| Koda |

395 68 39
                                    

İyi okumalar.

.
.
.
.

Bugün yeni kurs dönemi için başvuruları açacaktım.

Üniversiteyi bitirdikten sonra babamla birlikte bir işaret dili kursu açmıştık. Bu fikir tabii ki benden çıkmıştı.

Ben bir kodaydım. Yani işitmeyen ebeveynlerin işiten çocuğuydum. Tabii işitmeyen bir aile ile birlikte büyümek biraz zordu ki annem ve babam için daha zordu.

Çocukken çok yaramazdım. Bir keresinde pencereden dışarı sarkmıştım ve az kalsın düşecektim. Tabii bağırışlarımı duyan bir annem yoktu. Neyse ki annem tam zamanında gelmiş ve beni camdan uzaklaştırmıştı.

Tek çocuk olmamda onlar için ayrı bir zorluktu. Bana göz kulak olacak bir ağabeyim veya bir ablam olsa onlar da sürekli benim için endişelenmek zorunda kalmayacaktı.

İşaret dili kursu açma fikri ise aklıma bu şekilde gelmişti işte. Günümüzde bu tür engellere pek ciddi bir şekilde bakılmıyor. Ben de bir farkındalık yaratmak ve daha fazla kişinin işaret dili öğrenerek işitme engeli olan kişileri anlaması için bu kursu açmıştım.

İlk başlarda pek fazla kursiyerimiz olmuyordu. Tek tük bazı lise öğrencileri ve akademisyenler geliyordu genelde. Sınıf çok fazla dolmuyordu önceleri ama şimdi yarısından fazlası doluyordu.

Adımızı bir şekilde duyurmuştuk ve kurslarımız gerçekten çok eğlenceli geçiyordu.

Ben aslında psikoloji okumuştum ama okuduğum mesleği yapmadığım için de mutluydum. Psikoloji bölümünü severek okumuştum tabii ama çocukluğumdan beri hayatımın bir parçası olan, ikinci ana dilim olan işaret dilini başkalarına öğretmek benim için daha bir keyifliydi.

Amacım elbette bunu ticari bir şeye çevirmek değildi. İlk başlarda kursları ücretsiz yapıyorduk daha sonra babam demişti ufakta olsa bir meblağ alınmalı diye. Kurs binasına çok fazla masraf yapıyormuşuz falan filan. Onu kırmak istemediğim için dediğini yaptım.

Sandığımın aksine insanlar bunu sorun etmedi ve neden olduğunu anlamadığım bir şekilde başvurular çoğalmıştı. Bu durum beni de çok mutlu etmişti.

Sabah kurs binasına gelerek odama geçmiş ve bilgisayarımın başına geçerek başvuruları açmıştım. Öğlene doğru yaklaşık bir on beş kişi başvuru yapmıştı. Bu benim için oldukça yeterli bir sayıydı.

Başvuru kağıtlarını sosyal medya hesabımızda paylaşmıştık. İsteyen ya oradan fotokopisini çıkarıp bize getiriyorlardı ya da gelip benden alarak başvurularını tamamlıyorlardı. Sosyal medyanın da adımızı duyurmada yardımcı olduğunu söylemeliydim.

Öğle yemeği vakti gelmişti. Bir molayı hak etmiştim bence.

Bilgisayarı kapatacakken son bir kez elime ulaşan kağıtları incelemeye karar verdim ve kağıtlara teker teker göz gezdirmeye başladım. Önüme uzatılan kağıtla kaşlarımı çattım ve kağıda baktım.

"Merhaba ben de kayıt yaptırmak istiyorum."

"Tabii-"

Başımı kaldırdığımda karşımda gördüğüm kişiyle sözcüklerim boğazıma dizilmişti. Ellerim titremeye başladığında önce ellerime daha sonra tekrar o kişiye baktım.

"Taehyung..."

Fısıltıyla söylediğim bu adı duymuştu.

"Tanışıyor muyuz?"

Tanışmıyorduk, ben sadece onun her şeyini bilen bir yabancıydım. Dudaklarımı ısırıp gözlerimi kaçırdım ve önüne geri döndüm.

"Hayır hayır, kağıttaki isminizi okudum."

Kağıdı alarak masamın üzerine koydum ve karşımdakinin gülümsemesine baktım. Ne kadarda uzun zaman olmuştu onu böyle görmeyeli, şimdi fark ettim. Gülüşü hâlâ aynıydı.

"Pekâlâ o zaman yarın görüşmek üzere."

Diyerek çıktığında onun başvuru kağıdını tekrar elime alıp incelemeye başladım.

Taehyung'u liseden beri tanırdım ama onun benim varlığımdan haberi bile yoktu.

Hani olurdu ya lisenin popüler, zengin ve yakışıklı çocukları, işte Taehyung onlardandı. Bırakın sevmeyi benim göz ucumla bile bakamayacağım biriydi. Ama gönül bu ota da konar Taehyung'a da.

Dizilerde gördüğümün aksine Taehyung onlardan çok farklıydı. Gerçekten lisedeyken o kadar çok derneğe üyeydi ki her gün başka bir dernekte olurdu. İnsanlara yardım etmeyi severdi ve çok hoşgörülü davranırdı.

Sokakta bir hayvan gördü mü beslemeden o hayvanın yanından geçip gitmez mutlaka çantasında onlar için küçük mama paketleri bulundururdu.

Ailesi zengindi ve Taehyung ile pek ilgilenmiyorlardı. Kısacası klasik zengin aile dertleriydi sanırım. Zengin bir ailem olmadığı için bilemem ama Taehyung buna rağmen kendini çok güzel geliştirmişti.

Piyano çalıyor, İngilizce ve Japonca'yı akıcı bir şekilde konuşurdu. Fransızca'sını da geliştirmeye çalışıyordu. Çok kitap okurdu ve derslerinde de başarılıydı. Üstelik spor bile yapıyordu. Voleybolu gerçekten severdi. Onu öğle aralarında hep bahçede voleybol oynarken görürdüm. Bu kadar şeyin hepsini nasıl becerebildiğinden hâlâ emin değildim ama o gerçekten mükemmeldi.

Yine de fazla çalışmak onu eminim çok yoruyordu. Sanırım kendini iyi hissettiği tek zamanlar herkes gittikten sonra okulda kalıp okulun arka bahçesinde müzik dinlemekti. En çok bundan hoşlanıyordu. Ah bir de piyano çalardı. Bu ikisinden birini yapardı. Bir gün piyano çalıyorsa öbür gün bahçedeydi.

Bizim aramızda iki yaş vardı. O son sınıfken benim hâlâ önümde bitirmem gereken iki yıllık bir lise hayatım vardı.

Liseye geldiğim ilk zamanlarda hep derdim neyini abartıyorlar diye. Ancak ikinci dönem anladım neden olduğunu.

Ben lisedeyken pek çalışkan bir öğrenci değildim. Çalışmaya ancak son sınıfta başlayabilmiştim ama şu an geldiğim yerden hiç şikayetçi değildim.

Düşünsenize bir klinik açıp orada gûn boyu oturduğumu ve insanların dertlerini dinlediğimi. En azından şimdi Taehyung'u görebilmiştim.

Sanırım bu derneklere katılma işini sürdürüyordu. Her zamanki Taehyung muydu? Hâlâ benim âşık olduğum o iyi niyetli Taehyung muydu acaba?

Onu unuttuğumu zannediyordum. O liseyi bitirdikten sonra yüzünü bir daha hiç görmemiştim. Üniversitede de pek fazla aklıma gelmemişti çünkü her zamanki tembel ben üniversitenin ilk zamanlarında biraz dersleri salıverdiğim için daha sonrasında baya götümü yırtarak çalışmaya başlamıştım.

Yine de bugün onu görmek bile içimde o unutulan hislerin canlanmasına sebep olmuştu. Sanki kalbim bu zamana kadar buzla çevriliydi de bir anda onu görünce o buzlar erimiş, gülüşü içimi ısıtmıştı.

Ben onu unuttuğumu sanarken bir görüşümle kalbimin en derinliklerinden çıkarak kalbimi deli gibi çarptırmaya başlamıştı.

Asıl sorun ona bu halimi kursta belli etmemekti. Bunu nasıl başaracağım konusunda henüz bir fikrim yok ama kendime hâkim olmalıydım. Sonuçta benim işim bu ve duygularımı işle karıştırmamalıyım öyle değil mi?

Her neyse eğer kalbimin çarpıntısı durarsa yemeğe gidecektim.

Elimdeki başvuru kağıdını tekrar tekrar inceledim:

Adı Soyadı: Taehyung Kim.

Doğum yeri: Daegu, Güney Kore.

Doğum tarihi: 30.12.1995

Bunların hepsi benim ezbere bildiğim şeylerdi zaten. Bunların yanında anne ve baba adı, telefon numarası gibi bilgiler yer alıyordu.

Telefon numarası... Hayır hayır ben sapık değilim. Bu masum aşkı bu şekilde kullanmak istemiyordum. Aklıma böyle şeyler bile getirmemem gerekiyordu. Liseli Jungkook'un aşkını bu şekilde bir kötülükle karartamazdım.

Kağıtların hepsini bir yerde toplayarak dosyaladım ve bilgisayarı kapatarak yemek yemek için kurs binasından ayrıldım.

Loser or Lover?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin