-Senin adını neden peri koymuşlar?
+Bilmiyorum.
-Peri ne demek?
+Bilmiyorum.
-Kim koymuş bu ismi sana?
-"Bilmiyorum" dedi, ipincecik esmer parmakları ile simsiyah saçlarını yüzünden çekerken...
-annen neden öyle öldü?
-bilmiyorum...Aslında hiç birini sevmediği bu çocukların, bu sonu gelmez ısrarcı sorularından çok bıkmıştı. Ama bana soru sormayın diyecek cesareti yoktu.
Çekinerek çocuğun yanından uzaklaştı ve yavaşça inen akşamın serin loşluğunda ortadan kaybolmayı istedi. Daha doğrusu onu bekleyen işlere dönmeyi.
Kırmızı meyveli kocaman dut ağacının yanından koyu gri bir sis uzantısı gibi süzülüp evlerinin altındaki bölüme indi. Öyle ince, öyle esmer, öyle naif, öyle hafifti ki, onu ancak bir sis kümesi tasvir edebilirdi. Bastığı toprağın bile onu hissetmediği sanılabilirdi.
Adım neden Peri acaba dedi. Kaç kere abilerine, ablalarına, hatta babasına sormuştu. Anlamını doğru düzgün bilen bile yoktu. Kimi Melek, kimi şeytan Melek arası, kimi cin demişti perileri tanımlarken.
İyi de, bu ismin bu anlamların onunla ne ilgisi vardı ki..Kapı gıcırdatarak açıldı. Karanlıktan ona doğru sıcak, nemli, pis ve ağır bir hava kabus gibi üzerine abandı. Kapıyı açık bıraktı, hem ışık hem girmesi için.
Nergis koskocaman gözlerle dönüp ona baktı, sonra ağır ağır geri döndü. Boynundaki kilise çanı gibi ses çıkaran şey, dong, dong, dong diye tüm sessizliği bozdu.