2. Bölüm : Bu Bi' Ayrılık Mıydı?

4 1 0
                                    

Saraya vardığımızdan beri yatağıma uzanmış sabahki kavganın etkisiyle hala sızlayan bacağıma bakıyordum. Jacob'un verdiği kafa işaretiyle kapıyı kırıp içeri dalmıştım. Büyücü olan 2 kişinin tek tek icabına bakarken Jacob bir köşede oturmuş elindeki kağıda notlar alıyordu. Açıkçası hem dövüşüp hem de dövüşünüzden sizi puanlayan birisinin karşısında iki büyücünün işini bitirmeye çalışıyorsanız bu bi' hayli zor, bi' hayli de yorucu oluyor. Önce esmer kısa boylu olanın karnına bi tekme atıp daha sonra cüssesi epey büyük olanın icabına bakmıştım. Büyük olana son tekmeyi atarken ahşap ve sol bacağı neredeyse kırılmak üzere olan masanın üzerindeki 2 deney tüpünü masanın kırılmasıyla birlikte düşünce kırmıştım. Otomatik olarak kafam Jacob'a dönmüştü. Yüzündeki siniri ve pişmanlığı görmemeyi diledim tekrar ama çoktan aklıma gelmişti. Bu hissin verdiği huzursuzluk karnımı delip geçtiği gibi midemi bulandırmaya yetti. Deney tüplerinden ikisinin kırıldığını gören Jacob bana "Görev bitti Amber, dışarı çık" demişti. Geriye kalan 3 deney tüpünü çantasına koyup benim işlerini bitirdiğim büyücülere son gerekenleri yapıp onları Kralın bir kaç adamını çağırıp zindana göndermişti. Tabii benim kırdığım deney tüplerini gizlemis ve sadece 3 tane olduğunu söyleyip tüpleri onlara vermişti. Bizim görevimiz Büyücüleri krallıgımızdan göndermekti. Daha doğrusu onları avlayıp gerisini Krala bırakmaktı. Kral Frederic bize hep "bi insanın büyü yapmaya başladığı an onun insanlıktan çıktığı andır"  derdi. Eline geçen her fırsatta buyuculerden nefret ettiğinden bahseder, her yıl, yılın son günü topladığımız Cadı ve Büyücüleri yakma günü yapardı. Jacob'a eğer onlara işkence etmek istiyorsa onları  hayatta tutması daha mantıklı değil mi dediğimde bana " Umut, kisi yaşadıkça hep vardır ve Frederic yapabileceği en büyük şeyi yapıp öldürdüğü kişinin geride bıraktıklarının umutlarını ellerinden alıyor" demişti. Haklıydı. Umuttu bu dünyada bizi tutan şey. Yani Kral yapabileceği en büyük şeyi yapıp onları öldürmekten beter ediyordu. Onun söylediklerini sorgulamadan yapıyorduk, ne söylediği önemli değildi, o bizim için hep en iyisini düşünürdü. O iğrenç yetimhanede böcek muhamelesi görürken bizi kurtarmış bir de bize böyle önemli görevler vermişti. Bizde ona olan minnettarlığımızı göstermek için yardım ediyorduk. Bize büyücüleri Avlama görevine koymuştu. Jacob onun en çok güvendiği avcısıydı, en iyi avcı o olduğundandı bu. Beni hep yanında taşıyordu çünkü o Kralın sağ kolu ve büyücü avlama görevinin başına geçince ordunun en iyisinin ben olmamı ve bu sayede ayrılamamamızı istiyordu. Bende öyle istiyordum zaten, öyle de olmalıydı. Birbirimiz olmadan bi' hiçtik yani en azından ben o olmadan hiçtim. Bu kadar düşünmenin yeterli olduğunu düşünüp hemen düşüncelerimden sıyrıldım. Yarınki avlama gorevi bi hayli zor olacakti o yuzden biraz yatıp dinlenmeliydim. Jacob  bana 3 kişi olacaklarını ikisi kadın ve bir erkek olacağını söylemişti. Bu görev benim için çok önemliydi, bu görevle kendimi çekip kanıtlayabilecektim elimden geleni (fazlasını) yapacak ve hata yapmayacak ve hata yapmayacaktım. Bunları düşünürken uykunun beni yavaşça ele geçirmesine izin verdim.

***

Jacob'un beni sarsmasıyla derin uykumdan uyanmak zorunda kaldım.

-Kalk Amber kalk, çabuk gitmeliyiz!

Jacob'un sesindeki tedirginlik mi yoksa sadece uyku sersemligimden mi kaynaklı olduğunu ayırt edemiyordum. Yüzü bembeyaz olmuştu. Beni bir kez daha sarsmasiyla yuzundekinin gerçekten tedirginlik hatta korku olduğunu anladım.

"Neler oluyor, ne saçmalıyorsun Jacob?" diye mırıldandım.
- Senin için geliyorlar Amber, çabuk olmalıyız!

Duyduklarımla beraber kurşun yemiş gibi olmuştun. Gelenler kimlerdi? ve benimle ne alakaları vardı? Hemen eşyalarımı toplamak için adım attım ama Jacob beni durdurdu.

-Vakit yok. Koridorun sonundaki tabloya 2 kere vur, tablo açılacak. Oradakilerin al ve onları güvenli bi yere götür! Ve sakın şunu unutm-
tam sözünü bitirecekken odanın arka tarafındaki kapı açılmıştı. Giyimlerimden büyücü oldukları belli olan 5 kişi odaya dalmıştı. Jacobla birlikte odanın ana kapısını açtık ve koridorun sonundaki tabloya doğru koşmaya başladık. Var gücümüzle koşuyorduk ama sanki tablo gitgide uzaklaşıyordu bizden, bir türlü varamıyorduk oraya. Bize sadece silahın nasıl kullanıldığı ve dövüşmek öğretilmisti. Yani pesimizdekilerden bu ikisini yaparak kurtulabilirdik fakat elimizde silah olmadığına göre dövüşmemiz gerekebilirdi. Elimize sadece çok büyük görevlerde silah veriliyordu. Bir yandan kosuyordum ve bir yandan düşünüyordum. Neredeyse varmıştık tabloya. Tam o anda büyücülerden biri beni kiyafetimden tutup yere serdi. Ayağa kalkamadan boşluğuma aldığım tekme ile sersemledim. Diğer 2 büyücü de başıma toplanmıştı artık. Ayağa kalkmak için debelenirken Jacob kendi üzerine gelen ikisini halletmişti. Jacob'un garip bi kelime söylediğini duyduğumda üzerimdeki buyuculer havaya uçtu.

-Ferteigne!

Şoka girmistim. Jacob'un koş, kalk seslerini duyuyordum ama sanki ona cevap veremeyecekmisim gibiydi. Jacob büyü yapmıştı. Anlamak için kafamın içinden tekrarladım. Jacob büyü kullanıyordu! Gördüğün şeyden sonra yüzüme yumruk yemiş gibi olmuştum. Renginin sorduğunu damarında gezen soğuk kankan anlayabilmistim. Saniyeler önce yediğim onca yumruk bile canımı bu kadar yakmamıştı benim. Neden benden bu kadar büyük bi seyi sağlamıştı? Hiç miydim onun gözünde ben? Hani birbirimizin her şeyiydik biz? Aklımda binlerce soru vardı ama şimdi şoktan çıkmalı ve kaçmalıydık. Jacob kolumu tuttu ve kalktım. Koşmaya devam ettik ve tabloya vardık. Koridorun diğer ucundan sürü halinde büyücüler geliyordu. Tabloya iki kere vurdum ve tablo açıldı. İçeride Carmel, Elias ve eskiden daha yakın olduğum arkadim Tybalt vardı. Yetimhaneden alınıp odaya kilitlendigimzde bizimle beraber onlar da varlardı orada. Ayağımı yukarı kaldırdım ve tablonun içine adımımı attim. Büyücüler şimdi daha da yakınlarda bize. Jacob'a döndüm,
-Jacob, gel çabuk gir içeriye!
"Amber, lütfen beni iyi dinle, size olabildiğince vakit kazandıracağım. Son gücünüzle koşun ve güvende olduğunuzdan emin olacağınız bi yere gidin. Bana bir şey olmaz burada Kralın yanında olacağım. Bunlar bitince seni bulacağım ve dilediğimiz hayatı yaşayacağız. Güzel Amber'im benim." Şimdi eli yüzüme dökülen sarı saçlarımdaydı. Onları kenara çekti ve konuşmaya devam etti. "Daha sonra sana her şeyi anlatacağım. Sadece buyuculere yakalanmayın. Özellikle sen Amber, sana bir kehanetten bahsedecekler onlara sakın yardım etme ve inanma." Onu ilk kez böyle görüyordum, gözleri doğmuştu. Benimkiler dolmayı geçmiş yaşlar akmaya başlamıştı bile.
-A-ama
-Aması yok Amber. Bana güvenmiyor musun? Şimdi git yoksa beni ağlarken görmek zorunda kalacaksın.

Bunu söyledikten sonra küçük bi kahkaha atmaya çalıştı. Kahkahalar normalde neşe doku olurdu ama bu daha çok acı vericiydi. Büyücüler 10-15 adım sonra dibimizde olacaklardı. Yapabileceğim tek şey Jacob'a elimi uzatmaktı. Ellerimiz tutuşamadan Jacob'a karşı saldırı yapmaya başlamışlardı. Jacob tablonun kapağını ayağıyla iftiradır ve son duyduğum şey Jacob'un duyduğuma emin olmak için bağırarak " özle beni Amber Goldsmith" demesiydi. Özleyecektim, hem de çok özleyecektim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KEHANETİN ESERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin