One Shot (Part 2)

107 9 35
                                    

Hange gözlerini açtı, gökyüzünü görüyordu. En son hatırladığı şey kıyafetlerinin yanıyor olduğu ve acı çektiğiydi. Sonra Levi'ın sesini duymuştu... Uçak kalkmış mıydı? Herkesi kurtarmayı başarmış mıydı? Cehennemde miydi? Hayır, gökyüzü çok açık ve maviydi. Ya cennet? Yavaşça uzandığı yerden doğruldu.

"Uçak... Uçak..!" Tek düşündüğü şey yeterince zaman kazandırmayı başarmış olmasıydı. O esnada tanıdık bir ses duydu.

"Kalktı. Hange... Sen görevini yaptın."

Hange kafasını çevirdi, çevirdiği an gözleri doldu. "Erwin..? Herkes..." Tüm ölü yoldaşları tam karşısında, yüzlerinde gururlu bir gülümseme ile ona bakıyordu. Gökyüzüne baktı, ilerlemekte olan uçağı izledi. Başarmıştı. Herkes güvendeydi, kendisi ise "kendini feda etmek" adı altındaki intihar girişimini yerine getirmişti.

O an, bir şeylerin aslında yanlış olduğunu hisseti. Kendini, ölü yoldaşlarının yanında olması gerektiği gibi hissetmiyordu. Olması gereken yer orası değildi. Sonra, kendisinin olduğu yer ile yoldaşlarının bulunduğu yer arasında bir sınır olduğunu fark etti. "Ölmedim mi?

Erwin, sınıra yaklaştı. Diz çöküp Hange'nin hizasına geldi. "Hange, eğer yanımıza gelmek istiyorsan seni büyük bir gururla ağırlayacağız. Ama geri dönmek için hala geç değil. Seçimini yap, fazla zamanının olmadığını da unutma. Komutanlık görevini en layığıyla yerine getirdin, ama bana sorarsan sana hala ihtiyaçları var..."

Hange, tereddüt etti. Geri dönerse, kaçmaya çalıştığı tüm o korkunç sorumluluklarla başa çıkmak zorunda kalacaktı. Ama Erwin haklıydı, özellikle savaşın en kritik anında Keşif Birliğini bırakmazdı. Kendine hatırlattı, "Sorumluluktan kaçarak hiçbir yere varamazsın." Sonra aklına Levi geldi, o an kendisinin çok bencilce davrandığını hisseti. Levi zaten herkesi kaybetmişti, bunu biliyordu. Üstüne kendisi de onu bırakırsa Levi'ın halini düşünemiyordu. Kararını vermişti, kurtulma şansı varken kendini ölüme sürüklemeyecekti, en azından şimdilik.

Ayağa kalktı, kendi ve yoldaşları arasındaki sınırda durdu. "Henüz görevimi tamamlamadım. Hala kurtarılacak bir insanlık var. Söz veriyorum Erwin, insanlığı kurtarmadan yanına gelmeyeceğim." Hange hafifçe gülümsedi. Erwin ve diğerleri, ona gururlu bir ifade ile karşılık verdi. Sağ yumruklarını kalplerine koyarak Hange'ye selam verdiler. Erwin tam tersini yaptı. "Sizi izliyor olacağız, komutan. Hepinizi..."

*

"Uyanıyor! Kaptan nerde!?" Hange, gözlerini yavaşça açarken tanıdık bir ses duydu. "Armin..?" Konuşmaya çalıştı ama sesi çıkmıyordu, boğazında bir yanma hisseti. Armin hemen telaşla onu durdurdu. "Lütfen konuşmaya çalışmayın! Yanıklarınız hala çok ciddi, daha da kötü hale getirmeyin." Sonra Connie'nin sesi geldi, Hange gözlerini tam açamıyordu ama anlaşılan hepsi onun etrafını sarmıştı bile. "Hange-san, nasıl hissediyorsunuz?"

"Aptal, Armin az önce ne dedi?! Komutanı konuşturma!." Jean, Connie'nin sorusuna haykırarak tepki verdi.

"Endişeli olduğum için özür dilerim!" Connie de Jean'a bağırarak karşılık verdi. Gerçekten tartışmıyorlardı, sadece ikisi de yeni olaylardan sonra çok gergindi.

"Ikinizde kesin sesinizi, Hange-san dinlenmeli ve ikinizde ona baş ağrısından başka birşey vermiyorsunuz." Mikasa sessiz bir tonda ama sertçe ikisini de susturdu.

Hange hala bilincini tam olarak kazanamamıştı ancak nerede olduğunu kavrayabilmişti. Uzandığı yerden doğrulmaya çalıştı, kolları ile yerden destek aldı ama hiç gücü kalmamıştı. Kendini zorladıkça başı dönmeye başladı. Armin onu yeniden durdurdu, canını yakmamaya dikkat ederek onu omuzlarından hafifçe yatağa itekledi. "Kalkmaya çalışmayın, her şey yolunda. Onyankopon, Kaptan'ı hava alması için dışarı çıkarmıştı, birazdan burada olurlar. Bizi çok endişelendirdiniz..." Armin'in sesi sanki ağlamak üzereymiş gibi çıkıyordu.

Hange, görünüşü netleşmeye başlayınca etrafı inceledi, o zaman uçakta olmadığını fark etti, hastane odasına benziyordu. Boğazındaki yanma hissi hala geçmemişti ama konuşmak için kendini zorladı. "Ne oldu..?" Sesi boğuk çıkıyordu, yanma hissi artmıştı.

Armin iç çekti, bir süre diğerlerine baktı. Jean konuşmak için öne çıktı. "Kaptan sizi kurtardığında bilincinizi kaybetmiştiniz ve 2 gündür komadasınız. Açıkçası bu kadar erken uyanmanızı beklemiyorduk, ama iyi olduğunuza sevindik, Hange-san." Jean'ın sesindeki mutluluk ve tramva duyulabiliyordu. 2 gün, ha? Ya plan? Eren'e ne olmuştu?

"Eren... Gümbürtü..?" Hange kendini aşırı zorluyordu, ama başka da sorusu yoktu zaten. Sadece gerçeği öğrenmeye ihtiyacı vardı. 2 gün içerisinde neler olup bittiğini merak ediyordu.

Armin, ona verdikleri savaşı ve Eren'i öldürmek zorunda kaldıklarını ayrıntıya girmeden açıkladı. Fazla ayrıntıyla Hange'nin başını daha çok ağrıtmak istemiyordu.

Hange, olanları dinledikten sonra hafifçe iç çekti. Geç kalmıştı. Bu saatten sonra yaşamasının bir anlamı yoktu ki, neden geri dönmüştü? Huzursuz hissetti, aynı zamanda "Keşke Falco'nun uçan devini görseydim" diye düşünmeden edemedi.

O an kapı açıldı, Hange gözlerini kapıya kaldırınca tekerlekli sandalyede içeri giren Levi'ı farketti. Levi içeri girdiği an diğerleri odayı boşalttı ve ikisini yanlız bıraktılar. Levi yatağa yaklaştı, Hange tam görmese de gözlerinin dolduğu hissedebiliyordu.  Konuşmak istiyordu ama yapamıyordu, ikisi de sessizce birbirlerine acı içinde baktılar.

Levi, o anda Hange'ye sarıldı, aşırı temas etmemeye ve canını yakmamaya çalışıyordu ama kendini tutamıyordu. Hange bunu hiç beklemiyordu, karşılık vermek istedi ama kolları çok güçsüzdü. Levi'ın titreyen vücudunu hissediyordu, gözyaşlarını tutmaya çalıştı.

"Bir an gerçekten sözünü tutmadan gideceğini düşündüm, lanet dört göz..." Levi'ın sesi fısıltı gibi çıkıyordu. Hange hafifçe gülümsemeye çalıştı, sadece kafasını iki yana salladı. Bir süre öyle kaldılar.

Levi kollarını Hange'den ayırdı, ona şimdi endişeli bir anlayışla bakıyordu. "Çığlığın hala kulağımda yankılanıyor... Canın çok yandı, değil mi?" Hange hafifçe onayladı, çok bir şey hatırlamıyordu ama canı kesinlikle yanıyordu. Levi devam etti, gözlerinde anlamlı bir parıltı vardı.

"Bir daha asla böyle bir durum yaşamak zorunda kalmayacağız, söz veriyorum... Ve yine söz, en yakın zamanda ormanda yaşayacağız, ikimiz. Sadece beni asla, asla bırakma..."

Hange'nin gözyaşları akmaya başlamıştı, teşekkür etmek istiyordu. Levi'ı kendine doğru çekti, başını omzuna gömdü. Hafif bir fısıltı çıktı ağzından.

"Bırakmayacağım"

***

Nasıldıı? Umarım hosunuza gitmistirr✨  Bazı yerlerin çeliştiğini ve biraz sacmaladıgımın farkındayım ama asıl üzerinde durmak istediğim kısım Hange'nin kurtuluşuydu. Ve durust olmak gerekirse bu kurguyu Hange'nin ölüm sahnesi yayınlandığından beri ruyalarımda görüyordum, yani bir nevi rüyamı hikayelestirmis oldum💕

Bu konuyu hikayeye cevirerek daha duzgun bir sekilde yazdıgım bir kitap yazsam mı yoksa bunun gibi "what if...?" seklinde one shot halinde (levihan agırlıklı) kısa hikayeler yazsam mı emin değilim. Aklınızda olan konular ya da cok istediginiz sahneler varsa yazabilirim ve acıkcası aklıma cok da klasik olmayan bir kurgu gelirse kesinlike bir LeviHan kitabı yazmak istiyorum.

Yazı tarzım cok da uzun hikayeler yazmaya uygun degil ama elimden geleni yapacagım. Begenmeniz dilegiyle




The Needed Rescue | LeviHan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin