2. Bölüm

40 7 11
                                    

Çocuk önümdeki boş koltuğa oturdu. Nival'e göz kaş yaparak durumu anlatmaya çalıştım ama anlamadı. Çünkü o rüyamdaki o adama inanmamıştı. Sadece beni geçiştiriyordu o kadar. Ama hislerimin doğru olduğunu anlayınca içimdeki çocuk tekrar uyandı, karnımda resmen kelebekler uçmaya başladı. Çocuğun yüzünü her ayrıntısına kadar inceledim malum rüyada çocuğa hep dikkatli bakmamıştım. Keskin yüz hatları vardı. Dolgun ve pembe dudakları. Gözleri çekikti ve gözleriyle kaşları arasındaki mesafe 'Ben avcıyım' diye bağırıyordu. Rüyamdaki gülümsemesi büyüleyiciydi. Keşke tekrar göre bilsem ama karşımda hiç bir tepki vermeden kitabını okuyordu. O büyüleyici gülümsemesinden beni mahruh bıraktığı için içimden ona küfrettim. Ama artık yapacak bir şey yoktu tam 2 saat çocuğu kestim ancak başını bile kaldırmadı. Bu yüzden elimde olan tek seçeneği yaptım. Başımı Nivalin omzuna yasladım ve oyumaya çalıştım. Yaklaşık 15-20 dakika sonra uykuya dalmışım. Ama birden bir şeyler oldu, tren durdu, içeriye Polat ve adamları girdi bize doğru yürümeye başladılar tam o sırada ne yapacağımı bilemez haldeyken o çocuk bileğimi tuttu ve "Seni burada bırakamam. Biz bir-birimiz için yaratıldık. Sensiz gidemem." dedi. Ne olduğunu daha yeni anlamıştım o sırada çocuk "Bu arada ben Gerardo." dedi. Gerardo konuşmaya devam etmedi ve birden bileğimi daha sert kavrayıp koşmaya başladı bu beni onun ardından sürükledi. Birden 6 koltuğuda boş olan bir yerde durduk. Gerardo perdeleri kapattı ve "İstediğim tek şey sensin." dedi. Bana doğru yaklaştı bu sırada Polatın "Neredeyseniz çabuk çıkın. Sizi elbet bulacağım." dediğini duydum ama Gerardo buna aldırış etmedi. Bana doğru bir adım daha attığındaysa aramızda santimler kalmıştı. Yüzünü yüzüme daha fazla yakınlaştırdı ben bir adım geri çekildiğimdeyse o da bir adım ileri geliyordu. Artık kaçışım olmadığını anlamıştım. Bu sırada onun dolgun ve pembe dudaklarına takıldım. Bu dudaklar rüyamdaki gibiydi. Acaba onu rüyamdaki gibi öpsem ne olur diye düşünürken birden Gerardo dudaklarıma bakmaya başladı ve dudaklarını dudaklarıma sertçe değdirdi. Ardından beni sert dokunuşlarla öpmeğe başladı. İlk ne yapacağımı bilemez halde afalladım ama sonra bende onun öpüşlerine karşılık verdim. Alt dudağımı sertçe öptü ve dişlerinin arasına aldı. Ve ardından ıslak dudakları ile çenemden boynuma doğru öpüşleriyle bir çizgi çekti. Boynumu geriye doğru attığımdaysa Gerardo boynumu sertçe öpüyordu ve birden bir ses duydum "Andreina iyimisin? Andreina? Rüyamı görüyorsun kızım? Uyansana Alo?" dedi bir ses. "Ha? Ne oldu?" dedim uyku sersemi bir şekilde. Sonra birden Gerardo ya baktım ve "Sen nasıl oraya oturdun ya? Ben nasıl döndüm buraya? Polat gittimi? Az önce öpüşüyorduk ne oldu? Niye bölündü? Kim böldü?" dedim. O sırada Gerardo ve Nival gözlerini sonuna kadar açmış beni dinliyorlardı en sonunda Nival büyük bir kahkaha patlattı. Gerardo ise "Hanımefemdi saçmalamayın sizinle daha 2,5 saat önce tanıştık. Tabii ona tanışmak denirse. Aramızda sadece 'Koltuk boşmu?' 'Boş' dışında hiç bir konuşma dahi geçmedi niye öpüşelim? " dedi. Tam o an aslında rüya gördüğümü anladım. Ve işi nasıl kıvıracağımı düşündüm ancak nereden tutarsam elimde kalacağı için direkt olarak doğruyu söyledim. "Ha... Kusura bakmayın kabus görmüşüm" dedim. Ama ne kabus şu an tüm para birimlerine tercih ederdim o rüyanın gerçek olmasını. Ne oluyordu bana? Kendimi bu çocuğa fazla kaptırmıştım. Ona aşıkmıydım? Asla. Ondan hoşlanıyormuydum? Belki. Ondan etkilenmişmiydim? Kesinlikle. Ancak bu etkileşim gittikçe büyümeye başlıyordu artık sadece etkilenmekle yetinmek değil benim olmasını istiyordum içten içe. Bunu kendime bile kabul ettiremiyordum. Çünkü o benim rüyalarımdan ibaretti sadece. Ya da öylemiydi? Birden 'Belki... Gördüklerim sadece rüya değildir' dedim gerçek olması için canımı bile verecek kadar istekli bir şekilde. "Acaba isminiz ne?" dedim bir anda. Doğrudan ismini söylemesini bekliyordum ama o "Size ne bundan?" demeyi tercih etti. Bense bu sefer ipleri elime aldım ve "Eski bir tanıdığıma benziyorsunuz acaba isminiz Gerardo ola bilirmi?" dedim çok inandırıcı bir şekilde. "Evet ama sizinle daha önce tanışdığımızı hatırlamıyorum." dedi. Konuyu kapatmak yerine devam ettirmek istedim çünkü bu çocuk ismini
söyleyerek sadece rüyalardan ibaret olmadığını kanıtlamıştı bir nevi. "Zaten beni tanıdığınızı söylemedim. Benim eski bir tanıdığıma benziyordunuz dedim." "Tanıdık olmak için iki tarafında bir-birini tanıması gerekmiyor mu?" "Evet. Genelde öyle olur. Ama bazen bir taraf diğerini öyle tanır ki diğer taraf onu tanımasa bile artık kolaylıkla tanıdığım diye bilir." dedim nereden geldiğini bilmediğim bir özgüvenle. "Beni tanıdığınıza bu kadar eminsiniz yani". "Evet. Yani belki en sevdiğin rengi, yemeği, mevsimi bilemem ama nasıl bir kalbe sahip olduğunu, ağlayamama hastalığını, bu hayatta kime güvendiysen seni arkandan vurduğunu ama asla güvenmekten vaz geçmediğini biliyorum." dedim onu rüyamdan tanıdığım kadarıyla. "İyi attın. Ama ben güvenmem. Duygu sömürüsü yapma. Hayatımda-" "Hayatında babana bile güvenmedin. Çünkü sen küçükken annene fiziksel sana ise psikolojik şiddet uyguladı. Evet değişti ama sen yinede onu affedemedin. Çünkü annenin gençliğini seninde çocukluğunu çaldı." bunu söylediğimde bir an afalladı ne diyeceğini bilemedi ama sonra kendini toparlayarak "Saçlamamayın benim babam öyle birisi değildir." dedi ancak belliydi. Bu afallama benim doğru söylediğimi kanıtlıyordu bile. Ancak üstüne gitmek istemedim. Aile meseleleri çok can yakar ve onun canını yakmak istemiyordum. Aksine onu iyileştireceğime dair kendime bir söz vermiştim ve bu sözümü tutacaktım. Gerardo birden çantasını açtı kitabını içine koydu çantasından bir paket kurabiye çıkardı. Bu kurabiyeleri çok severdim. Hep Nival alırdı küçükken sonrada tabağa koyup bak ben yaptım ye bak güzel olmuşmu?" derdi. Elbette inanmazdım ama sırf kurabiyeyi yiye bilmek için hep yalan söylerdim. Gerardo kurabiyeyi çıkardığı an Nival ile bir-birimize baktık ve gülümsedik bu hareketimiz bizi eski günlere götürsede Gerardo bizimde kurabiye istediğimizi sanmıştı. Çantasını yine açtı ve yine o kurabiyeden çıkardı hiç bir şey söylemeden kucağıma kuydu kurabiye paketini. "Ha? Hayır teşekkür ederim. Gerek yok." dedim ama Gerardo beni görmezden geldi ardından Nival'e 'Ne yapayım?' der gibi başımı ama salladım ama Gerardo Nivalden önce davranıdı ve "Ye." dedi sadece.  Bu bir rica ya da istek değildi resmen bana emir veriyordu. Ancak bu emrine karşı hiç bir şey söylemedim zira bir şey söyleseydim elimizde olan bu kurabiyeyide kaybedecek daha sonra açlıktan ölcektik. Paketin içinde 8 kurabiye oluyordu bizim ise tam 61 saat yolumuz kalmıştı. Böyle düşününce ne kadar fazla yemek istesekte yapamadık. İkimizdd 1 tane kurabiye aldık ve önümüzdeki her 10 saatde bir bu kurabiyeden bir tane yiyeceğiz diye anlaştık. Ancak içimdeki bir ses biz ne kadar az yemek istesekte Gerardo daha fazlasını verecekmiş gibime geldi. Ya da öyle olmasını istedim bilemiyorum. Başımı pencereye taraf çevirip dışarıyı izlemek istedim. Dışarıdaki manzara paha biçilemezdi. Ancak ben ne zaman bu manzarayı izlemek istesem kafamdaki sorular beni kendilerine çekiyordu. Onlardan bir an önce kurtulmak istedim bu yüzden yine başımı Nival'in omzuna koydum ve "Yine rüya falan görürsem uyandırma beni. Ama konuşursam hafifle çimdikle en azından kendime gelene kadar." dedim ve kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım.

Baştan BaşlayalımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin