Sokak lambasının aydınlattığı sokakta, yerde diz çökmüş bir şekilde kardeşimin kanlar içindeki bedenini tutuyorum. Karın boşluğundan vurulan kardeşim, benim yüzümden böyleydi. TEK KARDEŞİM, TEK AİLEM, TEK ARKADAŞIM ŞU AN BENİM YÜZÜMDEN KANLAR İÇİNDE!
"Güneş, Güneş aç gözünü!"
Sadece benim sesim yankılandı koca sokakta.
"Güneş,"
Ölüm sessizliği.
"Benim yüzümden!"
Sessizlik.
Karşımda bir silüet belirdi.
'Kim var orda? Kimsin sen?"
Cevap gelmeyince tekrar seslendim "Hey! Sana dedim."
Kardeşimi yerde bırakıp ayağa kalktım.
Yürümeye çalıştım, ama daha çok karşımdaki silüete doğru koşuyordum.
Adamın yanına vardığımda ilk seçmedim. Sonradan kim olduğunu anladım."S-sen de onlardansın." Hayatımda ilk defa kekelemiştim. "Gördüm! Gördüm seni. Sendin! Kardeşimin katili sensin!"
Gözüm dönmüştü. Yerdeki, kardeşimi vurdukları silahı düşünmeden aldım. Ve adama doğru iki el sıktım.
Elimdeki silah elimin titremesi yüzünden gürültüyle yere düştü. Bir elimdeki kana baktım, kardeşimin kanına. Bir de yerdeki kanın sahibine baktım, vurduğum adamın kanına.
Yaptığımın şokuyla adama doğru eğildim. Nabzını kontrol ettim. Ve hiç bir yaşam belirtisi yoktu.
"Yeter. Susun!" diye çığlık atarken yanımdaki biri kardeşimin olan iki cesetten başka kimse yoktu. Bunu kafamdaki seslerden başkasına dememiştim. Susmaları lazımdı.
Olduğum yere diz çöktüm. Ne ağlayabildim ne haraket edebildim. Olduğum yere oturdum sadece.
Ardından duymaya en son ihtiyacım olan sesi duydum. Polis siren sesi. Bu sesle birlikte ne yaptığımın farkına varmıştım.
Hızla ayağa kalkıp vurduğum adama bir bakış attım. Ardından kardeşime baktım. Ama duygusallaşmaya vaktim olmadığını artık iyice yaklaşmış olan siren sesiyle anlıyordum.
Hızla nereye gittiğini bilmeden koşmaya çalıştım, ilk sendeledim ama hemen toparlandım ve koşmaya devam ettim. Sokak lambası aydınlatıyordu uzun sokağı.
Bulunduğum sokaktan çıkmıştım ama başka bir sokağa girerek iyi mi yapmıştım kötü mü bilmiyordum. Bir kaç kişi vardı burada. Artık arkadan polis sesleri yardım çağırdığını diyordu. Duyabiliyordum. Etrafımdaki kişiler bana dik dik bakıyorlardı ama ben Güneş'in son halini aklımdan çıkarmıyordum.
Rastgele bir dükkana girdim. Kapıyı açarken ismine bakmaya çalışmamıştım bile.
Kalabalık bir yere girmiştim. Ve etraftan
"Demir! Demir!" diye sesler yükseliyordu.Kalabalığın ortasında bir kafes olduğunu gördüm ve içeride iki adam birbirlerine öldürücü bakışlar atıyordu. Anladığım kadarıyla kafes dövüşü yapılan bir yere girdim.
Dikkatimi dağıtan şey ise elimden yere damlayan kan oldu. Kardeşimin kanı. Titreyen kanlı elime baktım. Daha fazla bakamadım. Lavabo aradım gözümle. İlerlemeye başladım. Bir yer gördüm ve anında girdim.
Galiba yanlış yere girmiştim. Burası soyunma odasına benziyordu. Tam yanlış girdiğimi anlayıp çıkacaktım ki kapıdan üzeri çıplak, altında bol eşofman olan, yanlış görmüyorsam daha demin kafesteki adamlardan biri girdi içeriye. Yanında kimse yoktu. Ve hiç de yara almışa benzemiyordu.
"Senin buradan ne işin var küçük hanım?"
Boş boş baktım yüzüne.
Cevap alamayınca tekrar konuştu.
"Sana diyorum. Tam olarak odamda ne işin var?"
Bu sefer konuşabildim.
"Yanlışlıkla girdim. Lavaboya gidicektim."
"Peki, aradığını bulamadığına göre çıkabilirsin." odanın tamamen içine girdi ve eliyle kapıyı gösterdi.
Ben yine cevap veremedim. Ama karşımdaki, yaklaşık 2 katım olan ve duvar gibi geniş omuzları olan adam tekrar konuştu.
"Ben üzerimi değiştireceğim, ha eğer çıkmak istemiyorsan bana fark etmez." dedi.
Dediği şey ile jeton düşmüştü. Zorla konuştum.
"Hayır, asla! Çıkıyorum zaten." dedim kapıya ilerlerken.
Kapının önüne geldim ve kapı koluna elimi atar atmaz elimde kaldı. Bir parçası da yere gürültüyle düştü. Bu sesi, yaklaşık yarım saat önce elimden düşen silahın sesine benzetmiştim.
Bu sesten dolayı irkilerek geriledim. Ve daha demin 10 adım uzağımda olan ama şu an geri geri giderken göğsüne çarpıp durduğum adam ne ara arkama geldi onu düşünüyordum.
Sanki ateşe değmiş gibi kendimi hızlıca geri çektim ve arkamdaki adam döndüm. Tam ağzımı açıp bişey dicekken benden önce davrandı.
"Amma da güçlüsün ha. Kapıyı kırdın."
"Şimdi ne yapıcaz?" derken kafam karışıktı.
Daha yarım saat önce kardeşim kollarımda benim yüzümden öldü. Ve aynı zamanda katil oldum. Elimden hala kardeşimin kanı damlarken bu adam iyice işimi zorlaştırıyordu.
Adam eğilip kapı kulpunu aldı. Alırken elimden kulpa geçmiş kanı gördü ve bakışları ellerime kaydı. Elimi zaten yeterince kirli olan pantalonuma sürterken düşünmedim.
Karşımdaki adam sorgular gibi dikti kahverengi gözlerini gözlerime.
İlk cevap veremedim. Sonra zorla verdim.
"Ben çıkayım artık." diyebildim.
Eliyle arka kapı olduğunu düşündüğüm bir kapı gösterdi. Bu sefer benden önce gelip kendi açtı. Dönüp arkama bakmadım ama bakışlarını üzerimde hissediyordum.
Sonunda dışarı çıkmıştım.
Sokağımda derin bir nefes aldım. Elime kaydı bakışlarım. Bir banka oturdum ve üzerimdeki incecik ceketi çıkardım dizlerime örttüm. Gidecek bir evim yoktu, benim evim bu sokaktı, bu banktı.
Ve kendimi buz gibi havada ama içim yanarken en huzursuz uykularımdan birine bıraktım...