You're my my my my my lover...
Dünyadan tamamen uzaklaşmak ve de nefesimizi tutmak istediğimiz o anlarsa kendimizi nereye olduğu bilinmedik bir şekilde yürürken buluruz, bazen oldukça iyi gelen bu vakitler bazen daha da dibe götürür bize. O anlardan birisindeyim şuan, oldukça iyi hissediyorum ancak sorunlarımdan bu şekilde kaçtığım içinde dibe doğru gidiyorum. Uzun paltomu bedenime daha sıkı sardım ve adımlarımı yavaşlattım. Sonbaharın en büyük içtenliği ile bana gülümsediği bu anda içimi derin biz huzur kapladı, bir kaç yaprağın üstüne bastım, kuru dallarını sergileyen ağaçların önünden geçtim ve meydandaki parka ulaştım, gazete okuyan bir adam ve onun yanında huzurla oturup etrafı seyreden bir kadın. Bu yaşlı çift el ele tutuşuyorlar, birlikte çok mutlular. Kendi çapında bir müzisyen geçti önlerinden, duygulu bir melodi çalıyor enstrümanı ile, yaşlı adam kafasını gazeteden kaldırıp eşine baktı ve eşi de ona bakıyordu, uzun uzun gülümsediler birbirlerine. Adam zorlukla doğruldu ve gazetesini banka bıraktı, elini eşine uzattı. Kadın gülümsemesi genişlerken kocasının elini tutarak yanına geldi ve bu romantik saksafon melodisine en güzel şekilde eşlik ettiler danslarıyla, yavaş ve ağır adımlardı hatta onları 20 dakikadır izlemeyen birisi öylece ayakta dikildiklerini düşünürdü ancak şuan mükemmel bir sahnede en iyi dansı yaptıklarına eminim...
Büyük kaba çantamı bankın kenarına bıraktım ve onları izlemeye başladım. Özlem duydum, aşkla çizemediğim tablolarım için özlem duydum. Olur da bir gün aşk beni bulursa onu en güzel renklere boyayacağım.
Sonbahar rüzgarı yaprakları savururken beraberinde taze çekilmiş kahve kokusunu getirdi burnuma, kahve hayatımda öncelik verdiğim nadir şeyler arasındadır -genelde çoğu şeyi öncelikli kılmam- çantamı da alıp billie'lerin kahvecisine gittim. Orada kahveler daima gün içerisinde taze çekilirdi ve paket paket alıp biraz kırsalda olan evimde hızlı bayatlamazdı.
" Hey tatlım, seni ne zamandır görmek istiyordum oldukça özledim. Gel otur yanımıza" bayan petty her zamanki gibi sevecen tavrı ile karşılarken gülümsemeden edemedim. O hep böyledir, bir anne sıcaklığında yaklaşır bana.
"Güzel kokunun beni etkilemesine izin verdim. 3 paket almak istiyorum leo"
"Hemen getiriyorum lou."
Aramız iyiydi hatta biz arkadaştık leo ile. Bayan petty kabarık eteğini toplayarak yanıma oturdu.
"Son zamanlarda seni pek solgun fark ediyorum canım"
"Son zamanlarda fazladan çalışıyorum petty, lütfen benim için endişelenmeyin varlığınız neşemi koruyor."
"Ne de nazik bir hanımefendi, seni çok takdir ediyorum louer"
"Teşekkür ederim, size layık olmak çok hoş"
Ortaya hoş ve sevecen bir kahkaha bıraktı. Bayan petty ile konuşmak güzeldi. O her zaman beni dinler ve iyi hissetmem için sıcak sütlü kahve ikram ederdi, zencefil gibi kokardı ve bu bana annemi hissettirirdi o yüzden bayan petty'i pek severim.
Paket kahvelerimi alıp veda ettim ve oradan ayrıldım. Hoş sohbetin ardından alışverişime devam ettim. Son günlerde bir kaç kitap ismi merak etmiştim bu yüzden kasabanın kütüphanesine doğru yol aldım.
"Merhaba bayan Louer, sizi burada görmek çok hoş"
"Merhaba bay Henry, teşekkür ederim nazikliğiniz için"
Raf raf gezerken merak ettiğim hiçbir kitaba denk gelmemiştim. Hayallerim yıkılırken o tanıdık sesi duydum, ince ve zarif ancak bir o kadar da sert bir ses. Bu kadar zıtlığı taşıyan tek bir karakter var hatıralarımda. Alexandra, o muydu? Sesin geldiği rafa daha çok yaklaştım, zarif açık kahve elbisesi ve sıkıca topuz yapılmış saçlarıyla dimdik duruyor ve elinde tuttuğu kitap hakkında mırıldanıyordu. Raftan uzaklaştım, henüz arkadaş bile değilken gizlice izlemekte neydi öyle? Ne denli utanıyorum anlatamam! Adım sesleri yaklaştı ve ardından tam arkamda bir ses duydum.
"Ah, merhaba bayan Brown. Sizi burada görmek büyük sürpriz!"
"Merhaba, aynı şekilde düşünüyorum. Burada olmanız oldukça hoş bir tesadüf "
"Sizde mi kitap arıyorsunuz? Henüz bende istediğim kitabı bulabilmiş değilim"
Tanrım lütfen bana yardım et, heyecandan titrememek için zor duruyorum!
"Ahh evet, evet bende bulamadım. Oysaki oldukça merak ettiğim isimler vardı"
Sözlerimi ağzımdan heyecanımı yansıtmadan çıkarabildiğim için o kadar minnettarım ki!
"Bu karşılaşmamız çok hoş oldu açıkçası. Belki güzel bir kahve içebiliriz?"
Evet, evet çok iyi olur, kabul et, heyecanlanmadan kabul et!
"Ah çok isterdim ancak henüz yeni bir fincan kahve içtim. Bağışlayın ve sözümü alın lütfen, en kısa sürede telafi edeceğim."
YÜCE TANRIM! LOUER NE YAPIYORSUN SEN!? Neyin var, yalnızca kibarca kabul edeceksin!!!
"Hiç sorun değil, sözünüzü alıyorum. Bana en lezzetli kahveyi ısmarlasanız iyi edersiniz"
Parlak bir gülüş sundu bana.
"Elbetteki, kendinize çok iyi bakın. En kısa sürede görüşelim"
"Görüşelim"
Yavaş adımlarla kütüphaneden çıktım. Bir an için bekledim ve çantamı sıkı sıkı tutarak eve koşmaya başladım. Neyim var benim böyle!? Uzun zamandır beni heyecanlandıran hiçbir kadın olmamışken Aleksandra neden böyle hissettiriyor? Utançtan kendimi gizlemek istiyorum. Kahvelerimi dolabıma yerleştirdim ve banyoya adımladım. Koyu kahve kumaş pantolumdan ve siyah gömleğimden kurtularak hafiflettim bedenimi. Çok iyi geliyor... Suyun altında derim buruşana kadar öylece dikilmek çok iyi geliyor. Belki de suyun gücü aynı zamanda zihnimi de temizliyor.
Su artık soğuk akmaya başlayana kadar orada dikildim, bedenimi kuruladım ve üzerimi giyindim. Saçlarımı kurulamayı sevmem, ıslak saçlar öylece kurumaya başladığında daha canlı hissediyorum. Hiçbir şey yapmadan yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatmadım, odamdaki en büyük pencerenin yanındaydı yatağım.
Ne ara uykuya daldığımı fark etmedim ancak gözlerimi açtığımda hala uyuyor olmayı ve kötü bir kabus görmüş olmayı diledim.
"Sevgili kardeşim Louer,
Bu üzücü haberi vermek beni içten içe öldürüyor..."