Komşu Kadın

45 4 7
                                    

Sokağın kendine has gürültüsünü, acı bir çığlık kesti. Koşuşturma, fren sesleri, bağırış çağırış, çocukların ağlamaları ve bütün bunlara eklenen siren sesi.

Oysa her şey çok normaldi...

Caddenin iki tarafı apartmanlarla çevrili, kapı önleri geniş ve ara ara basamaklı yükseltileri olan İstanbul'un kadim semtlerinden biri. Güneş bulabildiği aralıklardan sokaktakilerin gözünü kamaştırıyor. İki bina arası denizin maviliğini görenler, güzel bir yerde oturduklarına kani gelecek kadar iyi niyetliler. Arabalar cadde kenarında sağlı sollu park etmiş, geçip giden taşıtlarsa dik yokuşta vites küçültüyorlar, sokaktakilerin seslerine motor seside ekleyerek.

Apartman önü; yere serilmiş ince bir kilim, üzerinde plastik çay takımı,  başka bir çocuğun olduğu belli, oyuncak bebek arabası, dikiş dikmeyi öğrenen küçük kızların bebeklerine yaptıkları minik yatak ve yastıklar...
Çemberi tamamlayan kızlı erkekli muhtelif yaşlarda çocuklar, evcilik oynuyorlar. Kızlar anne, erkekler baba olurken en küçükleri elbette onların çocukları olmaya mahkum kanıksanmış bir görüntünün sahneye konulan performansı.

Komşu kadınlar ellerinde çekirdekler,altlarında kendi diktikleri mindelerle apartman önündeler.Derin bir sohbet içindeler...

"Bizimki akşam yine geç geldi. Nerdeymiş, sordum?Söylemedi. Biliyorum; nerde olacak, elbette kahvede. Yine kağıt oynadı. Cebindekileri kaptırmıştır yine. Bağırdım çağırdım ama nafile."

" Ağlama Esma abla, üzme kendini. Bırakır inşallah. Bir hoca varmış okuyunca, dertlere deva oluyormuş. Ona gidelim istersen."

Dertleri bitmeyen kadınlar, dedikodu kazanı sohbetler, kah gülme, kah ağlama, araya sıkışan bir iki yüz kızartan kelime derken sohbetler iyice koyulaşır bu kapı önlerinde. Gelen geçen selam verir oturanlara. Onlarla da bir kaç kelime ile hasbihal edilir tabi. Mahalle zenginleri binalara girip çıkarken küçümseyerek bakar çocuklara ve annelerine. Ağız ucu ile bir merhabayı bile fazla görürler, çoğu zaman...
Ancak işleri olduğunda konuşacak takımdandır onlar. Çocuklarını da sokağa çıkarmazlarki seviyesi düşük gördükleri veletlerle oynamasınlar, nadide evlatları. Temiz gördüklerinden bir ikisini seçip, onlarıda evlerine çağırıp oynatırlar ki yavrucaklarının canı sıkılmasın. Mahalle dediğimiz de bu değil midir zaten?

Peki dost görünen komşu, düşman olur mu insana...

Sahne tamam sıra oyunun en heyecanlı kısmına geldi. Kahramanların maskelerini indirip gerçek yüzlerini gösterdiği âna.

Fren sesi...
Küçük ama zehir gibi zihinlerinde, çocukların yaptıklarını kestiremeyeceğiz bilinmezlikle, oyunlarını bırakmalarının vardır bir nedeni değil mi? Yakalamaca oynamaya karar verdikleri, duyulan acı fren ve korktucu bir çarpma sesiyle  anlaşılıyor...

Kadınlar "Ne oluyor," diye telaşlandılar. Çocuklar nerede?Şişman kadın, istifini hiç bozmuyor, yerini iyice sağlamlaştırıyor. Diğer anne fırlıyor caddeye "Kızım" diyerek. Anlıyor ki birine araba çarptı. Başını kaldırıyor ki yavrusu karşı kaldırımda ağlıyor. Bir çırpıda yanına varıp elini tutuyor.

Beraber arabanın, bacağının üzerinden geçtiği oğlana bakıyorlar. Şoför elleri başında iniyor araçtan.
" Arabaların arasından aniden önüme atladı; duramadım."

Şişman kadın yerinden kalkmıyor, sonuçta kendi oğlu değil ezilen.

"Esma abla, Levent!" diye sesleniyor biri. Zorlukla kalkıyor yerinden, sallana sallana koşuyor ve oğlunu o halde görünce koca cüssesiyle çöküyor yere. Ağıtlar yakıyor "Oğlum, oğlum"diyerek ...

Anne ile kızı komşularına bakıp, kalıyorlar. Ateş neden düştüğü yeri yakar ki...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 06, 2024 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Komşu KadınWhere stories live. Discover now