1

120 16 110
                                    

"Uyan Jis, uyan Jis, uyan Jis!"

Yaprakların arasından sızan güneş ışığının gözlerimi yakmasına izin vererek Snow'un bağırışları ile araladım gözlerimi.

"Uyandım işte uzaklaş hadi!"

Snow alınmış bir eda ile kafasını salladı ve kıçını dönerek uçup gitti.

"Şuna bak, konuşabildiğim tek canlı var o da bana trip atıyor"

Sonunda ayrıldığıma kanaat getirdim ve ayaklarımı daldan aşağıya sarkıttım. Ne dalı mk, diyenleriniz olabileceği için açıklama yapayım.

Yerden tahmini 10 metre yükseklikte bir ağaç dalında uyuyordum. Neden mi? Çünkü why not.

Bu dalı yıllar içinde yontarak resmen bir beşik haline getirmiştim. İçindeki oyuğu yumuşak otlarla doldurmuş ve üstüne de bu adaya geldiğimde yanımda olan beş eşyadan biri olan battaniyemi örtmüştüm.

Hem yüksekte olduğu için olası ziyaretçiler ve hayvanlar için koruma sağlıyordu.

Gerçi buna gerek olmadığını buradaki ikametimin ilk yılı anlamıştım. Bu arada zararsız birkaç otlak hayvanı, kuşlar ve yılın bazı dönemlerinde gelen deniz canlıları dışında hiçbir canlı yoktu.

Ayrıca burada bulunduğum 13 yıl içinde hiçbir insanın da gelmeyeceğine emin olmuştum. Ama o ağaç dalı kendimi en güvende hissettiğim yerdi.

Daha fazla detaya inmeyelim. Battaniyemi katlayıp kenara koyduktan sonra gerinerek sonsuz okyanusa baktım. Buradan kurtulmak istemiyordum. Burası benim evimdi..

Hikayemi yeri geldiğinde anlatacağım. Ama şuan halen Ağacın tepesinde gerindiğimi düşünen okuyucu bundan fazlasıyla sıkılacaktır.

Yanımda duran merdiveni aşağıya saldım ve yılların alışkanlığı ile basamakları bile kullanmadan kayarak indim 10 metreden.

Ayaklarım yere değince her zamanki gibi ilk olarak sabah sporumu yapmak üzere bunun için belirlediğim koya gittim.

Üzerimde normalde sadece buraya yuvarlanan bir sandıktan bulduğum kısa pantolon olurdu. Yeri gelmişken bu sandıktan da kısaca bahsedeyim. Bu sandık benim buraya gelişimin üçüncü yılında karaya vuran devasa büyüklükte bir denizci sandığıydı. İçinde pek kıyafet olmasa da testere, bıçak, kazma gibi birçok alet edevat vardı. Ve bunlar benim hayatımı kurtarmıştı.

Pantolona geri dönelim.

Bu pantolona yıllar içinde kendi imkanlarımla o kadar çok yama yapmıştım ki gören biri bu pantolonun sıfırdan benim tarafımdan imal edildiğini düşünebilirdi.

Okurların aklından geçen "E kırmızı domuzcuklu don nerde?" sorusunu duyar gibiyim. İç çamaşırı mı? Sizce de adada yaşayan yalnız biri olarak bu çok lükse kaçmaz mıydı?

Üstümde ise pek bir şey olmazdı. Zaten giyecek bir şeyim yoktu. Bunu pek takmıyordum.

Pantolonumu çıkarmaya gerek duymadan okyanusa doğru adımladım.

Soğukluğunu hissetmeden, ki ılık denebilirdi, tek seferde atladım suya.

Kıyıdan 20-30 metre kadar uzaklaşıp geri döndüm. Bunu birkaç tur tekrarladım ve sonunda kahvaltıya geçebileceğimi düşünerek Sudan çıktım.

Kahvaltı dediğimde aklınıza öyle serpme kahvaltı alan geldiyse lütfen zengin hayatlarınıza dönün. Benim kahvaltım sadece birkaç çeşit meyve ve sütten ibaretti.
(Tr şartlarında paket bisküvi ile kahvaltı yapan bir ogrenci olarak şuan Jisung'un kahvaltısını acayip bir lükse kaçtığını düşünüyorum ama neyse)

Burada geçirdiğim 13 yıl boyunca kendimi birçok şeyde oldukça geliştirmiş olsam dahi hayvan öldürmeyi asla denememiştim. Bu yüzden adadaki keçi ve birkaç yabani koyundan sadece sütleri için faydalanabiliyordum.

Kahvaltıya geri dönecek olursam...

Yıllar içinde devasa ve mükemmel hale getirdiğim meyve bahçemden birkaç egzotik meyve topladım.

Bunların ne olduğu konusunda zerre kadar fikrim yoktu. Ben sadece hangi koşullarda yasadıklarını iyice öğrenerek sayılarını arttırmış ve götümden birkaç işim uydurmustum.

Şuan elimdeki dışı pembe, içi açık mavi ve tatlı olan meyveye verdiğim isim pirzolaydı mesela. Pirzola yiyemiyordum bu yüzden de bir şekilde kendimi kandırma gereği duymuştum.

Ve bunun gibi birçok meyve vardı ama size şimdi bunları tek tek açıklayamam.

Meyvelerim ve sağdığım bir kase süt ile ziyafet çekerek son günlerde uğraştığım işime geri döndüm.

Ağaçta yaşıyordum ama yerde de bir evim olsun istiyordum. Sadece kiler olarak kullandığım kocaman bir ağaç kovuguna sahiptim. Bu yüzden kendime minik bir ahşap ev yapmak istiyordum.

Ve bu işi bitirmek üzereydim.

Evin iskeleti tamamdı ama çatıyı nasıl yapacağım konusunda pek deneyimli değildim.

Ama halledecektim.

Ağaçları kesmeye başladığımda "Keşke en azından biri olsaydı yanımda" dedim, adanın diğer ucuna yaklaşan korsan gemisinden habersiz şekilde...


















🐚🐚

Kings Of The Island, MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin