onbir

566 76 10
                                    



yan koltuğunda uyuklayan gence ara ara gözlerini çeviriyordu minho. hyunjinle konuşup felixi bırakacağını söylemiş, hyunjin de sevmese dahi ona güvendiğinden onaylamıştı minhoyu.

felix üzerindeki beyaz gömleğin en üstündeki düğmeyi gözleri kapalı bir şekilde açtı. "çok sıcak!" diye mırıldandı bir yandan. "fırında mıyım, jeongin gel muffinlere bak!" sonra gözlerini açıp kafasını minhoya çevirdi.

"aa minho! muffinlerden yedin mi?" minho gülmek istedi ancak son yarım saat boyunca endişeyle kavrulduğundan mimik oynamadı suratında.

"yemedim, hadi uyu sen. gelince uyandıracağım ben seni." reddetti felix.

"uyursam seninle konuşamam, seninle konuşmayı özledim ben." dürüst tavırlarının minhoyu nasıl etkilediğinden haberi yoktu.

"o zaman neden gelmiyorsun yanıma hiç?" minho bir yandan da ağzından laf almaya çalışıyordu. sebeplerini söylemese dahi en azından konuşsun istiyordu.

"geldim, ben hep geldim." felix kafasını koltuğa yaslayıp minhoya döndü tümüyle. huzurlu bir ifadeyle minhoyu izlemeye başladı. "hep chaewondaydın. onu çok mu seviyorsun?"

"sevmiyorum ben kimseyi. chaewonla görüşmüyoruz artık."

"yalancı! dün orada kaldın! eunchaeye anlatmıştır yine!" sitemle konuştu felix.

"uyuyakaldım felix, hiçbir şey yaşanmadı. arkadaşım o benim." minho felixe dönmeye korkuyordu. yine gözlerinin içine bakacak ve tüm dünyası alt üst olacak gibi hissediyordu.

"arkadaşlarınla sevişir misin hep? changbinle seviştin mi mesela!" yarın bunları hatırladığında büyük utanç duyacaktı felix. en azından minho öyle düşünüyordu. "biz de arkadaştık, benimle hiç sevişmedin!"

alayla güldü minho. bir yandan felixe hesap sormak istiyor öte yandan yeri olmadığını düşünüyordu. o yüzden içini dökmesini izlemeye karar verdi sadece.

"ben jisungla sevişmem hiç, bugünden sonra hiç sevişmem! çok kırdı beni." sanki kırmasa sevişecekmiş gibi davranması minhoyu güldürdü. "ne yaptı sana?" dedi minho kısık gülüşünün arasından.

"doğruları söyledi, ben doğruları duymak istemiyordum ki. niye söyledi?" felixin sesi tekrar titremeye başladı.

"ne söyledi?" diye diretti minho.

"senin beni unuttuğunu söyledi. sana kızmaya hakkım olmadığını söyledi." gözlerinden bir damla yaş düştü bunu hatırlamasıyla.

"unutmuş muyum seni?" fısıldar gibi konuşan minhoyu felix duymadı ve devam etti. "benim kevınla görüşmem de sevgiye ihanetmiş. ben sana kızdım beni sevdiğini söyleyip chaewonla görüştün diye ama benim yaptığım da aynı şeymiş." hafifçe hıçkırdı felix.

minho aklına gelen anılarla direksiyonu sıktı. birkaç sokak kalmıştı eve varmalarına ancak yolu uzatıp felixin konuşmasını dinlemeye karar verdi. yolu görmeyen felix devam etti.

"hayatımın en büyük hatasını yaptım." felixin sözlerini minho farklı yorumladı ve onu öpmesinden hata olarak bahsettiğini sandı. "her şeyi kaybettim. keşke sadece kendimi düşünseydim." minho anlamsızca baktı ona.

"kimi düşündün felix?"

felix artık içindekileri dökmek istiyordu. iki yıldır her günü o günlerini düşünerek ve pişman olarak yaşıyordu. "seni düşündüm, yenayı düşündüm."

minho için daha da karmaşık bir hal aldı olanlar duyduğu cevaplarla. "yena?" diye mırıldandı.

"minho biliyor musun sen olmasan hiçbir şey yapamazdım ben." konudan konuya atlayışına kulak asmadı minho, sadece yenanın konuyla olan alakasını kafasında tartıyordu.

"senden başka kimsem yoktu benim, şimdi böyle olduğuma bakma. hala senden başka kimsem yok. senden aldığım güçle başardım bir şeyleri, bana kalsa çoktan pes ederdim."

uykulu sesi artık daha net çıktığından önceki kadar sarhoş olmadığını düşündü minho. söylediği her şey sanki bir iğneymiş de kelime kelime tenine batıyormuş gibi hissetti. felixin kendisini ne derece etkilediğine o bile hayret ediyordu.

