''Şunun suratına baksana''
''Iyy iğrenç!''
''Estetik olsana, çirkin!''
Ben Asral Bulut. Sıradan bir kolejde sıradan bir lise öğrencisiyim. Bunları söyleyenler ise biricik sınıf arkadaşlarım. Beni çok sevdikleri, cümlelerinden belli oluyor, değil mi?
Bu işler en başından beri aynı. Anaokuluna başladığımda, başlamıştı zorbalıklar. ''Kilolu, obez, şişko...'' diyerek mahvetmişlerdi beni. Uzun zaman yemeden içmeden kesilmiştim. İlkokula geçtiğimde işler çok da değişmemişti. Zayıflamıştım fakat bu kez de yüzümde çıkmaya başlayan tüylerle dalga geçmeye başlamışlardı. Ortaokulda kemerli burnum söz konusu oldu. Derken liseye geçtiğimde iyice içime kapanmıştım. şuan son sınıftaydım fakat hiçbir şekilde insanlarla konuşmuyordum.
Güzellik algılarına uymadığımı biliyordum. Fakat bu olayın sessizliğimle birleşmesi sonucu zorbalıkları git gide daha kötü hale geliyordu. Kimseyle geçinemediğim için babam beni koleje yollamıştı ve buranın kötü yanı, parası olan disipline gitmiyordu. Zorbalıklarını ne kadar şikayet etsem de pek işe yaramamıştı.
''Şu buruna da bi bakın! Boğaz köprüsü gibi maşallah! Aldığın nefesin vergisini de veriyor musun bari?'' işte karşınızda belalım, Selin. Fındık burunlu, beyaz tenli, uzun kumral saçları ve kehribar rengi gözleriyle okulumuzun en zengin ve en güzel kızı. Yani herkes öyle düşünüyor. Fakat ben aynı fikirde değilim. Kemerli burnumu ve siyah saçlarımı seviyordum.
''Defol git, Selin.'' sırıttı ve sıramın başında dikilmeye devam ederken ellerini saçlarıma uzattı.
''Şuna bak sen, konuşmayı da biliyormuş! Çeneni yamultmadan önce kes sesini seni çirkin şey!''
''Eğer ellerini saçımdan çekmezsen, Selinciğim'' dedim ismine getirdiğim eke vurgu yaparak. ''Asıl ben senin çeneni yamultacağım!'' son derece sessiz ve tehditkar bir tınıda konuşsam da Selin, milletvekili olan babasına fazla güveniyordu. Saçlarımı çekmeye başladığında Sabrım taşmak üzereydi. Yancılarından biri sınıfa girip de ona sıcak bir kahve uzattığında, Selin kahveyi üzerime dökmekten çekinmedi.
Öfkeyle ayağa kalktığımda gözüm dönmüştü. Olanları sonradan kamera kayıtlarından izlediğim kadarıyla hatırlıyordum. Selinin çenesine sağlam bi yumruk atarak onu bi güzel benzetmişim. Güzel burnu kırılmış, ve bana oldukça sinirlenmişti. şimdiyse müdürün odasında oturuyor, ailemin gelmesini bekliyordum.
''Asral, kızım!'' diye koşarak yanıma geldi annem. ''Bir şeyin var mı kızım?''
yanmış olmam harici çok iyiydim. Tabii müdür bunları söyleme fırsatı vermeyecekti bana.
''Okulumuz böyle bir kavgaya müsaade etmeyecektir. Selin kızımızın ailesi çok kızgın.''
Ve uzatmadan sizi sonuca götüreyim, paçayı yırttım elbette. Babam okula susması için biraz para ödedi ve çıktığımızda Karşıma geçip kollarımı tuttu.
''Yanığın ne durumda?'' Babamın endişeli gözleri bana iyi gelmişti. Suçsuz olduğumu, kendimi korumak istediğimi biliyordu.
''Acımıyor, baba.'' dedim ve babama gülümseyerek güvence verdim.
Babamla duygusal anlar yaşarken, beden eğitimi derslerimizi veren koçumuz Burak hoca yanımıza doğru geldi. Şu duygusal sahneler bölünmese olmuyordu, değil mi?
''Asral Kamera kayıtlarını izledim de, aklımda harika bir fikir var.''
''Hocam, yanlış anlamayın ama bu berbat olaydan nasıl bir harika sonuç çıkarmış olabilirsiniz ki?''
''Dinlemeden yargılama, kızım.'' dedi babam. Kendisi de öğretmen olduğundan, öğretmenlere fazlasıyla saygılı olmamı istiyordu.
''Bu yumruklar, boşa harcanmamalı diye düşünüyorum Asral. Boksör olabilirsin bence.''
Bu sözler kafamda yankılanıyordu. Boksör... Boksör... Ben...
kafamı sallayarak cevabımı vermiştim. Anne ve babamın endişeli bakışları altında, hayalimi bulduğumu hissediyordum. Yıllardır hiç hayal kurmamış, bir hedef sahibi olmamıştım. Başarmak istediğim tek şey insanların yargılarından kaçıp gitmekti. Fakat aklımda bu kez çok daha farklı bir senaryo vardı. İnsanların beni yargılayamayacağı kadar yukarıda olacaktım. Boksör olacaktım. Ben Arsal Bulut, adımı tüm dünyaya duyurmaya karar vermiştim.