{Bölüm 1- Orkide çiçeği}
***************
Sakince gözlerimi araladım gözümü açar açmaz beyaz duvarla karşılaşmıştım bir dakika yani hala yaşıyor muydum? bir süre tavana öylece baktım derince esnedim peki neden hastanede değildim? bir süre olduğum yerde yatmaya devam ettim sonra etrafıma bakındım bura benim odam değildi yerimden fırlarcasına kalktım ve saçımı düzeltmek için aynanın karşısına geçtim 'BİR DAKİKA NE OLUYO?!!' elimle saçıma dokundum aynada gördüğüm kadarıyla çok büyük bir gariplik vardı bu işin içinde saçım neden mordu? ben saçımı şu ana kadar hiç boyatmadım ki garipti hem de çok garipti. O sırada önümde ne olduğunu bilmediğim daha da garip bir şey belirdi 'bir şey' diyorum çünkü ne olduğu bile belli değildi.
{GÖREV 1- YOO JEONG-YEON İLE TANIŞ}
'NE? JEONGYEON DA KİM?'. O sırada dün oynadığı oyunu hatırladı ve ana karakterlerden birinin ismi de Jeongyeon'du şimdi aklına gelmişti. Ama nasıl olabilirdi ki böyle bir şey oyun karakteri ne alakaydı şimdi. Sonunda aklına gelen şeyle sırıttı 'Ciddi misin, yani şimdi ben oyunun içinde miyim? ee peki görevi yapmazsam ne olucakmış'. Sanki onu duymuş gibi tekrar o ekran belirdi önünde.
'CEZA: x10 baş ağrısı'
'NE! BİR DE CEZASI VAR ÖYLE Mİ' Ona garip gelmemişti oyunun içinde olması çünkü reenkarnasyon gibi şeylere inanıyordu. Derince iç çekti ama umursamadı çünkü her gün zaten ağrıyordu başı en az bir kere. Bulunduğu odaya bakmaya başladı baya lükstü hatta balkonu bile vardı Minho'nun önceki evi ile kıyaslanamazdı bile. Etrafına bakınmaya devam ederken arkasını döndüğü an koskocaman bir bateriyle karşılaştı. gözleri ona takılmıştı. 'Vaaayy şu bateriye bak sen'. Diğer hayatında elektro gitar çalıyordu ama baterileri de severdi bir gün denemeyi düşünüyordu. İşte bateri çalmayı deneyeceği o gün bu gündü heyecandan yerinde duramıyordu elini narince dokundurdu bateriye pahalı bir bateriydi. Tam oturmuş çalmayı deneyecekti ki kapısı çalındı. Kim olduğunu düşünmeden 'Girin' diye seslendi.
Kapı açıldı ve kapının önünde turuncu saçlı bir kadın belirdi. Şöyle bir süzdü ilk önce kadını hayır daha önce görmemişti ama kadın öyle güzeldi ki. İlk konuşan o oldu 'Hadi Minho hazırsan çıkıyoruz' Minho, kadının ne demek istediğini anlamamıştı tabiki 'Ne? Nereye gidiyoruz?' Şaşırmış ama bir o kadar da kızgın bir surat ifadesiyle yanıt verdi Minhoya 'Minho dalga mı geçiyorsun okula gidiyoruz tabiki hadi hızlı ol' Kafasını kaşıdı ve kendi kendine mırıldandı 'Ah! Doğru ya oyunun içindeyim şuan ama oyundaki annemi hiç görmemiştim' Bateriyi çalmadan bırakmak zorunda kaldı neyseki daha çok vakti vardı eve gelince çalarım diye düşündü.
'Hmm peki okul kıyafetim nerede?' etrafımda dönüyor o sırada da okul kıyafetimi arıyordum. 'İşte!' Yaklaşık 5 metre önümde kıyafet dolabına asılıydı kıyafetin yanına gittim ve geç kalmamak için hızlı bir şekilde geçirdim üstüme. Nasıl göründüğünü merak ediyordum üstümde çünkü gördüğüm kadarıyla oyundaki okul kıyafeti çok güzeldi hatta oynarken bile geçirmiştim aklımdan keşke bizim okulun da kıyafeti bu olsa diye.'Vayy oyundaki kadar güzel'. Cidden kıyafet çok güzeldi ya da bende güzel durmuştu ama ilk defa bir okul kıyafetini severek giymiştim. Okul çantam hazırdı zaten daha önceden hazırlanmış olmalıydı oyundaki annemden gelen sesle irkildim 'Hadi Minho geç kalacaksın!'. Sözünü ikiletmeden 'Geliyoruuum' diye bağırdım ve çantayı koluma geçirir geçirmez çıktım odamdan.
Arabadaydık ben de oyundaki annemin suratını inceliyordum kavisli burnunun altındaki dolgun dudaklarıyla çok ciddi bir havası vardı. 'Ne var?'. Der demez kafamı başka yöne çevirdim sessizce cevapladım sorusunu 'yok bir şey'. Neden bu kadar sinirliydi ki sanki kötü bir şey yapmıştım kendisine dışarıyı seyretmeye devam ettim ondan sonra da konuşmadık zaten. Ortamın garipliğiyle baş başaydım artık. Yutkundum gergindim içimden tekrarlıyordum 'umarım başka bir şey söylemez'. Ve sonunda o bitmek bilmeyen yolculuk bitmişti okula varmıştık. 'Bugün yürüyerek gel'. Arabadan tam inerken söylemişti bu kelimeleri 'Tamam' dedim gülümseyerek. Tepki vermedi ama umurumda değil ya da belki biraz üzülmüş olabilirim. Belki de eski ailemle olan anılarım geldiğindendir aklıma.
Arabadan iner inmez etrafıma bakınmaya başladım. Çok kalabalıktı okul ama bir o kadar da güzeldi bahçesi güller, menekşeler ve daha bir çok çiçek ile bezenmişti. Çiçeklere bayıldığımdan ilk oraya bakmaya başladım yanına gittim o muhteşem bahçenin. Kelimeler ağzımda dolanmıştı o kadar güzeldi ki. 'Vaay' Diyebildim sadece o anda biri beni duymuş olacak ki gülme sesi geliyordu arkamdan hızlıca döndüm ve bana gülen çocuğa doğru bakmaya başladım. 'Çok mu sevdin bahçeyi? Burada bulunduğuna göre 10. Sınıf olmalısın.' Sarı saçlı tatlı bir surat şekline sahipti annem gibi dolgun dudaklara sahipti bana orkide çiçeğini hatırlatıyordu. 'Baya etkilenmiş olmalısın bahçeden. Ah! bu arada ben Yongbok ama Felix diyebilirsin tanıştığıma memnun oldum.' Elini sıkmam için uzattı önüme doğru. Memnuniyetle sıktım elini 'Ben de Minho tanıştığımıza memnun oldum. Biraz daha bahçeyi inceledim Daha yeni tanıştık ama bana okulu gezdirebilir misin?'. Şaşırmış bir şekilde bana baktı 'Tabiki gezdiririm bu okulda yeni olmalısın geçen sene görmedim seni.' Samimi bir şekilde yanıtladım 'Evet, bu yıl nakil oldum.' 'Tamam o zaman gel hadi'. Elini bana uzatmış tutmamı bekliyordu sıkıca kavradım yumuşacık ellerini ellerimle. Gülümsedi ben de cevap olarak ona gülümsedim.
'Bak! burası müzik odası, burası da resim atolyesi.' Beğendiğimi göstermek amacıyla 'Vay ne kadar da güzel.' Dedim. Kahkaha attı 'Biliyor musun geçen yıl ben de aynı tepkiyi vermiştim.' İşte o anda önümde sabah gelen görev şeysi belirdi artık şey dememek işin görev ekranı demeye karar verdim çünkü şey deyince ne bileyim biraz garip oluyor.[Son 10 saat] Daha yeni aklıma geliyordu Jeongyeonla tanışmam gerektiği ve süresi olduğu aklımdan çıkmış olmalıydı. O anda aklıma gelen düşünceyle gülümsedim Felix 9.sınıftan beri burada olduğuna göre tanıyor olmalıydı. 'Felix?'. Bana sınıfları tanıtmayı bıraktı ve arkasını döndü 'Evet?' 'Lee Jeongyeon'u tanıyor musun?' Şaşırmış bir surat ifadesiyle yüzümün en fazla 10 cm ilerisinde suratıma doğru anlamaz bakışlar atıyordu. 'Neden merak ettin ki?' 'Ha şey merak ettim sadece' Önüne döndü ve tekrar yürümeye başladık en sonunda yanıt vermeye karar verdi 'Jeongyeon benim ablam'.
Ne? Yo yo yo yo daha yeni arkadaş olduğum birinin ablasıyla çıkamam. Neyse şuanlık neyse ki oyun benden istemiyor bunu. Bir süre daha okulu gezdik ve sonunda tanıtmayı bitirmişti Felix. 'Erken gelmişsin neyseki yoksa sana okulu gezdiremezdim neyse hadi gel artık sınıfa gidelim ders başlamak üzere.' Bir dakika aynı sınıfta mıydık ki eğer aynı sınıftaysak o nereden biliyordu? 'Aynı sınıfta mıyız?'. 'Evet aynı sınıftayız hadi gel' Biraz garipsemiş olsam da önemli değildi tanıştığımızda bakmış olabilirdi sınıf listesine. Birden koşmaya başladı o koştuğu için haliyle ben de koşuyordum artık. 'Neden koşuyoruz daha çok var dersin başlamasına'. Gülerek yanıtladı sorumu 'Çünkü koşmak çok eğlenceli.' Gerçekten de eğlenceliydi uzun süredir bu kadar çok sevindiğimi hatırlamıyorum. Sınıfa kadar gülümseyen suratlarımızla el ele gittik kapının önünde bıraktık ellerimizi. Nefes nefese kalmıştık ama eğlenmiştik hem de çok.
***********************
Selamm
Burada bitirmeyecektim bölümü normalde ama 1026 kelime olmuş😳Bu arada biraz geç atacağım bölümleri çünkü yazmaya çok vaktim olmuyor. Neyse umarım kötü olmamıştır bu bölüm okuduğunuz için teşekkürlerr 💗