"sen zaten hep güçlüydün felix." dedi düşüncelerine kulak asmadan. felix hızla reddetti. "değildim, sahiden değildim. başarılı da değildim. yıllarımı verdim tatlı yapmaya mesela, o kadar kötüydüm ki! sen yine de hep yanımdaydın. hep dinledin yardım ettin bana... ben ne yaptım? sırt çevirdim sana. her şeyi hal ettim ben. ben kendi ellerimle mahvettim bütün her şeyi."

minho ağlamak istedi o an, ne çok istemişti bunları duymayı. kendisi her gece uykusuz kalıp neden böyle olduğuna kafa patlatırken felixin umursamadığını düşünmüştü hep. sanki felix hiç üzülmemiş, meğer arkadaş olarak bile minhoyu kaybetmek ona koymamış gibiydi.

"beni hiç sevdin mi felix?" diye aklından geçenleri sordu. felixin yavaş yavaş ayılmaya başladığını düşündüğünden aceleci bir tavrı vardı.

"minho, ben senin adını söylemeye bile kıyamıyorum. nasıl sevmemiş olabilirim?" felix ağlamaklı bir sesle itiraf etti ilk kez hislerini. "senden uzak durmaya çalışmak yerine bin kere ölseydim daha az acırdı canım." diye devam etti. öylece yolu izliyordu artık gözünden düşen yaşlarla.

minho tek eliyle dolan gözlerini sildi. iki yılın ardından ilk defa nefes aldı sanki. ciğerlerine ilk defa temiz hava girerken bu yabancı his boğazını yaktı.

"sabahları pastaneye geç gidiyorum mesela, çünkü seninle artık sadece sabahları karşılaşıyoruz. chana soruyorum bazen, bir tek o terslemiyor beni. 'nasıl,' diyorum 'mutlu mu?' çalıştığın her yere gidip gizlice izliyorum seni, bu beni sapık yapar mı?" kısa bir süre konuştuktan sonra devam ediyor felix. "yapmaz bence, kötü bir amacım yok ki? annemler çok üzülüyor bu durumumuza, benim yüzünden olduğunu söyledim ama merak etme. sorgulamadılar pek." minho alayla güldü gözyaşlarına tezat.

"chaewonla olduğunda nasıl hissediyorum biliyor musun? sanki karşımda bir ışık süzmesi var ancak yayılan her dalga bedenime bıçak oluyor da giriyormuş gibi hissediyorum. cam parçalarında yürüyor gibi hissediyorum. minho ben nefes alamıyorum sen onunlayken."

bir kere itiraf etmesi felixin dilindeki düğümü bir anda çözüyor, hızla anlatıyordu bir şeyleri yanındakinin onu dinleyip dinlemediğini umursamazken. minho ise gözlerine dolan yaşları artık umursadan sadece arabayı sürüyordu bomboş yollara.

"keşke geriye alabilsem zamanı, her şeyi değiştirirdim. izin vermezdim gitmene hiç!"

"ne yapardın başka?" uzun süreli sessizliğini titreyen sesiyle bozdu minho.

"her sabah kalkar yanına gelirdim, hayır geceleri de yanında olurdum. karnının aç olmadığından emin olurdum mesela, ince giyinmene izin vermezdim. film izlerdik beraber, eskisi gibi. saçlarımı sana boyatırdım. üzüldüğümde sana anlatırdım. saçma sapan hayaller kurardık belki birlikte. başıboş gezerdik sokaklarda." duraksayıp nefesini bırakan felix hemen yan koltuğundaki minhonun gözyaşlarını görmeden devam etti. "en önemlisi ne biliyor musun? her gün seni sevdiğimi söylerdim sana. her gün anlatırdım, kendini benden dinlerdin. bu o kadar içimde kaldı ki minho!"

sonunda minhoya döndüğünde arabayı sağa çekip duran gencin kendisine dönüşünü seyretti.

"çok mu geç kaldım minho? çok mu büyüdük?" diye mırıldandı cansız bir sesle.

"bilmiyorum felix, ben hiçbir şey bilmiyorum."

minho elini sağ koltukta oturan felixe uzattı. yanağını usulca okşarken buna ne kadar hasret kaldığını fark etti. bedeni sanki felixe dokunmayı bekliyormuş da ilk defa canlılık belirtisi göstermiş gibiydi.

"tek bildiğim bir şey var, seni affetmek istediğim. felix lütfen beni inandır kendine. yalan söyle, kandır ama bir şekilde inandır beni. sebeplerini açıkla, bu yüzden yaptım de affedeyim seni. lütfen, yalvarırım felix."

düzyazı bitti sukur zebık okumuyon ama olsun

lovers cats | minlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin