6 ay sonra
"Seungmiin!" Koltukta uzanır bir haldeyken birden çenesini omuzuma yaslayan Felix ile ona dönmek zorunda kalmıştım. "Hm?"
Saat akşam dokuzdu ve ben sıkıntıdan patladığım için televizyondan salak saçma bir dizi izliyorum. "Bak bende ne var?"
Elini sallayıp iki tane bilet gösterince kaşlarımı çatmıştım, "Niye iki tane bu?" Dediğime göz devirip karşımda oturur hâle gelmişti. "Ya salak onu mu diyorum, pist yarışını izlemek için iki tane biletim var!"
"Tabii canım gidelim, sonra içerideki ayı da bizi gebertsin." Evet, o ayı Changbin'di.
"Hasta o saatlerdir yatıyor, bak ne olur gidelim ne olur!" Sessizce yalvarmasıyla kahkaha atmıştım. Hayır bu çocuğun böyle şeylere ilgisi de yoktu nereden çıktı anlamamıştım. "Birden bire ne bu araba merakı?"
"Yahu senin için! Bak o kadar ucuza aldım ki bu biletleri inanamazsın."
"Felix ben bisiklet bile süremiyorum." Bir de benim ilgimin olduğunu iddia ediyordu.
"Hemencecik gidip geliriz bak hadi, hem zaten herkes çok güvenilir tek kötü bir insan bulamazsın." Kolumdan çekiştirmesiyle ben de oturur pozisyona gelmiştim. Aslında canım da sıkılıyordu ama Changbin'den habersiz iş yapmak pek bizlik değildi, genellikle elimize yüzümüze bulaştırıyorduk.
Yine de hasta olduğundan içim rahattı az da olsa, kolay uyanmazdı çünkü. En son okulda yediği yemekten sonra midesini bozmuştu ve bu yüzden saatlerdir uyuyordu.
"Of, bilmiyorum. Kötü bir ortam yok değil mi?"
Felix tereddütte kaldığımı anlayınca kafasını iki yana sallamıştı, "Kötü bir şey yok ya ne kötüsü, hemen gidip geleceğiz zaten."
"Hemen."
"Hemen." Oflayarak ayağa kalktığımda o da ellerini çırpıp boynuma atlamıştı. "Salak sessiz olsana."
Dediğime aldanmayıp yanağımdan makas almış ve üstümü göstermişti, "On dakikaya hazır ol." İçeri geçince ben de odama doğru yürümüş ve hazırlanmaya başlamıştım.
Uzunca bir süredir başıma bela almamıştım ve bu yüzden kendimle gurur duyuyordum.
Hyunjin, beni eve bıraktıktan sonra bir daha onu görmemiştim, ne yapıyordu haberim de yoktu ama bunun benim için en iyi şey olduğunu inkâr edemezdim. Siyah boğazlı penyemin üstüne deri ceketimi de aldıktan sonra parfümümi sıkmış ve kapıya doğru yol almıştım. "Yuh Felix."
Felix tam tamına on dakika içerisinde gözlerinin altına siyah bir kalem çekmiş ve bolca küpe ve takı takabilmişti. "Sen arkadaşını ne sanıyorsun tatlım?" Göz kırpıp söylediği şeyle gülüp siyah botlarımı almıştım vestiyerden.
"Peki sayın çok bilmiş, oraya nasıl gideceğimizi de biliyor musun bari?"
"Tanıdık bir arkadaşım gelecek sorun yok." Başımıza iş almazdık umarım.
"Sessiz ol da çık hadi." Yavaşça koridorun ışığını söndürdükten sonra kapıyı da hafifçe çekmiştim. "Ay anahtar kaldı!" Felix'in elleri yanaklarında kısık sesle bağırarak söylediği şeyle sinirle gözlerimi yummuştum. "Sen mal mısın? Anahtar olmadan geri nasıl gireceğiz biz!"
"Pes yani gerçekten, sen hep bana kız zaten Felix kim ki?" Dediğine göz devirip merdivenlerden inmeye başlamıştım.
Yakalanacağımız yoksa bile bu çocuk yüzünden yakalanacaktık.Binadan çıktığımda tanımadık iki tane araç duruyordu karşı yolda. Bir tanesi gerçekten, gerçekten sadece bir buçuk kişinin sığacağı bir türdendi ama diğeri güzele benziyordu. O araç olacağını düşünmediğim için adımlarımı diğer araca yönlendirmiştim. "Şşt saftirik nereye gel."