Part I

369 16 4
                                    

   Beş yıl. Her şeyi geride bırakıp, hayatında tanıdığı herkesi; ona dert olmuş, ona derman olmuş, onda yaralar açmış herkesi ve o yaraları kapatabilmiş tek kişiyi geride bırakıp İstanbul'u terk edeli beş koca sene geçmişti. İlk başta gitmeyi pek de istemiş değildi. Bırakamamıştı. Belki, belki bir gün döner diye. Ama gitmek zorundaydı bu şehirde kalmak Suna için dayanılamaz bir şeydi artık. Hayatındaki en kötü günlerini de bu şehirde yaşamıştı, en güzel günlerini de. Nereye gidecekti? Ne yapacaktı? Hiçbir fikri yoktu. Ama gidecekti. Zaten istese bile kalamazdı artık. Sonuçta, yakında karnı büyümeye başlayacaktı. Sonuçta yakında çevresindekiler anlayacaktı. Sonuçta yakında bebeğini kucağına alacaktı. Ve o bebeği burada büyütmek istemiyordu. Bu insanların içinde, bu korkunçlukta. Yaşadığı çocukluğu kendi çocuğuna da yaşatamaz, böyle bir evde onu büyütemezdi. Korhanlarınsa bu bebekten haberi bile olmamalıydı. Çünkü biliyordu, elinden almaya çalışırlardı bebeğini. Bu hayatta her şeyiyle Suna'ya ait olan tek şeyi çalmaya çalışırlardı. O yalıya geri dönemezdi, adım atamazdı. Ne kendisi ne de bebeği. Üstelik Korhanların bilmesi demek Kaya'nın da bilmesi demekti. Suna o kararı vermişti bir kere, Kaya hiçbir şeyi bilmeyecekti. Ama doğru bir karar mıydı bu? Böyle bir şeye hakkı var mıydı? Bir çocuğu babasız büyütmeye, bir babayı çocuğundan bihaber yaşatmaya... Bunu yapmaya hakkı var mıydı gerçekten? Var, diye düşünmüştü Suna. Neden olmasın, benim bebeğim. Ama sonra haksız olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Kaya'nın gidişinden birkaç hafta sonraydı. Bunu ona yapamam diye düşündü. Bilmek hakkı. Aradı. Açan olmadı. Uzun uzun çaldı telefon, açan olmadı. Kapadı telefonu. Kaybetmişti hakkını Kaya. Birkaç gün sonra tekrar aradı. Yine açan olmadı. Birkaç gün sonra tekrar ve tekrar ve tekrar! Ne aramasına cevap alabiliyor ne de bir geri dönüş... Sonra başka bir gün mesaj atmaya karar verdi. Ben her şeyi söylerim, gerisini kendi bilir dedi. Yaptı da. Uzun bir mesaj yazdı. Anlattı her şeyi. Bebeğin kaç haftalık olduğunu yazdı. Henüz cinsiyetini bilmediğini yazdı. Bunları bilmeye hakkı olduğunu düşündüğünü yazdı. Mesajına da geri dönen olmadı. Ve böylece bu koca dünyada yalnız olduğunun bir kez daha ayırdına vardı. Fakat bu defa bir farklılık vardı. Bu defa tamamıyla yalnız değildi. Bu defa içinde büyümekte olan küçücük bir yaşam vardı. Hayatında ilk defa Suna'ya ait olan, Suna'nın olacak olan.

Böylece yavaş yavaş buradaki hayatını bitirmek için gerekli olan hamleleri yapmaya başladı. Korhanların eski gelini olmanın avantajlı bir yanı vardı. Boşanırken ona bir miktar para hibe edilmişti. Torunlarının hayatından çıkıp gitmenin karşılığında verilen bir sadaka. İlk başta istememişti o parayı, kuruşuna bile dokunmamıştı ama sonra bu hayattan tek kurtuluş yolunun o para olduğunun farkına varınca ister istemez kullanmak zorunda kalmıştı. Sonra yavaş yavaş, her geçen gün yavaş yavaş, ta ki bir gün ansızın çekip gidebileceği ana gelene dek yeni hayatının parçalarını birleştirmişti.

Bir gün ailesine küçük bir mektup yazmış, olan biteni anlatmış, bu şehirde daha fazla kalamayacağını, hayatına yeni baştan başlaması gerektiğini söylemişti. Ama küçük bir ayrıntıdan bilerek hiç bahsetmemişti. Hamile olduğundan. Bunu kimsenin bilmesini istemiyordu. Babasının nasıl bir tepki verebileceğini tahmin dahi edemiyordu. Özellikle de Korhanların kulağına gitmesinden korkuyordu bu durumun.

Böylece her şeyini alıp gitmişti işte. Gittikten birkaç ay sonra öğrenmişti Kazım Şanlı'nın Suna'yı hayatından tamamen silmiş olduğunu. Suna gitti gideli Şanlıların evinde o ismin söylenmesi yasaklanmıştı. Öyle demişti Seyran bir gün kendisine telefonda konuşurken. Çok yalvarmıştı kız kardeşi nereye gittiğini öğrenebilmek için. En azından izin ver yanına geleyim, iyi olduğunu bileyim demişti. Reddetmişti Suna. Yapamazdı çünkü, kimseyi göremezdi. Kimseyi görmek istemiyordu. Kendi kendine başarmalıydı. Bunu borçluydu. Kendine ve bebeğine.

BütünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin