Feride, bindiği minibüsten bir durak sonra inmesi gerektiğini fark ederek ayağa kalktı. Minibüs çok kalabalıktı, insanlar duvar görevindeydi sanki. Kapıya doğru ilerlemek Everest Dağı'na çıkmaktan daha zor, diye düşündü Feride. Yaz mevsiminin sıcağı insanları bunaltırken inatla minibüs camlarını açmayan insanlar, ayaktaki yolcuları ölüme sevk ediyorlardı. Ayaktaki yolcular farklı bir havayı soluyordu, içinde bolca yorgunluk, sabırsızlık ve ter kokusu bulunan. Feride bir an önce minibüsün durmasını umarak kapıya doğru ilerlemeye çalıştı. Ama şoförün ani freniyle arkasındaki adama çarpması bir oldu. Son anda direğe tutunarak düşmekten kurtulan Feride, çarpmasıyla düşüşünü az da olsa engelleyen sarışın adama döndü. Maviye çalan yeşil gözlerde bir an duraksayan Feride, hafif kekeleyerek özrünü dilerken inmesi gereken durağa geldiğini fark etti. Kendisinden önce davranan birinin şoföre seslenmesiyle duran minibüsten inen Feride, mahalle bakkalına uğraması gerektiğini hatırlayarak kaldırıma çıktı. Arkasından gelen ayak seslerini duyan Feride, kaynağını merak ederek arkasına döndü. Minibüste çarptığı sarışın, renkli gözlü delikanlıydı bu. Tekrar önüne döndüğünde bakkala vardığını fark ederek içeri girdi. Annesinin istediği birkaç malzemeyi aldıktan sonra bakkala "hayırlı işler" dileyerek kapıya çıktı. Çıkmasıyla sert bir bedene çarpması bir oldu. Başını kaldıran Feride'nin kahverengi gözleri, maviye çalan yeşil gözlerle tekrardan buluştu. Aynı delikanlıyı tekrardan görmesi Feride'yi tedirgin etmişti. Delikanlının özür dilemesini beklemeyip hızlıca evinin yolunu tuttu. Arnavut taşlarını izleyerek yürüyen Feride, evinin önüne geldiğinde tekrardan ayak sesleri duyunca etrafını kolaçan etti. Arkasında yine aynı sarışın delikanlıyı görünce kendisini takip ettiğini anlayarak, hışımla delikanlıya doğru yürüdü. Sesini yükseltmemeye çalışarak konuşmaya başladı.
"Ya sen ne terbiyesiz bir insan çıktın kardeşim! İnsanları evlerine kadar takip etmekten utanmıyor musun? Ayıp denen bir şey var! Şimdi hemen burdan defolup gidiyorsun! Yoksa çığlık atıp beni taciz ettiğini söylerim! Anlaşıldı mı? Seni bir daha çevremde görmeyeceğim yoksa polise giderim anladın mı beni?"
Bir solukta kurduğu cümleleri hızlıca bitiren Feride, delikanlının ağzını açmasına fırsat bile vermemişti. Delikanlıya sertçe arkasını dönen genç kızın, uzun siyah saçları kamçı gibi, delikanlıya çarparken iki genç tamamen farklı hislere bulanmış haldeydi. Genç kız tedirgindi ama öfkesi tedirginliğini bastırmış, delikanlıya çıkışması ise rahatlamasını sağlamıştı. Delikanlı ise şaşkındı, maviye çalan yeşil gözleri şaşkınlıktan kocaman açılmış, dudakları ise açık kalarak tapılası şaşkın bir yüz ortaya çıkarmıştı.
Feride, mavi bahçe kapısını aralayarak içeri girmişti. Annesi Emine Hanım bahçedeki beyaz masayı kahvaltılıklarla donatmış, bir tek kuş sütünün eksik olduğu bir sofra hazırlamıştı. Babası Asım Bey'in aldığı sıcacık taze ekmeklerin kokusu bahçedeki muntazam çiçek kokularını bastırmış, midelerinin kazınmasını sağlamıştı. Elindeki poşetleri içeri bırakan genç kız, yeni demlenmiş mis gibi çayı bahçeye çıkarmıştı. Anne ve babasının tonton yanaklarına birer öpücük kondurarak çayları dolduran Feride, mutlulukla gülümsedi. Az önce yaşanan tatsızlığı unutmuştu bile. Küçük aile gayet mutlu bir şekilde kahvaltısına yönelmiş, arada şakadan yapılan küçük atışmalarla güzel bir kahvaltı yapmıştı. Kahvaltının bitiminde Emine Hanım kahvaltı masasını toplamış, kızı ise Asım Bey'in her sabah içmeden işe gitmediği Türk kahvesini yapıp getirmişti. Emine Hanım bugün pazar olduğunu ve alışverişe gideceklerini söyleyerek eşi Asım Bey'den para alırken, kızına hazırlanmasını onu da pazara götüreceğini söylüyordu.
Emine Hanım'ın ahiretliği olarak nitelendirdiği Asiye Hanım ile evleri bitişikti. Her şeyi beraber yapan bu iki kadın kızlarını bugünkü pazara da beraber zorla götüreceklerdi. Asıl amaçları, pazara gelen kadınlara kızlarını göstermek, birkaç talip bulmaktı kızlarına. Kızların evlenme yaşları gelmişti, aslında Feride'yi kendi oğluna gelin olarak isteyen Asiye Hanım bunu dile getirmeye çekinir, içten içe Asiye Hanım'ın dünürü olmasını isteyen Emine Hanım da Asiye Hanım'dan bu yönde bir hareket beklerdi.
Asiye Hanım ve Emine Hanım önlerine kattıkları güzel kızları Leyla ve Feride'yi adeta gurur tablosu niyetine kullanıyorlardı. Evlenme çağında oğlu olanlar iki genç kızı baştan aşağıya süzüyor, hangisinin daha güzel bir gelin olacağını düşünüyorlardı. Asiye Hanım ve Emine Hanım ise hallerinden gayet memnun bir şekilde alışverişlerini yapıyor, arada tanıdıkları başka hanımların dedikodularına dalıp mahallenin yeni olaylarını öğreniyorlardı. Hanımların öğrendiğine göre mahalleye genç bir delikanlı taşınmıştı, hem de Emine Hanımların evinin tam karşısındaki iki katlı sarı eve. Hoş geldine gitmek de gerekirdi şimdi, çocuk da bir başınaymış. Ne anası ne atası vardı yanında, en iyisi beyleri göndermek diye düşündü Emine Hanım, fikrini ahiretliğin aktardığında ondan da onay aldı. Fikirlerini akşama beylerine açmaya karar verip, alışverişi bitirdiler. Arnavut taşlı yoldan evlerine döndüler.
Emine Hanım bahçe kapısını açınca mahalledeki bütün kedilerin, bahçelerine doluştuğunu gördü. Siyah beyaz olanlar, turuncu tüylü tekirler, minik gri yavrular... Emine Hanım eline geçirdiği çalı süpürgesini, kahvaltıdan kalan ekmek kırıntılarından ziyafet çeken sevimli kediciklerin popolarına hafif hafif vurarak hepsini bahçeden çıkardı. Eğildiği için ağrıyan belini tutarak doğrulan Emine Hanım'ın gözü karşıdaki sarı eve kaydı. Delikanlı birkaç eşyasını içeri taşıyordu, acıkmıştır diye düşündü. Bahçenin içine girip mavi bahçe kapısını kapatan Emine Hanım, kızı Feride'ye seslendi. Pazardan aldıkları sebze ve meyveleri yerleştiren Feride koşarak annesinin yanına geldi. Annesi gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Güzel kızım karşı eve yeni birisi taşınmış, yorulmuştur şimdi. Sen bir cevizli kek çırpıver de götürelim, sevaptır."
Feride annesinin komşuluk ilişkilerine verdiği önemi bildiğinden, annesinin sözünü ikiletmeyip mutfağın yolunu tuttu.
Medyada Feride. Okuyan olduysa teşekkürler :)