yedi • rüya

786 93 25
                                    

tüm düşünceler bir karmaşadan ibaretti. öyle karışık hissediyordum ki, kendimi bir o yana bir bu yana savrulurken buluyordum.

"sana yardım etmeme izin verir misin?"

her kelimesi sanki beynime işlenen bir oyundu. oyunu öyle güzel oynuyordu ki, beni alt etmesi ise kaçınılmazdı fakat gözlerim onun her bir zerresini ezbere biliyormuş gibi baştan ayağa süzdüğünde aslında oyundan çok ne kadar ciddi olduğunu da görebiliyordum.

yoongi her zaman öyle bir adam olmuştu ki, beni dize getirebilen tek insandı. benimle birlikte yaşayabileceğini, bana katlanabileceğini düşündüğüm tek insan olmuştu her zaman.

bu ilk başından beri böyleydi.

onu ilk gördüğüm andan beri, onun aslında benim için yaratılmış, kaderim olacak kişi olduğunu her zaman biliyordum.

son zamanlarda yaşadığımız olayları saymayacaksak eğer mükemmel bir uyumu vardı. birbirimizin kaderiydik, bunun başka açıklaması olamazdı.

böyle düşünüyordum.

her zaman böyle düşünmüştüm. ya da kendimi böyle mi kandırmıştım?

"sana yardım etmeme izin verir misin?"

düşünceler öylece havada uçup giderken kasıklarımda hissettiğim ağrıyla tekrar iki büklüm olduğumda hemen önümde duran yoongi sanki bu halime daha fazla katlanamıyormuş gibi bir yüz ifadesine büründü.

kaşları çatıldı önce, bundan nasibini alan alnı ise karıştı, dudakları öyle bir çizgi haline geldi ki... onu ara sıra bu haldeyken gördüğüme emindim.

"jimin bak, biliyorum biz boşandık ama..." duraksadı, önce gözlerini kapadı bir müddet ve geri açtığında ise tam gözlerimin içine bakıyordu. "yapalım işte, yardım edeyim sana. halin kötü, bunu sende biliyorsun, farkındasın. küçük bir yardım ikimizi de farklı yollara sürüklemez. bunu evliyken... her zaman yapıyorduk."

haklı olduğunu biliyordum, o kadar bastırıcı hap kullanmıştım ki şimdi kendimi burada bulmam aslında beklediğim bir şeydi. iş hayatımın yoğunluğu, özel hayatımın yoğunluğu ve öylece tek başıma geçirdiğim ayların bana böyle bir geri dönüş sağlayacağından elbette ki emindim.

"yoongi," ağzımdan sanki geveleyerek çıkan kelimeler ona ulaştı mı bilmiyordum ama bir şekilde beni anlayacağından da emindim.

çünkü o yoongi'ydi. beni her zaman anlardı, onun en çokta bu yönünü seviyordum.

"söyle," parmakları parmaklarıma dolandı, öyle heyecanlı, öyle hevesliydi ki söyleyeceğim şey için... kalbim paramparça oldu. "söyle güzelim."

"belki," derin bir soluk çektim ciğerlerime çünkü içimin artık bir alev topu gibi yandığını hissediyordum, ona ihtiyacım olduğunu gerçekten de en iyi ben biliyordum. "deneyebiliriz, denemeliyiz. denemeden bilemeyiz."

kafasını salladı usul usul. gözlerim her ne kadar kayıyor olsa da onun hareketlerini seçebiliyordum.

öne doğru eğilişini, bana daha çok yaklaşmasını ve ardından ise dudaklarını bir mühürmüş gibi dudaklarıma doğru bastırmasını... öyle hasret doluydum ki... öyle hasret çekiyordum ki ona...

bu sanki uzun bir uykudaymışım da beni uyandırmaya gelen prensin öpücüğüydü.

ona atıldım, ciddi manada üzerine atıldım ve ikimizi de şehevtli bir öpücüğe çekerken ağzımın içinde gevelediğim ve dilimin ucuna gelse de diyemediğim her şeyin acısını onun o yumuşacık dudaklarından çıkardım. dilimi içeriye kaydırdım, tırtıklı tabanında gezdirdim öylece, tuttuğum dilini yaladım, keşif gibiydi ağzının içini turlamak ama bunu bile özlediğimin farkındaydım.

our baby's family : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin