1

18 2 3
                                    

✩。:*•.───── ❁ ❁ ─────.•*:。✩

 Riki

Sanki imkanı varmış gibi üstümdeki kabanın önünü biraz daha sarmıştım. Sonbahara yeni yeni giriyorduk, bu soğuk çok saçmaydı. Derin bir nefes aldım ve yürümeye devam ettim. Bazı malzemelerimi almak için karşı kasabaya gitmiştim. Prensler arkadaş oldukları için barış içinde yaşıyorduk, yanı sanırsam öyleydi. Etrafta yükselen sesler ile etrafa bakındım. Sesler yaklaştığında yolun ortasından hızlıca uzaklaştım ve bır ağacın kovuğuna yaslandım. Krallığın atlarını gezintiye çıkartmış olmalılardı ya da başka bir şey vardı. Sürü sonunda bittiğinde olduğum yerden ayrıldım ve yoluma devam ettim. Hava kararmadan kasabaya varamazsam kurtlara yem olacaktım. Derin bir nefes daha çektim içime ve biraz daha hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.


Kasabaya yaklaştığımda evime arka taraftan daha rahat gireceğim aklıma geldi. Kasabaya bağlı olsak da arkadaşlarımla evim sonradan alınan topraklarda olduğu için merkeze uzaktı. Yavaş adımlarla ormana doğru ilerledim ve devam ettim yoluma. İlerlerken duyduğum nehrin sesi ile daha hava kararmamışken nehre uğramaya karar verdim. Yolumdan sapıp nehre gittiğimde az ileride su içen At'ta gözlerimi gezdirdim. Simsiyah Kürkü gözlerimi kamaştırmıştı. Olduğum yerde bir süre onu izledikten sonra ormandan gelen ses ile o tarafa döndüm. Ağaçlar arasında hızlıca ilerleyen silüet ile olduğum yerden geriledim. Buraya iyice yaklaştığını fark ettiğimde hızlı adımlarla ilerlemeye başladım tekrar ormana doğru.


''Riki-ya Hoşgeldin!''

Çit kapından gireceğim sırada bana seslenen Jungwon'a dönüp gülümsedim.

''Hyung, erken mi çıktınız bu gün?''

''Ah hayır, bekle beni.''

Olduğu yere çantasını bıraktıktan sonra evimizi bağlayan çitlere doğru yaklaştı. Her zamanki gibi yüzünde gülümsemesi ile bakıyordu. Çantasından çıkarttığı bohçayı bana verdiğinde ona baktım şaşkınlıkla.

''Hyung bu ne?''

''Sunoo bu gün geç geleceğini söyledi ben o yüzden geldim, ayrıca bunu da sana vermemi söyledi. Bak kendisi elleri ile yapmış sana çok yakışacaktır eminim.''

Jungwon Hyung'u dikkatlıce dinledikten sonra elimdeki bohçanın iplerini açtım. Gördüğüm bir çift eldiven ile gülümsedim. Kış yaklaştığı için örmüş olmalıydı. Eldivenin avuç kısmının altında gördüğüm çiçek ile dikkatımı oraya topladım. Geçenlerde bahçede bulduğumuz çiçekti bu, resmini çizmiştim.

''Getirdiğin için teşekkürler Hyung! Sunoo Hyung geldiğinde ona teşekkür etmem lazım. Tahinli kurabiyelerimden yapacağım!''

Neşeyle konuşup ona havadan bir öpücük attım ve veda edip eve geçtim. Aldığım malzemeleri odaya koyduktan sonra yaktığım şöminenin başına geçtim ve yarım bıraktığım kitabı okumaya başladım.


''Hayır ben inanıyorum, hem haklarında bu kadar kitap yazıldıysa gerçeklerdir.''

''Riki doğa üstü şeylere insanlar daha dünyada rastlamamışken böyle konuşman çok garip. İnsanlar kurgusal şeyleri severler.''

Önümde duran yeşil çaydan bir yudum daha aldıktan sonra çattığım kaşlarım ile elimde olan kitabi ona gösterdim. Yıllar önce bir denizci tarafından yazılmış bir kitaptı. İçindeki çizimler hala eskisi gibi olmasa da duruyordu.

''Bak tüm denizciler bu sirenlerden bahdesiyor. Onlar gerçek gördüğümde ilk sana söyleyeceğim Hyung''

''Resimlerin gerçek olursa görürsün ufaklık.''

Ellerini uzatıp saçımı karıştırdığında kaşlarımı çattım. İnanmıyordu bana, derin bir iç çektim.

''Ama gerçekler...''

''Riki doğa üstü şeyler gerçek değildir. Geçen sene kasabadaki falcıya ne yaptıklarını hatırlıyor musun? Kral böyle seylerden hoşlanmıyor.''

''Hey Kralı daha kimse görmedi ki. Ayrıca kasaba falcıyı asmak için kendi kendine karar vermişti. O kadında suçsuzdu.''

''O konuda haklısın suçsuzdu ve bence kral artık kasabaya gelmeli, kralımızı tanımalıyız.''

''Belki de o da doğa üstü biri hm? O yüzden insan içine çıkmıyor?''

''Riki ne içiyorsun sen sabahları''

''Yah! Hyung dalga geçme. Gidiyorum ben, dükkana gideceğim.''

''Riki yine o büyücü dükkanına gitme, lütfen.''

''Peki Hyung.''

Oturduğum masadan kalktım ve yavaş adımlarla evin bahçesinden çıktım. Son kez arkama dönüp Jungwon Hyung'a bir şey isteyip istemediğini sormayı da ihmal etmedim. Yavaş adımlarla kasabaya ilerlemeye devam ediyordum. Arada yolda gördüğüm çiçeklerden bir kaç tanesini koparıyor çantama atıyordum.


Kasabaya geldiğim de ilk başta Sunoo Hyung'un dükkanına uğradım ve ona teşekkür edip eldivenleri kullandığımı gösterdim. İşimi ve sohbeti bitirip dükkandan çıktığımda gözüm ara sokağa ilişti. Gitmeli miydim? Jungwon Hyung gitme demişti, ama öğrenmeyecekti. Yavaş adımlarla dükkana yaklaştığımda burnuma dolan keskin koku ile yüzümü ekşittim. Çıkmaz sokağın sonunda bulunan dükkanın kapısını tıklattığımda içeriden ses gelmedi, açmaya çalıştığımda ise kilitliydi. Ah, demek bizim bunak bu gün anlatacak veya yapacak seyler bulamamıştı. Yavaş adımlarla sokaktan çıkmak için hareketlendiğimde ayağımın dibine yuvarlanan şişeye baktım. Elime aldığımda küçük kıvrımlı şişenin içindeki kırmızı sıvıyı kokladım, evet kesinlikle sokağın kokusu bu şişe yüzündendi. Şişeyi bir süre daha inceledikten sonra nereden geldiğini anlamak için etrafa bakındım ve kırılmış şişeleri gördüm ayak ucumda. Hangi ucube yapmıştı ki bunu. Rengi hoşuma gittiği için şişeyi cepledim ve sokaktan çıkmak için hızlı adımlar atmaya başladım.

Sokaktan çıktığım da herkesin bana garip şekilde bakmasına aldırmadan yolumda ilerledim. Bu sokağa girmeyi garip karşılayan neydi ki. Kıtapçının kapısına geldiğinde gördüğüm gazete yazısı ile kaşlarımı çattım.

Kral kasabaya ziyarete geliyordu.

✩。:*•.───── ❁ ❁ ─────.•*:。✩

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 27 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Taçlar ve TuvallerWhere stories live. Discover now