Bölüm 1 Ruhun Ölümü.

3 1 0
                                    

Konuşmuyor,
Anlatmıyor diye
Hissetmiyor sanmayın.
Kimisi içine atar çığlıklarını
Cemal Süreya

🔗

Korkular ve zaaflar, insanın sonunu getirir.

Çığlıklar susmuyordu. Sesler durmuyordu. İki eli de kulaklarında, öylece duruyordu odasının en uç köşesinde erkek çocuğu.

Bekliyordu. Ömer'in -baba- gelip onu odasından almasını, saatlerce dövmesini, azarlamasını ve hak etmediği şiddetleri, işkenceleri üzerinde uygulamasını bekliyordu.

Çok geçmeden odasının kapısı açıldı. Kapı, sert darbe yüzünden duvara çarparken, odadan annenin gülme seslerini duyuyordu.

Ömer, sert bir şekilde geldi yanına. Adımlarında bile siniri belli ediyordu kendini. Kollarını sıkıca tuttu küçük çocuğun. Adamın parmak boğumları beyazlarken, çocuğun sıkılan kolundan dolayı dudaklarından inleme kaçtı.

Kaçışı yoktu. Hakaret edilecek, şiddet görecek, günün sonunda iyi adam rolüne dönecekti. Dışardan bakılınca varlıklı, güzel, huzurlu bir aile tablosu görünse bile; içerisinde her akşam gözyaşı, çığlık, kan ve ölüm vardı. Her gün, bu evde yalnızca bir kişinin ruhu ölüyordu. Her gün, yalnızca bir çocuğun çocukluğu ölüyordu.

Arsen... Adının anlamı kurtuluştu. Adının anlamı özgürlüktü. Ama Arsen ne kurtuluş olabiliyordu ne de özgürlük.

Bir abisi ve bir de kız kardeşi vardı; Berkin ile Kübra. Üç çocuktan ortanca olanıydı Arsen. Üç çocuktan ruhunun ve çocukluğunun öldürüleniydi Arsen.

Ömer sürükleyerek çıkarttı odasından. Büyük, geniş bir evleri vardı. İki katlı bir evdi. Merdivenlerden aşağı inerken ayakları birbirine dolandı küçük çocuğun. Dengesini kaybederken, yüzünü çarpmasını engelleyen tek şey Ömer'in onu sürüklemesiydi.

Dizleri merdivenin basamaklarına çarpıyor, yeni yaralar açıyordu; daha açılan yaralar kapanmamıştı bile. Artık ağlamıyor, ses çıkartmıyor, yalnızca gelecek olanı bekliyordu. Babanın ne yapacağını kestiremiyordu.

Alt kata indiklerinde, Ömer'in onu yere savurması ile ellerini yere bastırdı. Kafasını kaldırıp kirpiklerinin arasından babanın yüzüne baktı. Çatık kaşları her zamanki gibiydi. Gözlerinde büyük bir nefret vardı. Arsen'in hiçbir zaman nedenini bilmediği bir nefret.

Özellikle ikinci oğluna nefret besliyordu. Kızına aşkla yaklaşıyor, büyük oğlunu nadiren azarlamakla yetiniyordu. Ancak konu ortanca çocuğa, Arsen'e gelince; durduk yere dayaklar, geçersiz sebepler, anlaşılmaz hakaretler, türlü işkenceler kendini belli ediyordu.

Arsen, babanın gözlerine bakınca gördüğü en büyük şey; nefretti. Saf ve büyük bir nefret.

Ömer'in elleri kemerine gitti. Sertçe kilidini açıp belinden çıkarttı. İki ucunu birleştirdiğinde, gözünde minicik bir acıma duygusu bile olmadan oğlunun sırtına sert bir darbe indirdi. Sırtına gelen acıyla gözleri doldu ufak Arsen'in. Dudakları titredi.

Durmadı Ömer. Art arda sert darbeleri bedenine geçirdi küçük çocuğunun. Sırtı kemer izleriyle doluydu. Belalar okuyor, onun neden doğduğunu soruyordu. Oysa doğmak isteyen Arsen değildi. Ona sorulsaydı ölmeyi, hiç doğmamayı, yok olmayı dilerdi. Doğmuştu; hiçti, kimsesizdi. Baba saf bir nefret beslerdi oğluna. Anne haline üzülürdü ama umursamazdı. Kız kardeşinin haberi bile olmazdı olaylardan, baba hiçbir zaman kızının önünde kötü bir görünüm sergilememişti. Abisi bilirdi. Babayı birkaç kez sakinleştirmişti, fakat yediği dayaklara, çektiği işkencelere engel olamamıştı. Ama hâlâ çabalıyordu.

İçindeki ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin