Deri sandalyede arkama yaslanmış otururken gözlerim koyu ışıkların altında terden nefes nefes kalmış bedenlerin üzerinde geziniyor. Eski bir hiphop şarkısı tüm salona hâkim. Kelimeleri zar zor seçiyorum, üvey abim şu an yanımda olsaydı her kelimesini ezbere bilirdi, biliyorum. Bakışlarım insanların arasında gezinirken bir elindeki havluyu ensesine atmış olan beden dikkatimi çekiyor. Başı hafif geriye doğru, bacakları üzerinde oturduğu spor aletinin iki yanında. Kısa kol tişörtünün altından sağ kolundaki dövmeleri dikkat çekiyor. Benim de dikkatim onun üzerinde.
Bakışlarımı birinin üzerinde uzun süre tutmayı sevmiyor olsam da gözlerimi çekemiyorum. İnsanı içine çeken bir havası olduğunu kabul etmem gerek. Parmaklarımın karıncalandığını hissediyorum. Nefeslerim beklediğimden sık. Koşu bandında olan buraya kendisi için geldiğim arkadaşım mı, yoksa ben miyim? Birinin ilgimi çektiği ilk sefer değil ama niye bu kişi? Ne farklılığı var? Düşüncelerimi belli bir zemine oturtmak imkânsız geliyor. Havluyu teninden ayırıyor, bakışları salonda gezinirken bir dakikanın beşte biri zamanda benim gözlerimle buluşuyor, ben kavruluyorum. Bir insan ancak gözleriyle böylesine karşısındaki bir insanı ateşlerin içine atabilir.
Masanın diğer ucundaki kız bir şey isteyip istemediğimi soruyor, sadece su istiyorum. İçimdeki ateşi sonlandırmak zorundayım. Tanımadığım insanlara karşı böylesine bir yaklaşım içinde olmam. Kendi mesafemi korumayı biliyorum. "Ceketinizi çıkarmalısınız, çok sıcak." diyor kız, onu reddetmiyorum. İnsanların rahat spor yapabilmeleri için sıcaklık derecesi takım elbise ile oturmama müsade etmeyecek kadar yüksek. Neden burada olduğumu kendime hatırlatmaya çabalıyorum, müzik bu kez pop şarkısına geçiyor, insanların neşeli konuşmaları müziğin gürültüsü içinde yok olup gidiyor.
Ceketimi önümde duran, üzerinde spor ve araba dergilerinin bulunduğu alçak sehpanın üzerine bırakıyorum. Kısa bir zaman gözlerimi ayırdığım beden bakışlarımı aynı spor aletine çevirdiğimde ortadan kayboluyor. Karton bardakta -büyük ihtimal bir sebilden doldurulmuş- soğuk suyu kafama dikiyorum. İçimdeki ateş ne zaman sönecek? Gözlerim dalgın bir şekilde spor salonunun içini gezinirken ona denk gelmiyor. Bir yatakta uzandığımızı, üzerimizin çıplak olduğunu, parmağım renkli dövmelerin üzerinde gezinirken her birinin hikâyesini bana anlattığını hâyâl ediyorum. Biraz abartılı, gerçekleşmesi zor bir hâyâl ama insan bir kez hâyâl kurmaya başladığında sonlandırması zor oluyor.
Kız bir şeyler konuşmaya çabalıyor, beni de spor salonu müdavimlerinden biri yapmak istediği ortada ama reddediyorum. Ben spor yapabilen biri değilim. Hantal bir vücudum var, zamanım yok. İşim tahminimden daha büyük bir zamanımı alıyor. "Spor yapmaya başlamak sizi iyi hissettirir." diyor, ona dair bir şüphem yok. İnsanlar mutlu görünüyor. Zorlu bir süreç olduğu yüzlerinden belli olsa dahi hayatlarını daha iyi hissettirdiği kesin. Müzik sürekli farklı türlerde. Beynimin içini oyan bir elektronik müziğe geçiyor. Bozuk bir CD'yi müzik çalara takmışsın gibi hissettiriyor, araya giren cızırtı sesleri midemi bulandırıyor. Jazz severim, yavaş şarkılar, bazen hiphop ama asla elektronik müzikle bir bağ yaratamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
jungkook' taekook
Fanfictionbir dakikanın beşte biri zamanında gördüğüm birine böylesine bir tutku ile bağlanacağım aklımın ucundan geçmemişti.