08.08.2001
"Yapma, lütfen yapma." dedi kadın panikle, gözyaşlarını durdurmaya çalışmayı bırakalı birkaç dakika olmuştu. Gözleri hastalıklı bir kırmızıya dönmüş, görüşü hatrı sayılır derecede bulanıklaşmıştı.
Silahı yılların tecrübesi ve alışkanlığıyla tutan eli bir kere bile titrememişti karşısındaki adamın. Pis bir sırıtışla karşısındaki ikiliye baktı, siyah irislerinde acımanın, şefkatin veya iyi olan herhangi bir şeyin kırıntısı dahi yoktu. Parmakları yavaşça tetiğe uzandı.
"Dur, lütfen. İstediğin neyse yapacağız yeter ki yaşamamıza izin ver." diye yalvardı adam karısının elini daha sıkı tutarken. "Lütfen, her şeyi yaparız. Her şeyi."
Pis sırıtışını yüzünden bir saniye bile silmeden konuştu, "Bir söz vardır bilir misin Clyde? Son pişmanlık fayda etmez.". Sırıtışı daha da genişleyerek ruhunun zıttı bir şekilde bembeyaz olan dişlerini ortaya serdi.
Tetiği acımasızca çektiğinde, silaha takacağı hiçbir susturucunun önleyemeyeceği bir ses çıktı: Acı bir çığlık. Bu geride sevdiği insanları bırakan bir kadının, bir annenin çığlığıydı. Kapının önündeki kız çocuğunun büyük yeşil gözleri acıyla kapanırken gözyaşları annesininkilerin yerini doldururcasına akmaya başladı.
06.11.2014
Londra'nın klasik yağmurlu havasının sayılı getirilerinden biri olan yağmurdan sonraki toprak kokusunu derin bir şekilde içine çekti yaşlı adam. Bu kokuyu daha kaç kez böyle içine çekebileceğine dair en ufak bir fikri yoktu, tek bildiği bunu yapabilse bile parmaklıklar arkasında yapacağı gerçeğiydi.
Yıllar boyunca pek çok yasadışı iş yapmıştı, inkar edecek değildi -polisin karşısında olmadığı sürece. Ama daha önce onu ihbar etmeyi bırakın başaracak, ihbar etmeye çalışacak kadar bile uzun yaşayan bir tanık olmamıştı. Bu konuyu her düşündüğünde olduğu gibi yumrukları istemsizce sıkıldı.
Peki kimdi bu haddinden cesur tanık? Nasıl onu gözden kaçırabilmişti? Niye başına kendisi gibi bir belayı alma cesaretini göstermişti? Hangi cürretle?... soruları uzun bir liste oluşturuyordu ama cevaplayabilecek kimse yoktu. Aslında biliyordu, birinin cevabı hepsini beraberinde getirecekti: Kim?
Standarda kıyasla çok daha lüks olan özel hücresinde yankılanan tıklatmayla düşüncelerinden sıyrıldı, "Gelin çocuklar." demesiyle birbirleriyle hemen hemen aynı yaşta olan üç çocuğun içeri girmesi bir oldu. Aynı anda başlarıyla yaşlı adamı selamladılar.
"Rahatın yerinde mi baba?" diye sordu diğerlerinden biraz daha genç görünen çocuk kendini tutamayarak. Normal bir babayı sevindirmesi gereken bu ilgi yaşlı adamın sinirine dokunmuştu, ona doğru onaylayan bir el hareketi yaptı ama konuşmaya tenezzül etmedi.
"Bizi buraya neden çağırdığını söyleyecek misin baba?" diye sordu esmer olanları boğuk bir sesle, birkaç dakikalık sessizlikten bunalmıştı. 'Baba' kelimesini söylerken yüzünün tiksinti, korku ve tereddür karışımı bir ifadeye bürünmesi yaşlı adamın keyifsiz, acı ve kuru bir gülümsemeyle ona baktı.
Çocuk onunla kurduğu göz kontağından rahatsız olarak bakışlarını yere sabitleyince boğazını temizleyip konuşmaya başladı:
"Aslında sizden oldukça basit bir şey isteyeceğim. Beni buraya tıkan alçak yaratığı bulup bana getireceksiniz ama diri olmalı çünkü işini bizzat kendim bitirmeden önce ona soracağım birkaç soru olacak." dedi ve bunun düşüncesiyle bile kendiliğinden yüzünde oluşan tehlikeli sırıtışı silip devam etti. "Anlaşıldı mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Witness
FanfictionBinlerce kanıtlanamamış cinayet, biri hariç. Binlerce hapis cezasından kurtulmuş bir mafya babası, bu sefer hariç. Yıllarca emek verilmiş bir korku krallığı. Üç (?) varis. Ve yalnızca bir tanık.