Bu hayatta kendimizi severek mutlu olmanın bir yolu var mıdır acaba?
Varsa bile ben bunda da başarısız olurum.
Birşeylere değer vermeden sadece yaşamak için yaşayabilir miyiz?
Hayatı güzelleştiren şey sevilmek mi? Yoksa sevilmenin beraberinde getirdiği en büyük hediye hayatın güzelleşmesi mi?Sabah kaçıncı kez çaldığını bilmediğim alarm sesi ile gözlerimi aralıyorum. "Tamam bu sefer kalkıyorum" diye mırıldanıyorum kendi kendime.
Yatakta oturur pozisyona gelince zemini incelemeye başlıyorum.
Hafif koyu renkli olan mermerler nedensizce sinirimi bozuyor, sanki elimde olsa hepsini söküp atacakmış gibi hissediyorum.Bir süre daha zemini inceledikten sonra odaya şöyle bir göz gezdiyorum.
Dikkatim o kadar çabuk dağılıyor ki birden evin sessizliğine kulak kesiliyorum.
Mutlu aile evlerinde genellikle bu saatlerde tüm aile üyeleri uyanmış, birlikte güle oynaya kahvaltı yapıyor olur.
Benim gibi kimsesi olmayanlar ise aciz bir şekilde mutlu bir aile'nin hayalini kurar.Hayat öyle acımasız ki bana bir anne babayı bile çok görmüş.
Babamı tanımıyoum. Annem ise.. daha doğrusu annem sandığım kadın meğerse bir yabancıymış.Yataktan kalkıyor ve elimi yüzümü yıkamak üzere lavaboya yürüyorum.
Lavaboya geldiğimde karşımdaki ayna ile göz göze geliyorum ve bir süre kendimi inceliyorum.
Göz altlarım çökmüş, cildim bakımsızlıktan kurumuş.
Midemi bulandıyor bu halim, gözlerimi aynadan çekip yüzümü yıkıyorum.Daha sonra kahve yapmak için mutfağa adımlıyorum.
Kettle'ı çalıştırıp suyun kaynamasını beklerken camdan dışarıya bakıyorum.
İki küçük çocuk takılıyor gözüme.
Birbirlerini çekiştirip yolun ortasında bir sağa bir sola sallanıyorlar. Daha sonra diğerine nazaran daha büyük olan çocuk diğer çocuğun bileğini kavrıyor ve koşmaya başlıyorlar."Benim de böyle kolundan tutup sonsuzluğa doğru koşabileceğim bir arkadaşım olsa fena mı olurdu?" Diye düşünürken suyun kaynadığını haber eden alarm ötüyor.
Hızlıca kettle'ı kapatıp sıcak suyu bardağa boşaltıyorum.Kimi insan kahveyi sütlü sever, kimi insan kahveyi sevmez.
Ben en acı olanını seviyorum.
Tadı başlarda kötü hissettiriyor fakat daha sonra "Hayatım kahveden daha acı" diye düşününce acısı yok olup gidiyor.Bir abim vardı. Bana sahip çıkan, her zaman benim mutluluğumu isteyen bir abim vardı.
Ona o kadar çok alışmıştım ki o olmayınca varlığımın bir değeri yokmuş gibi hissediyorum.
Eğer o ölmeseydi...ölmeseydi bu halde olur muydum?
Aptallık bendeydi bir gün herkes gibi o da gidecekti bunu biliyordum fakat hiç beklemediğim bir anda kayıp gitmişti abim ellerimden.Kahvemi alıp balkona çıkıyorum. Her zaman orada olan koyu kırmızı sandalyeme oturuyorum.
Hava'nın soğuğu içime işlerken kahvemden bir yudum alarak soğukluk hissini bastırıyorum.Dikkatimi yoldan geçen insanlara veriyorum.
Yaşlı bir amca tek başına sakin bir şekilde yürüyor.
Acaba yaşlandığım zaman ben de böyle mi olacağım? Yalnız,yapayalnız.Kahvemden bir yudum daha alıp sokağın başından gelen çocuklara bakıyorum.
Abileri olduğunu düşündüğüm bir çocuk yanındaki kız ve erkek çocuğunun elini tutmuş yürüyordu.
Bu görüntü hiç hoşuma gitmemişti.
Sandalyeden kalkıp salona girdim, elimdeki bardağı bir köşeye koyup kendimi karşımda duran L koltuğa attım.