26 MartMüziğin vucüdunun bir parçası olduğu, gecelerin karanlık geçmediği sokaklarda bile hayatın sıkıcılığına gömülmüşken kaldığım odanın düz beyaz dökülmekte olan sıvadan tavanları ve arka koruluğa bakan penceremde günlerim akarken hayata bağlı kalmaya çalışıyorum. Garip bir huzur var bu gün içimde, belki de kanıksıyorumdur, olması gereken şeyin de bu olduğu kanısındayım, iyileşmek değil.. Kanıksamak.. tekdüze ve tasasız bir hayattı kanıtsatmak...
Pencereden dışarıyı izlerken bakışlarımın korulukta, zihnimin ise düşüncelerimde kaybolduğunu Doktor Nolan'ın her zamanki o içimi ısıtan ve beni bilinmeyen düşünce sellerime teslip olmayacağımın tesellisini veren sesiyle irkildim ve kapıya baktım
"—Günaydın, Sylvia" ,Onun bana asla Bayan Plath diye hitap ettiğini hatırlamıyorum, ona döndüm ve başımı salladım. Ne için veya neden geldiğinin farkındaydım... Ne kadar istemesem de iç çekerek kalktım.
"Doğru yapılırsa aslında derin uykuya dalmak gibi bir şeydir" doktorun bu sözü yankılandı aklımda. İlk elektroşok aldığımı hatırlıyorum.. bağıramamak veya hareket edememek gibi sıradan aktivetelere ne kadar muhtaç olduğumu o an anlamıştım... Yanıyordum...Hayır... Üşüyordum... O kadar yanıyordu ki içim o kadar üşüyordum.. gözlerim bütün vucüdum sanki kuratılmak istercesine kaçmaya çalışıyordu bedenimden.. kalbim ciğerlerimle yarışıyor.. midem önce içindekilerden kurtulmaya çabalıyor.. Bütün bu olanlardan sonra tekrar tekrar elektroşok alsam da, bir daha asla bu hissi yaşamasam da hala bir korkuyla giderim o odaya ayaklarım geriler, başım döner ve koridor bitmek bilmez bazen..
İç çektim ve ardından doktoru takip etmek için ayağa kalktım, betim benzim atmış olacak ,ki bunu hep fark ederdi ve tesellisi hazırda olurdu, ama bu sefer başkaydı.
—"Ah.. hayır bu sefer bir ziyaretçin var."
Ziyaretçi mi? Pek ziyaretçim olmazdı..ilk geldiğimde annem uğrardı yüzündeki o kederli bakışı ve acımayı görürdüm ama içten içe bunun kendisine olduğunu bilirdim. Pek yakın sayılmazdık zaten, babam ise, hayatta olsaydı bile gelmezdi. Onun gibi bir babaya layık olma onurunu en sağlıklı ve mutlu dönemlerimde bile başaramamışken kendisi ise yarı yolda beni bırakıp gidecek kadar ezikti. Hayattınızdaki rol modeller sandığınızdan zor değişir. Özellikle onların gözünde onlar olmaya layık değilseniz. Kim olabileceğine dair bir fikrim yoktu. Doktor Nolan'ı takip ediyordum.. cama yansıyan sabah güneşi ile silik görüntümü gördüm.. saçlarım ne kadar da uzamıştı..gözlerim öncekindende yorgun öncekindende ince öncekinden de soluktum.. sanki aylarca dışarı çıkmamış bir vampir gibi.. kısmen doğruydu aslında, 6 aydır buradaydım ve herhangi bir gelişme yoktu her ne kadar bu hayatı yeterince kanıksadığımı düşünüp çıkmaya hazır hissetsem de.
Karşımda sarı saçlı çıtı pıtı diyebileceğim, gülüşünden ve bakışından kendine güveni yüksek birine benzeyen bir kadın vardı. kırmızı bir üst ve siyah, yırtmaçlı, fırfırlı bir etek ve beyaz bolerosuyla sıradan bir insan olmadığını söyleyebilirdim. Konuşmadan konuşmayacaktım. Kim olduğunu bilmiyordum ama doğrusu bana fazlasıyla Doreen'i andırıyordu o bakışlar..
Bir müddet sonra genç kadın konuşmaya başladı anladığım kadarıyla oldukça net ve sonuç odaklıydı çünkü cümleleri ilgimi çekmeyi başarmıştı:
—"Seni burdan çıkarabilirim.."
———
Yazar Notu: Selamlar! Uzun süre sonra uzun soluklu bir öykü ile dönüyorum, bahsettiğim gibi bu öykü kişisel olarak çok sevdiğim bir şair olan amerikalı şair Sylvia Plath'i, Bungou stray dogs Karakterin olarak tasarlama fikrimden ötürü buradayım, karakterimi yazarın günlükleri ve özellikle sırça fanus kitabından alıntılayarak yazdığım geçmiş ve anılarını anlatacağım kitapta açık sahneler olmayacak, hikaye akışını gerçek seriyle bozmayacak şekilde tasarladığım bu karakterin yaşadıklarını ve iyileşme sürecini yazacağım, kitapta çok ağır basmasa bile original character canon character shipine dair bazı bölümler olacaktır, umarım seversiniz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh..Sylvia..
RandomBungou stray dogs karakterimin hikayesini anlatan bir fiction kitabı. Lore'a uygun ve parelel giden bir öykü.