GİRİŞ

1 0 0
                                    

23 Haziran 2022
Yokohoma / Japonya

Sadece zayıf kişiler kaldıramadıkları acılarını hayatlarını sonlandırarak kapatmaya çalışır demişlerdi.

Yalnızca on sekiz yaşında bir kızın kaldıramayacağı bir derdi olamaz, ergenliğindendir demişlerdi.

Sadece ilgi çekmek istiyor, yaşadıklarını hakkediyor demişlerdi.

İnsanlar susmayacaktı, onlar sussa bile acımasız sözleri zihnimde yankılanacaktı.

Kaçış yolum yoktu.

Polisler Yokohoma sokaklarındaki her simada beni ararken yaz yağmurundan saklanırmış gibi altına sığındığım şemsiyem beni gizliyordu.

Oysa ne çok severdim bu yağmurun altında ıslanmayı.

Etrafımdaki tüm insanlar benden konuşuyordu. Kimi biraz daha yumuşak olsa da çoğu acımasız yorumlardı.

"フィアンマという女の子の名前を聞いたことがありますか?"

(Fiamma denilen şu kızı duydun mu?)

"私は耳が聞こえないだろうか!警察は1年間彼を見つけることができませんでした、それはひどくありませんか?"

(Duymaz olur muyum! Polis bir yıldır onu bulmayı beceremedi, ne korkunç değil mi?)

Yanımdan geçen iki liseli kız sanki normal bir konudan bahsedercesine kıkırdayarak benden bahsediyorlardı.

Yaşlı amcaların konuşmalarıysa kat ve kat daha fazla kırıcıydı.

Daha rahat bir nefes alamadan dediğim gibi kırklı yaşlarında bir amca karısıyla konuşurken hışımla yanımdan geçti.

"ああ、もし彼らが私にフィアンマというガキをくれたら...役に立たない警官は何のためにあるんだ?彼らはまだそれさえ見つけていません!"

(Ah şu Fiamma denilen veleti bir elime verseler... İşe yaramaz polisler ne boka yarıyor? Daha onu bulamadılar bile!)

Bir de şu yeni nesil, kıyı köşede sigara içerek kendini havalı sanan ergen oğlanlar vardı tabii...

"彼がこのように盲目になったことを、彼らが彼に何を与えたのか、誰が知っているだろうか?彼らはその溶岩に良い拷問を与えたに違いありません..."

(Kim bilir ona neler yaşattılar da böyle gözü karardı? O lavuğa iyi bir işkence çektirmiş olmalılar...)

Şemsiyeyi tutan elim sıkılaşırken diğer elim ise istemsizce kalbime gitti, üzerimdeki bol tişörtün üzerinden göğsümü sıkarak resmen normal bir boyuta getirmiştim.

Bana istediklerini diyebilirlerdi ama "ona" en küçük bir hakaret edilmesi canımı yakıyordu.

Devlet kanalının haber ajansına yalnızca birkaç metre yolum kalmışken boynumda asılı duran kolyedeki resmimize baktım.

Onun turuncu, uzun saçları beni kollarının altına aldığından yüzüme dökülmüştü. O kameraya dil çıkarıp benim yanaklarımı sıkarken ben de sımsıcak gülümsüyordum.

Benim güzel sevgilim toprağın altına girmişti ve doğduğu vatanın yöneticileri onu ve beni bir terörist olarak görmüş, onun adının böyle pis lakaplarla anılmasına sebep olmuştu.

Yaşlı gözlerimden birkaç damlanın akmasına izin verip kolyemin üzerine küçük bir öpücük kondurdum.

"Üzgünüm sevgilim, ben daha fazla sensiz yapamıyorum..."

Karşımda duran yüksek bina devletin haber ajansına aitti. Ön kapıdan elimi kolumu sallaya sallaya giremeyeceğim için yangın merdivenlerini kullanarak binanın en tepesine tırmandım.

Saat 18.52.

Akşam haberleri saat 19.00'da başlıyor ve haberler başlamadan yaklaşık üç dakika önce binanın çevresinde dönen dronelar şehri ve son olarak da haber ajansının en üst katındaki antenleri ve tabelaları çekiyordu.

Şemsiyemi son dakikaya gelene kadar yere bırakmadım, zira saatime su değseydi eğer doğru zamanlamayı kuramazdım. Ne telefonum ne de diğer hiçbir eşyam yanımda değildi.

Dronelar çekime başlamadan önceki son dakikaya girdiğimizde sarı şemsiyemi bir kenara bırakıp haber ajansının çatı katında, tam da köşeye oturarak bacaklarımı aşağı sarkıttım.

Üzerimde Yokohoma'nın beni tanıdığı bol tişörtlerimden ve kısa tayt şortlarımdan bir çift vardı. Şehri gezen yağmur benim de saçlarımı ıslatıp buklelerimi ortaya çıkarırken sabırla droneları bekledim.

Saat 18.57.

Dronelar tam da planladığım üzere şehrin manzarasını kayda aldıktan sonra son kez ajansın çatı katına döndü. Fakat normalde üç saniye sürmesi gereken çekim kameralara takılan görüntüm ve ajanstan yayılan çığlıklarla çok daha uzun bir süreye evrildi.

Konuşulan her şeyi anlamama rağmen pek iyi konuşamadığımdan dolayı kameralara İngilizce konuşmaya başladım.

"Miss me, Japan?"

Artık çığlıklar yalnızca ajanstan değil, aynı zamanda sokaklardan da yükselirken polislerin yolda olduğunu ve her şeyi sonlandırmak için yalnızca birkaç dakika olduğunu biliyordum.

Başımı hafifçe sağa yatırıp aynı o gün yaptığım gibi drone'a elimi açıp kapayarak yaklaşmasını istedim.

"I'm here to say goodbye to y'all. To prove you that even the strongest one can chose to end all of this suffer by saying their last goodbye."

Sözlerimi bitirir bitirmez ayağa kalkıp bir an bile tereddüt etmeden, aşağı bile bakmadan kollarımı iki yana açıp gözlerimi kapattım ve kendimi aşağı bıraktım.

Binanın yüksekliğinden dolayı düşüşümün uzun süreceğini tahmin edebiliyordum fakat hesaplarımdan da uzun süren düşüşün nedenini anlamak için gözlerimi hafifçe araladığımda tüm Yokohoma halkının binanın altında birleşmiş, oldukça büyük bir örtüyle benim düşüşümü hafifleştirmek için uğraşıyor olduklarını gördüm.

Kendimi mavi örtünün tam ortasında bulduğumda insanların aceleyle örtüyü olduğum yere doğru topladığını ve ambulans görevlilerine yerimi göstermeye çalıştıklarını gördüm.

Hala olayın şokundayken sabah hakkımda konuşan amcanın dahil ambulansa yardım ettiğini görmek son kalan gücümü de yitirmeme ve hıçkıra hıçkıra ağlamama neden oldu.

Ambulans görevlileri beni sedyeye yatırırken etrafımdaki herkes ellerimden tutup bana endişeyle teselli veriyorlardı.

Sedyenin üzerindeyken bakabildiğim tek yer olan gökyüzüne baktığımda kalabalığın hemen üzerinde yağmur damlalarını akıtan bulutu görmek hıçkırıklarımın büyümesine neden oldu.

Kedi kulaklı bir bulut.

O bulut benim yüreğimi ısıtmaya yeterliydi.

...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 12 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bulletproof LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin