Asael.
Bu Asael.
O, kendi olduğu kişiden korkuyor.
Harrisonların soyunu devam ettirecek tek kişi olmasından.
Tüm bu insanlardan, doğumundan ölümüne kadar her zaman bir şeylere bir şekilde sahip olan insanlardan.
Bu insanlar Asael'i korkutuyor.
Olmak istemediği bir kişi olmaya zorlanmak onu yoruyor.
Her konuda birilerine yardım etmek zorunda olmasından, katı kurallara tabi tutulmasından.Sıkıldım...
"Asael Harrison!"
Kulakları kanatacak kadar yüksek sesle çalan zil sesine karşılık kimya profesörüm ismimi çağırdığında endişeyle sıradan kafamı kaldırdım. Diğerleri gibi çantamı toplamaya başladığımda hareketlerim onun yeniden seslenişi ile yavaşladı.
"Sen biraz kal."
Tüm öğrenciler hızlı sınıfı terk ederken yerimden kalkıp çantamı omzuma taktım. Profesör Stewart, sakin bir ses tonu ile boğazını temizlerken gözlüklerini çıkarıp masaya koydu. Bir yandan elinde sınav kağıtlarımızı tutuyordu. Masanın önünde dururken gözümün önüne ittirdiği kağıtlar gerilmeme neden oldu.
"Daha önce hiç C almamıştın. Neler oluyor?"
Haklısınız. Neler oluyor? Ben de bunu sürekli kendime soruyorum ama hayatımda neler olup bittiğini bir bilseydiniz...
"Hiçbir fikrim yok ancak bu benim yazım değil. Bu sınavdan yüksek alacağıma çok emindim."
Profesör kendi kendine bir şeyler mırıldandıktan sonra kendinden emin bir şekilde gülümsedi.
"İlgileneceğim ve gerekeni yapacağız, sen yine de dersi dinle bu aralar sürekli dalıp gidiyorsun. Sıkıldım demen de gözümden kaçmadı."
Dışımdan söylemediğime adım kadar emindim. Tepeden tırnağa yükselen utanç sıcaklığı sebebi ile elim yanaklarıma gitti. Hocamdan izin isteyerek yanından ayrıldığımda koridor boyunca yüzümü bu şekilde kimse görmesin diye başım eğik tuvalete hızlı hızlı yürüdüm.
Tanrım, hangi yetişkin bu derece kızarır ki?
Yetişkin demişken bu derece dram yaptığıma da inanamıyorum, ailemdeki herkes tarafından böyle görülmekten yalnızca dilime değil üzerime yuva yapmış.
Gömleğimin düğmelerini açıp yüzüme ve boynuma su çarptığımda bir nebze iyi gelmişti. Aynadaki bakışlarım arkamda toplaşan serseri grubuna kaydığında neden öylece arkamda dikilip beklediklerini anlamam uzun sürmedi. Elbette içlerinden biri sınav kağıdımla adını değiştirmişti. Ancak bunların hiç biri benim sınıfımda ders gördüğüm insanlar değillerdi. Yeterince zeki olmadıkları da ortada ki hiç birini tanımıyorum.
Yerimde doğrulup onlara döndüğümde saçma sırıtışları büyümüştü. Babam yüzünden birini dövemeyecek olmak...
Yoksa Harrison itibarımız ne olur değil mi? Çok değerli oğlunu kıdemli profesörlerle dolu bir okula göndermek ama ne yazık ki bu serseriler içinden örnek öğrenci olmasını istemek, ikisi çok ters baba.
"Derdiniz anlaşıldı, hanginizin sınav kağıdıma dokunduğunu söyleyin ben de size dokunmayayım."
Üçlü grup etrafımda daire oluşturduğunda tüm bu yaşanacak olanların babama gitmemesini umdum.
Ancak sadece umdum.
İçlerindeki yeşil kafalı çocuk kravatını yumruğuna bağladığında gerçekten belalı göründüğünü falan düşünüyordu heralde.
"Hayatında kimseyi dövmemişsindir bile, temiz aile çocuğu. Zengin ve çok mutlu huzurlu bir yaşam sürüyor. Tüm bunlar bittiğinde babasının servetine oturacak."
Ne hikaye ama. En azından senaryo oluşturmaya kafaları çalışıyor.
"Ben olsam biraz daha kitap okurdum."
Kafa tutup bana diklenen çocuk yüzümün dibine girip gülümsediğinde üzerime sinebilecek olmasından korktuğum sigara kokusu her yeri kapladı. Sadece dışı değil içi de küf tutmuştu. Yakasından tutup geri ittirdiğimde sırtı tuvalet kabinlerine çarptı. Sertçe ağzından çıkan iniltiden sonra kızmışa benziyordu. Arkadaşları ona yöneldikten sonra ilk hamleyi ben yaptığım için salak hissettim. Kimseyi dövmeye niyetim yoktu ancak iş işten geçmişti ve bu korkaklar beni ispiyonlardı.
Güya en yetkili olan kapaklandığı yerden doğrulduğunda ileri atılarak üzerime saldırdı. Eğilerek hareketinden kaçındığımda yumruğu aynaya girip paramparça olmuştu. Her yere sıçrayan cam parçalarından biri yanağımı ve kollarımı kestiğinde ince bir bir ağrı hissettim. Kucağımdaki çantayı kaptığım gibi tuvaletten çıktığımdan arkamdan gelen bağırışlar da herkesin dikkatini üzerimize toplamıştı. İlk kez herkese bu şekilde gözüküyordum, kolumdan akan kan gömleğime bulaşıp avuçlarıma akıyordu.
Hızlı bir şekilde koridor boyu koşmaya devam ederken dağılan üstümü başımı ilk kez önemsememek iyi hissettirmişti.
Aslında bu bir sevinçti, Asael ilk kez birinin ne düşüneceğini düşünmeden hareket etmişti.
Koridorda sesler ve nabızlar yükselirken arkamdan koşturan üçlü bir anda durmuştu. Onlara bakarak koştuğum için önümdeki bedene çarpmamla beraber yere yuvarlandık. Kim olduğunu göremeden bir kız olabileceğini düşündüğüm için elimi kafasının altına koymuştum ama hayır bir kız değildi. Nefes nefese üzerinde durduğum çocuk mavinin buza yakın grilerini üzerime dikmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir eli göğüsümün üzerinde, dur der gibi dokunuyordu. Arkamdaki çocukları da durduran oydu.
"Ee daha bakışmaya devam etmeyi mi düşünüyorsun koca oğlan?"
Silkelenip üzerinden kalktığımda yardımım olmadan toparlanıp üzerini düzeltti. Yere düşen şapkasını da kızıl uzun, bir kısmı örgülü saçlarına geçirdiğinde dönüp koridor kalabalığına güldü.
"Gösteri bitti hanımlar beyler işinize."
Eli ile birini kovar gibi yaptığı hareketlerden sonra herkes dağılarak bize bakmaya dahi cürret etmedi. Tuvalette bana saldıran çocuklara da kafası ile işaret verdikten sonra onlarında ortadan kaybolmasını sağlamıştı. Bakışları beni yeniden bulduğunda güldü.
"Yeni imajın pek fena değil."
Dağınık ifamden bahsettiğini anlamak zor değildi.
"Takip et beni."
Özür dilememe bile fırsat vermeden emirler yağdırmaya başlamasının yanı sıra ne bokuma gidiyorduk? Üstelik o çocukları neden durdurmuştu?
Omuz çantamı üzerime takarken babama yapacağım açıklamaları ve yiyeceğim cezaları merak ediyordum. Yine dalıp gittiğim süre boyunca bizi okulun arkasına gizli bir alana getirmişti.
"Niye buradayız?"
Sonunda nefesimi düzenlere soktuğumda o karşımdaki paslanmış elektrik kutusunun üzerine doğru uzandı. Ona oldukça bol gelen pantolonunun ceplerinden çıkardığı sigara ve çakmağı elinde tutarak kolunu boşluğa uzattı.
"Yaklaş, yemiyorum."
Yavaş adımlarla ona yaklaştığımda hala neden burada olduğumuzu ve benimle ne işi olduğunu anlamakta zorlanıyordum. Onu ilk kez görmüyordum ama daha önce tanıştığımız ve karşılaştığımız olmamıştı.
Elektirik kutusunun dibine geldiğimde yan dönerek bir kolunun altında kafasını koydu.
"Sigaramı yak, koca oğlan."
"Bana şöyle hitap etmeyi kes, ayrıca neden sigaranı yakacakmışım?"
Yerinde oturur pozisyona geldiğinde bacaklarının arasında kaldım ve bu onun hoşuna gitmişe benziyordu.
"Kimsin lan sen?"
Cebindeki renkli tokalardan çıkartıp örgülerine takmaya başladı ve bir yandan sigarasını içiyordu.
"Asıl sana sormalı sen kimsin?"
Gözlerimi devirerek elektrik kutusunun ucuna oturup sırtımı yasladığımda o yukarda oturuyordu.
"Boku yemiş biriyim."
O an aklıma başka bir şey gelmedi ve öylesine söylediğim bir şeydi. Kafamı kaldırma tenezzülünde bile bulunmadığımda elektrik kutusunun üzerinden zıplayarak yanıma diz çöktü. Renkli hırkası omuzlarından düşmek üzereydi ve bu kadar zayıf olması dikkatimi çekmişti.
Sadece küçüktü.. Çok küçük.
İzin almadan kesilen ve kan içinde kalan gömleğimi kendine çektiğinde homurdanıp kolumu geri çekmek istedim. O ise elimi kucağına koyup diğer cebinden çıkarttığı yara bantlarını yaraların üzerine yapıştırdı.
"Bana bir torbacı lazım koca oğlan."
Hala dudağında sigara ile yarım yamalak konuşuyordu ve anlamıyordum. Elimde sigarayı dudaklarından aldığımda gülümsedi.
"Bir narkotiğe göre fazla güzel dişlerin var."
Bu daha çok gülümsemesine sebep olurken dediğini tekrarlardı.
"Benim torbacım ol."
"Boktan işlerine beni bulaştırma, serseri."
Gözlerini devirip sigarasını elimden aldığında ayağa kalkıp bana küçümseyici bir bakış attı.
"Bu arada kimya sınav kağıdı için teşekkürler."
Dilini dişlerinin üzerinde gezdirerek gülümsediğinde göz kırptı.
"Yukarıdan bile harika gözüküyorsun."
Eğilerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
"Ama ben altta olmayı tercih ederim."
Ellerini tutup üzerimden çektiğimde kafamı yana çevirerek ayaklandım.
"Sınav kağıdım kurula verildi senden haberi olacaklardır."
Kızıl kafa arkasını dönmeden önce tekrar yanıma geldi ama boyu oldukça kısaydı. Parmak uçlarında yükselerek yanağımdaki çiziği öptüğünde elimin tersiyle sildim.
"Ne yapıyorsun be?"
"Bu yarabandından daha hızlı iyileştirir, güzel bir yüzün var Harrison."
Arkasını dönmeden önce donuk bakışlarının aksine yine gülümsedi.
"Torbacın olmayacağım, kaybol velet."
Omuzlarını silkerek onu çağıran kızın yanına adımlarken kolumdaki yara bantlarına baktım.
Lolipop resimli yara bandı mı?