bir, metro

85 11 20
                                    

her gün bindiğim metroda, her şey sıradandı.

çaprazımda azkaban tutsağı okuyan kız, bir haftadır sadece kitabın yarısına kadar gelebilmişti. yanındaki çocuksa telefonuyla uğraşırken bir ayağıyla ritim tutarak ineceği durağı bekliyordu ve kulağımdaki bangır bangır müziğe rağmen melodik bir sesle okunan durak isimlerini ezbere sayabiliyor, kapının üzerindeki sarı ışıklı dijital saatten ineceği durağa sadece bir durak kaldığını anlayabiliyordum.

o inecekti ve mesai bitimiyle işinden çıkmış takım elbiseli beyaz yakalı onun yerine oturacaktı. sözsüz bir anlaşmaydı bu; o çocuk giderdi ve beyaz yakalı gelirdi. kimse boşalan yere oturmaya yeltenmezdi bile.

bu gri, sömürge dünyasının hükmüne rağmen reklam panolarının bile önemini yitirmiş olduğu taşıtta hiçbir şey değişmezdi. tek renk solmuş sarı dijital saatti ve ben bile eninde sonunda hep aynı yerde otururdum.

çünkü o çocuğun indiği duraktan sonra kimse binmezdi. bizden başka kimse son durağa gitmezdi.

kapı açılıp çocuk indiğinde, kafamı kaldırıp saate baktım.

bir dakika erken.

çaprazımdaki kız hareketlendi ve yanıma oturdu. aceleci kalkışı yüzünden sırt çantasını elinde tutuyordu ve kitabının sayfasını bile kıvırmamıştı.

bir şeyler mırıldansa da duymadım, kafamı çevirip onun boşalan yerinin yanına; beyaz yakalının yerine oturmuş figüre baktım. gri kapüşonlu, dizlerinin üzerine koyduğu yine gri bir sırt çantası.

gri, tıpkı her şey gibi.

hayır, değil.

siyah, çantasının üzerinde hareket edip çocuğun elleri arasında koşturan, tüy yumağı.

siyah bir fare.

çocuğun eğilip ona bakarken gri kapüşonlusundan bana el sallayan mavi, gökyüzü gibi saç telleri.

herkesin aynı yerde binip aynı yerde inse de hedefinin apayrı yerlere gittiği bu gri demir yılanın midesinde, hepimizin alıştığı sözde düzen ve griliğe darbe vuran; siyah bir fareyle oynayıp kıkırdayan, gökyüzü saçlı, bize göre ucube kendisine göre tamamen sıradan olan çocuk, kesinlikle bizden değildi.

ve belki ben de bütün o tekdüzeliğime rağmen yarım ağız sırıtarak meraklı gözler ve sıcak bir enerjiyle çocuğun kapüşonlusunun iplerine tutunmuş kuyruğunu sallayan fareyi kıskanırken, bizden değildim.

"sadece bir dakika," diye mırıldandım oturduğum yerden kalkıp yanımdaki kızın eski yerine ilerlerken, "bir dakikada kelebekler çokça kanat çırpar sonuçta."


05022024

falsease için, ve diğer tüm korsanlara. ✩

fareler ve yılanlar • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin