallayıp Selim'in yönlendirdiği yöne doğru ilerledim. Selim kısa olan yol boyunca az önce yaşananlara atıfta bulunan bir iki cümle kursa da sadece dinlemek ile yetindim. Çok geçmeden kantinde bizi bekleyen Belma'yı gördüğümüzde ise gülerek yanımdan ayrıldı.
" Belma çok beklettik mi?"
" Yok canım ben de yeni gelmiştim. Gidelim mi?"
Belma ile Selim yürürken Belma ile selamlaşıp peşlerine takıldım. Ancak içimde beni rahatsız eden o garip duygu da benimle birlikteydi. Yürümeye başladığımızda Selim'in söyledikleri ile göğsümdeki ağırlık artarken Belma'nın tepkilerini izlemeye başlamıştım.
" Az önce karşılaştık padişahımız ve sadrazamı ile. Kulübe katılmamam için beni tehdit ediyorlardı ama neyse ki Bayhan yetişti de ellerinden kurtuldum."
Sahte bir öfke ile süslediği kelimelerine Belma dudağının kenarı ile gülümseyerek karşılık verdi.
" Takılma sen onlara hem ilk günden Bayhan'ı korkutmayalım."
Korkmak , en ilginç bulduğum kelimelerden biriydi. Korktuğum az önce dişlerini sıkarak karşılarında duran dev gibi adamlardan ziyade ikisininde yüzlerinde gördüğüm sahte ifadelerdi aslında. Köyde yetişmiş olabilirdim ama annem ve babam insanları daha iyi çözebilmem için çevremi gözlemeyi öğretmişlerdi bana. Köydeki insanlar ile bir araya her geldiğimizde annem ile insanları anlama oyunu oynayarak büyümüştüm. Ve maalesef ki bildiklerim ve gördüklerimle bu aptallık oyununu oynamam zor oluyordu. Neyse ki kulüp binası kantine çok yakın olduğu için bu saçma konuşmalara fazla maruz kalmamıştım. Binadan içeri girmeden de pek çok farklı ses havaya yayılıyordu. Enstrümanların farklı tınıları, onlara eşlik eden insan sesleri....
İçeriye girdiğimizde binanın sadece müzik yapanlar için ayrılan bir bina olduğunu fark etmiştim. Koşuşturanlar, köşede konuşan ve birbirine ellerindeki müzik aletleri ile bir şeyler anlatanlar. Renkli görüntü Belma'nın kolumdan tutup beni çekiştirmesi ile geride kalırken üçümüz merdivenlere yönelip bir alt kata indik. Kattaki en son odaya geldiğimizde Belma hızla odaya girip gür bir sesle:
" Biz geldik sürtükler." dediğinde tabiri beni rahatsız etmişti. İnsanların birbirlerine rahatsız edici kelimeler ile seslendiğini üniversiteye gelene kadar görmemiştim. Geldiğim yerde bu büyük bir hakaretti ama burada herkes birbirine küfürlü yakıştırmaları uygun görüyor ve hakaret vari hitapları garip karşılamıyordu. Ben bunları düşünürken duyduğum gür ses ile düşüncelerimden sıyrıldım.
" Gene ne tip bir saçmalıkla geldin kızım. Her iki tel değdireni buraya topluyorsun. Kontenjan dolmak üzere zaten"
Belma sahte bir dudak büküşle gözlerini kırpıştırarak karşısındaki ince uzun adama baktı. Adam derin bir iç çekip bana dönerek:
" Ne çalıyorsun? Ya da ne söylüyorsun?" dediğinde sakince dikleştim.
" Telli enstrümanların hepsini çalabiliyorum ama özellikle uzun saplı saz uzmanlığım. Sesim konusuna gelince iyi olduğum söylenir ama tabi insanın kendine değer biçmesi bana göre yanlış"
Uzun adam seri adımlarla yanıma yaklaştığında aramızda bir kaç santim olmasına rağmen başımı dikleştirip bakışlarımı gözlerine sabitledim. Gözleri ile beni baştan ayağa süzdükten sonra:
" Türk dili ve Edebiyatı bölümü hocası mısın?" dedi. Başımı hayır anlamında sağa sola salladıktan sonra tek kaşını kaldırıp:
" Adın ne?" dedi.
"Bayhan Özsöyler. Ziraat mühendisliği 1. sınıf öğrencisiyim."
İki adım geriye çekildi kocaman bir kahkaha attı ve elini uzattı.
" Mesut Bilir. Tarih öğretmenliği 3"
Uzattığı eli kavrayıp sıktığımda yüzünde geniş bir gülümseme oluştu. Elimi bırakmadan:
" Saz çalanımız az değil, üstelik sadece bir kulüp olarak düşünme burada faaliyetlere katılmak bazı derslerde avantaj bile sağlayabiliyor. Sosyal etkinlikler arasında derslere en çok puan toplanabilinen yer burası olduğu için sikim sonik pek çok adam var burada o yüzden hemen alındın diyemiyorum." dediğinde gülümseyerek elimi elinden çektim.
" Hayırlısı diyelim o vakit."
.........
Hayatımda böyle bir kulak ve beyin yorgunluğu yaşamamıştım. Mesut gerçekten haklıydı kızmakta. Her eline saz , gitar alan ; her sesini banyoda güzel bulan buradaydı. Bu sırada yapılan mülakata adının Aslan olduğunu öğrendiğim ve Selim ile yaka paça olan adamda arkadaşları ile gelmişti. Belma Aslan'dan söz ederken okulun en zengini ve metal, rock ve elektronik müzikte en iyisi diye söz etmişti. Mülakat iki saat sürmüş ve en son geldiğim için son sırada mülakata kalmıştım. Kendi sazımı getirmediğim için kulübün sazını elime aldığımda bir bacağımı önümdeki kürsüye koyup sazı kucağıma yerleştirmekle başladım. Ağırlığını hissetmem önemliydi zira vuruş hızımı ve nota geçişlerindeki dengemi korumalıydım. Ardından akorduna uzanıp düzenlemeye başladığımda Aysun adlı bir kıdemlinin sesi ile dikkatim dağıldı.
" Bütün gün seni bekleyemeyiz paşam."
" Üzgünüm ama sazın akordunu yapmadan başlayamam. Zira her enstrüman sahibine özeldir. Bu saz ise pek çok el değiştirip herkesin vuruşları ile telleri gerginliğini kaybetti. İstediğim ritmi ve sesi yakalamak adına akort yapmalıyım. " dediğimde Aysun geriye Aslan'a baktı. Aslan başı ile onaylayınca akordu yaptım ve içimden tuttuğun iki şarkıdan annemin çok sevdiği bir şarkı ile sazla bütünleştim.
"Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir yiğidin derdi serinde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beniŞu benim sevdiğim başta oturur
Bu güzelin derdi beni bitirir
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni
Bu ayrılık bize zulüm getirir
Geçti dost kervanı eyleme beni eyleme beni...."Ben şarkıya başladığımda salondaki sesler yavaş yavaş kaybolurken yerini bazı kişilerin türküye eşlik eden seslerine bıraktı. Türkü sona erdiğinde Mesut derin bir iç çekip:
" Bu gerçekten güzeldi ne yapsak acaba? Beğendiklerimiz arasında bir kişi kaldı alacak ve ben oyumu Bayhan'dan yana kullanacağım." deyip bakışlarını Aslan ve ekibine yöneltti. Aslan düz bir ifade ile :
" Elif'i devre dışı bırakamayız hocanın isteği ama sen iyi diyorsan kalsın bu da." dediğinde içimde kaynayan öfkeme rağmen sustum. Mesut bana dönüp başı ile onay verdiğinde başımı aşağı yukarı sallayıp ona tamam dedim. İşte benim kulüp ile ilk imtihanım böyle başlamış oldu.

YOU ARE READING
SERBAZAN( GAY)
Ficção AdolescenteBayhan için hayat köyde yaşamaktı. Hiç bir zaman şehir ya da kariyer gibi kaygılarla dolmamıştı. Aslan ise hayatı boyunca şehrin karmaşasını kendine sığınak bilerek yaşayan kalın bir kabuğun arkasında bir yaşamını sürdürüyordu. Bu iki aykırı genç A...