Acı...
Yıllardır hissettiğim tek duygu bundan ibaretti. Çocukluğumdan itibaren nefret edilen, hor görülen, asla sevilmeyen, başkalarına göre şımarık bir kızdım ben. Her zaman kendimi düşünen bencilin tekiydim. Kibirliydim. Öyle diyorlardı. Peki beni böyle bir insan olmaya iten sebep neydi? Çok düşünmeme gerek yoktu aslında. Doğduğum günden itibaren benden nefret eden annem ve babam yüzünden böyle bir insan olmuştum. En ufak hatamda bayılana kadar döven annem ve yüzüme defalarca kez tokat atan babam. Böyle insanların arasında nasıl normal olmam beklenirdi ki? Dışarı çıkamıyordum, yasaktı. Okula gitmiyordum, benim için boşa para harcayamazlarmış. Sabahtan akşama kadar evin içinde, kendime ait odamda duruyordum. Gerekmedikçe odadan çıkmıyordum. Annem ve babam sabah erkenden işe gidip akşam yedi, sekiz gibi geliyorlardı. Tabi geldiklerinde bana bağıracak sebep mutlaka buluyorlardı. 17 yaşında olmama rağmen hâlâ dayak yiyordum. Evde tek başımayken aynanın karşısına geçerek iyileşmeden oluşan yaralarımı inceliyordum. Onun haricinde kitaplığımda bulunan kitaplarımı okuyordum. Aslında altı tane kitabım vardı hepsini en az on kere okumuştum. Kitap okumaktan canım sıkılınca eski model telefonumda gizlice açtığım sosyal medya hesabıma giriyordum. Annemler bilse beni öldürürlerdi zaten. Berbat geçen hayatımda biraz olsun mutlu olabilmek için kendime, onlar evde yokken zaman ayırıyordum. Gerçi yine de mutlu olduğum zamanlar bir elin parmağını geçmezlerdi. Genellikle ağlayarak uyur sabahta şişmiş gözlerle kalkardım. Yanıma sadece bağırmak için ya da dövmek için geliyorlardı. Odada ölüp kalsam ikisinin de umurunda olmaz sadece zil takıp oynarlardı. Onlara karşı beslediğim tek duygu nefretti. Benim yaşıtımda olan kızlar aileleriyle güzel zaman geçirerek mutluyken ben ailem yüzünden her güne ağlayarak başlıyordum. Artık dayanamıyordum ve ölmek istiyordum...
Sabahın en erken saatlerinde kalkmış gizlice bir şeyler atıştırdıktan sonra hızla odama dönüp sıcak yatağıma tekrar yatmıştım. Bir saat kadar o şekilde uzandıktan sonra anne ve babamın evden çıkma seslerini duyduğumda yavaşça yatağımdan kalkarak aynanın önüne geçtim. Dün akşam oluşan yaralarımı görünce ilk gözlerimi kaçırdım. Kendime bakmaya bile utanıyordum. Şunu fark ediyordum ki ne kadar çok dayak yersem yiyeyim öncekine göre daha dirençli oluyordum. Vücudum kendini hazırlıyordu herhalde... Aslında sürekli yaşadığımız birçok şeye dayanabilmemizin sebebi zaman geçtikçe alışmamızdı. Alışmak nefret ettiğim duygular arasında yer alıyordu. Ayna da kendim biraz daha baktıktan sonra evde kimsenin olmadığını bilerek oturma odasına geçtim. Annem gitmeden düzenlemiş olmalıydı çünkü ben dayak yiyip odama dönerken bu kadar düzenli değildi. Gözlerim duvara montelenmiş televizyona takılınca biraz olsun huzurlu olmak için mutfaktan kendime çay alıp tekrar odaya girdim. Koltukların bozulmasını istemediğim için yere oturdum. Masanın üzerinde duran kumandayı aldığımda içimde küçük çocuklarda olan heyecan vardı. Televizyondan rastgele bir kanal açıp izlemeye başladım.
Ta ki anahtar sesini duyana kadar. Kapı kilidinin açıldığını duyduğum an bitirdiğim çay bardağını elime alıp hızlıca televizyonu kapattım. Kumandayı da yine aynı hızla ilk yerine koyduğum gibi odama koştum. Tam odama girecekken yakalanmıştım.
"AFRA!" Annemin sesiyle olduğum yere adeta mıhlanmıştım. Sırtım anneme dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyordum ama tahmin edebiliyordum.
"Ne yapıyordun?" Yavaş hareketlerle arkamı döndüğümde kalbim aşırı kan pompalamaktan patlayacaktı.
"Hi-hiç b-bir şe-şey." Korkudan kekelemeye başlamıştım. Annem bağırdı.
"Nasıl hiçbir şey? Neden koşuyordun o zaman."
"Ko-koşmuyordum ki." Annemin gözleri sinirli olduğu için yuvalarından fırlayacakmış gibi gözüküyordu. Hiçbir şey demeden çantasını yere koydu ve portmantonun yanında bulunan ince çubuğu eline aldı. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve elini kaldırdığı gibi çubuğu üzerime vurdu. Ben acıyla çığlık attıkça o daha çok vuruyordu. Sanki çığlığımdan zevk alıyordu. Bir zaman sonra bilincimi kaybettiğimde ne olduğunu anlamadan yere yığıldım...