Nuriye

9 0 0
                                    

Seyahatlerim sırasında birçok rahatsız edici olayla karşılaşmış ve bunları okuyuculara sunmuşumdur. Ancak sevgili Nuriye'nin hikayesi şüphesiz bunların arasında en ürpertici olanıydı.

Uğradığım küçük kasabada dünya tatlısı bir kız çocuğuyla karşılaşmıştım. Gözleri kömür karası, saçları altın sarısı olan bu küçük kız öyle sevgi ve şefkat doluydu ki saatlerce süren oyunlarımızdan bir defa daha olsun sıkıldığımı hatırlamıyorum. Annesinin ölümünden sonra küçük Nuriye dedesinin sorumluluğuna girmişti.

Dedesinin ve ailenin geri kalanının onu ne kadar çok sevdiğinden bir kere olsun şüphe duymadım. Ancak yaşadıkları küçük kasabanın her yerde olduğu gibi bazı tuhaf gelenekleri vardı. Oraya gelişimin ikinci haftasında her yıl düzenlenen bir şenliğe denk gelmiştim. Her sene bahar aylarının gelişiyle beraber kasabanın bütün erişkinliğe ulaşan erkekleri görücüye çıkarılırdı. Güç gösterileri ve küçük çaplı güreşler düzenlenirdi. Yaklaşık bir hafta süren bu şenliğin sonunda kız çocuğa sahip aileler seçtikleri erkeğin ailesine, şenlikteki performanslarına göre belli bir miktar para vererek kızlarını bu erkeklerle eşleştirirlerdi. Bu kasabada evliliğin bir önemi yoktu ancak köydeki bütün kadınların senede en az bir çocuk doğurması şarttı. Çocukların babası ise bu şenlikle belli oluyordu. Bu adetlerin her ne kadar tuhaf olduğunu düşünsem de konuşmak üzerime düşmezdi.

Nuriye'nin ailesi kötü durumda değildi. Bu yünden onu şenliğin en gözde erkeğiyle eşleştirebildiler. Eşleşmeden aylar sonra Nuriye'nin bir bebeği oldu. Genç yaşına rağmen oldukça becerikli bir anneydi. Ancak üzerine yüklenen onca sorumluluktan mıdır yoksa artık eskiden olduğu gibi kırlarda gönlünce oyunlar oynayamamasından mıdır bilmem gözleri artık eskisi gibi neşe ile bakmıyordu.

Nuriye'nin doğum yapmasından kısa bir süre sonra bu kasabanın ilginç geleneklerinden daha da ürpertici bir gerçeği ile karşılaştım. Kasabadaki insanların en önemli geçim kaynağının diğer kasabalara anne sütü satmak olduğunu öğrendim. Nuriye ve onun gibi birçok anne çocuklarını emzirdikten sonra sütlerini şişelere sağıyorlardı. Onların aileleri de Nuriye'nin dedesi gibi bu şişeleri alarak yakın kasabalara satıyorlardı. Bu bölgedeki insanlar anne sütünün kendileri için oldukça faydalı olduğuna inanıyorlardı. Bu durumu ilk öğrendiğimde şaşkınlıkla Nuriye'nin dedesine bu konuyu açtığımda şu cevabı almıştım; "Kişinin ilk yemeği her zaman anne sütü olmamış mıdır? Neden büyüdüğümüzde bu değişsin ki?" Nuriye'nin bebeğinin birkaç kez açlıktan ağladığını duysam da bunu da kasabanın diğer tüm tuhaflıkları gibi görmezden geldim.

Bundan bir veya iki ay sonra seyahatlerime devam etmek üzere kasabadan ayrılmaya karar verdim. Nuriye ve bebeği ile vedalaştıktan sonra yola koyuldum. Ancak dünyalar tatlısı Nuriye bir an olsun aklımdan çıkmadı.

Yaklaşık beş yıl sonra gezginlerin konakladıkları hanlardan birinde eski bir dostuma rastladım. Şans eseri yakın zamanda onun da yolu o ilginç kasabadan geçmişti. Tuhaf geleneklerden ve insanlardan biraz bahsettikten sonra ona Nuriye'yi sordum. "Şu kara gözlü, sarı saçlı, sevimli kız mı?" dedi. Anlaşılan Nuriye, sevgili arkadaşımın da kalbini çalmayı başarmıştı. Ancak dostumun gözleri bir anlığına daldığında kötü bir haberin gelmekte olduğunu sezdim. Yine de onun ağzından duymak için bekledim. "Ben oradayken Nuriye oldukça hastaydı. Yine de olanca sevimliliğiyle etrafa neşe saçmaya devam ediyordu, zavallı kız. Ben yola çıkmadan bir gece evvel vefat etti. Dedesine yardım teklifinde bulundum ancak her şeyin hallolduğunu, cenaze ile kendisinin ilgileneceğini söyleyerek beni reddetti. Ben de hazırlıklarım tamam olduğu için yolculuğumu daha fazla ertelemedim."

Bu sözler beynime bir hançer gibi saplanıp kalmıştı. Ertesi sabah vakit kaybetmeden yola koyuldum. Öyle derin düşüncelerle yolculuk etmiştim ki aynı günün akşamı kasabaya vardığımda yolun nasıl geçtiğini anlamamıştım bile.

Hemen Nuriye'nin dedesinin evine gittim. Bahçede bu kasabaya ilk geldiğimdeki gibi koşup oynayan Nuriye'yi gördüğümde ne kadar şaşırdığımı siz tahmin edin. Şaşkınlığımı atmaya çalışırken Nuriye'nin dedesinin sesiyle irkildim "annesine ne kadar benziyor değil mi?"

Birkaç saniye bahçede oynayan küçük çocuğun Nuriye'nin kızı olduğu gerçeğini kabul etmeye çalıştım ve Nuriye'nin dedesini başımla onayladım. Nuriye'nin dedesi "Ne yazık ki cenaze için geç kaldınız. Biz her şeyi hallettik. Fakat sizi akşam yemeğinde ağırlamayı çok isteriz" dedi. Yine yalnızca başımla onaylamakla yetindim.

O gün tüm gün Nuriye'nin sevimli küçük kızını izleyerek düşündüm. Nuriye'nin sevimliliğini düşündüm. Oynadığı oyunları, dedesinin ve ailesinin onunla nasıl ilgilendiğini düşündüm.

Herkesin onu ne kadar sevdiğinden şüphem yoktu. Onların tuhaf gelenek ve göreneklerin içinde büyümüş iyi insanlar olduklarından da öyle...

Ta ki akşam yemeğinde Nuriye'nin servis edildiğini görene kadar.

Dünya HalleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin